♦ Cuprins ♦ İçindekiler ♦ Contents ♦


Ramazan Bayram

Pe data de 05.11.2005 U.D.T.R., dorind să marcheze într-un mod deosebit sărbătoarea bayramului a organizat un frumos spectacol folcloric. La spectacol au participat peste10 formaţii din cadrul uniunii cât şi invitaţi. Sala de spectacole de la Palatul Copiilor a fost neîncăpătoare – peste 500 de turci veniţi din Tulcea, Isaccea, Măcin, Babadag, Constanţa, Medgidia Băneasa Techirghiol Făurei cât şi alte localităţi au venit să asiste la spectacolul dat de Uniunea Turcă. Spectacolul a debutat cu corul de femei Mehtap condus de doamna Accoium Durie prezentând un purpuriu de cântece vechi rumeli anatoliene răspândite în Dobrogea. Rochiile de gală ale doamnelor şi domnişoarelor, ţinuta artistică cât şi cântecele au stârnit aplauzele publicului. Fetiţele formaţiei Sureya din Techirghiol îndrumată de d-na Seriha Menşeit au dansat pe ritmurile orientale.
Invitate din partea U.D.T.T.M.R. au fost formaţiile Karadeniz şi Boztorgay care au prezentat dansuri şi cântece crimeene. Bayramul fiind o sărbătoare religioasă grupul Yeni Güller pregătită de domnişoara Ali Gülkalbim au cântat Ilahiler. Copiii din formaţia Fidanlar ne-au stârnit mândria pentru faptul câ i-am văzut crescând sub ochii noştrii şi ne-au reprezentat cu mândrie la foarte multe festivaluri prin dansurile lor specific turceşti. Formaţia Cocoş din Mangalia formată din instrumentişti valoroşi au adus atmosfera de nuntă. Cea care a ridicat sala în picioare a fost formaţia Delikanlilar condusă de Emgil Hasan. Ca adevăraţi cavaleri turci prin dansurile folclorice turceşti au făcut scena să tremurat odată cu halayul lor. Tuna, ansamblul filialei Tulcea care este şi cel mai vechi ansamblu din cadrul U.D.T.R., s-a îmbogăţit din vara acestui an cu un grup vocal ce au cântat cântece vechi tradiţionale păstrate din generaţie în generaţie. şi aşa cum este tradiţia noastră ca de Bayram să facem cadouri celor dragi U.D.T.R. a dat cadouri cu dulciuri tuturor participanţilor.
La spectacol alături de conducerea uniunii şi de d-nul deputat Ibram Iusein a participat viceconsulul Murat Başar.
Bucuria şi mulţumirea ne-a fost mare când la sfârşit am văzut spectatorii plecând mulţumiţi de spectacolul văzut.

Gafar Serin

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Atatürk’ün 27 Ekim 1922’de Bursa’da Istanbul’dan Gelen Öğretmenler Yaptığı Konuşma

İstanbul’dan geliyorsunuz. Hoş geldiniz. İstanbul’un feyz meşalelerinin temsilcileri olan yüce topluluğunuz karşısında duyduğum sevinç sonsuzdur. Yüreklerinizdeki duyguları, kafalarınızdaki düşünceleri, doğrudan doğruya gözlerinizde ve alınlarınızda okumak, benim için olağanüstü bir mutluluktur. Bu anda karşınızdaki en içten duygumu, izninizle söyleyeyim: İsterdim ki çocuk olayım, genç olayım, sizin nur saçan sınıflarınızda bulunayım. Sizden feyz alayım. Siz beni yetiştiresiniz. O zaman ulusum için daha yararlı oturdum. Ne yazık ki elde edilemeyecek bir istek karşısında bulunuyoruz. Bunun yerine sizden başka bir istekte bulunacağım: Bugünün çocuklarım yetiştiriniz. Onları yurda, ulusa yararlı insanlar yapınız. Bunu sizden istiyor ve diliyorum.

Muallim Hanımlar, Muallim Beyler,

Yurdu ve ulusu kurtarmak isteyenler için yurtseverlik, iyi niyet, özveri yok gerekli niteliklerdir. Nedir ki bir toplumdaki hastalığı görmek, onu iyileştirmek, toplumu çağımızın isteklerine uygun olarak yükseltmek için bu nitelikler yetmez bu niteliklerin yanında bilim ve teknik gereklidir. Bilim ve teklikle ilgili çalışmaların başladığı ve geliştirildiği yerse, okuldur. Bunun için okul gereklidir. Okul adım, hep birlikte, büyük saygı ile analım… (Dinleyiciler, bir ağızdan “okul!..” diye bağırdılar.) Okul, genç beyinlere, insanlığa saygıyı, ulus ve yurt sevgisini, bağımsızlık onurunu öğretir. Bağımsızlık tehlikeye düşünce, onu kurtarmak için tutulması uygun olan en doğru yolu belletir. Yurt ve ulusu kurtarmaya çalışanların ayrıca, işlerinde birer namuslu uzman ve birer çalışkan bilgin olmaları gereklidir. Bunu sağlayan okuldur. Ancak bu yolla, girişilecek her türlü işin usa uygun sonuçlara ulaştırılması gerçekleşmiş olur.

Bayanlar, Baylar!

Yurdumuz içinde uygarlıkla ilgili düşüncelerin, çağdaş ilerlemelerin, bir an bile yitirilmeden, yayılması ve gelişmesi gerektir. Bunun içindir ki bilimle, teknikte uğraşanların bu alanlarda çalışmayı, birer namus borcu bilmeleri gerekir.
Öğretmenlerimiz, şairlerimiz, edebiyatçılarımız, yazarlarımız, durup dilenmeden, ulusa bu acı günleri ve onun gerçek nedenlerim” açık ve kesin olarak yazacaklar, anlatacaklar, bu kara günlerin dönmemesi için, yeryüzünde uygar ve çağdaş bir Türkiye’nin varlığım tanımak istemeyenlere, onu tanıtmak zorunda olduğumuzu hatırlatacaklardır.

Bayanlar, Baylar!

Acı da olsa söyleyelim ki, biz üç buçuk yıl öncesine değin, bir “topluluk” olarak yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi yönetiyorlardı. Dünya, bizi, yöneticilerimize göre tanıyordu. Üç buçuk yıldır, tam bir ulus olarak yaşıyoruz. Bunun elle tutulur, gözle görülür kanıtı, hükümetimizin biçimi, hükümetim izi n niteliğidir ki kanun onu Büyük Millet Meclisi diye adlandırdı.
Bütün dünya, bir an bile şüphe etmesin ki, Türkiye Devleti’nin biricik ve gerçek temsilcisi yalnız ve ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bayağı çıkarlarını ve kendi güvenliklerini sağlamak için, ulus ve yurdun bağımsızlığını düşmanların eline bırakmakta bir sakınca görmeyen, bağımsızlığımıza son veren koşulları kapsayan Sevr Antlaşması’nı onayan yöneticilerin, sultanların, padişahların öykülerini, bu zorbaların yasa dışı davranışlarını Türk ulusu, artık, ancak ve yalnız tarihte okur.

Bayanlar, Baylar!

Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için, yalnız ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız, yaşatacaksınız ve kesinlikle başarıya ulaşacaksınız. Ben ve sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım, sizi izleyeceğiz ve sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız. Son bir söz: Sizin, seçkin bir topluluk olarak Bursa’ya gelmeniz, yalnız Bursa’yı değil, bütün Anadolu’daki kardeşlerinizi sevindirdi. İstanbul’dan getirdiğiniz selamları, bütün ulusa duyuracağız. Ben de sizden rica edeceğim ki, oradaki kardeşlerimize selamlarımızı iletiniz. İstanbul’un alın yazısı, İstanbul’da yaşayan gerçek Türklerin gönüllerinde ve duygularında yaşattıkları dileğe uygun olarak çizilecektir.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Atatürk’ün 25 Ağustos 1924’te Ankara’da Toplanan I.Öğretmenler Birliği’nde Yaptığı Konuşma

Bayanlar, Baylar!Seçkin topluluğunuzun içinde bulunmaktan doğan sevincim sonsuzdur, “Türkiye Muallimler Birliği”nin Ankara’da topladığı ilk kurultayım büyük sevinçle karşıladım. Yurdumuzun sizler gibi değerli bay ve bayan Öğretmenlerinin burada toplanması, Cumhuriyet için çok verimli sonuçların doğmasına yol açacaktır.

Bayanlar, Baylar!

Türkiye Muallimler Birliği’nin bütün yurtta örgütlenmesin, Konya’yı olduğu gibi Van’ı da Hakkari’yi de kuruluşu içine almaşım ve her köyde üyesi bulunmasını derin bir ilgi ile bekleyeceğim.
Öğretmenler yeni nesli Cumhuriyet’in fedakar öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin değeri, sizin uzmanlığınız ve fedakarlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet düşünce, bilgi ve beden yönünden güçlü ve yüksek seciyeli koruyucular ister. Yeni nesli bu nitelik ve yetenekte yetiştirmek, sizin elinizdedir. Üstün ödevinizin yerine getirilmesine yüksek çabalarla kendinizi adayacağınızdan hiç kuşkum yoktur.
Ben, ulusal eğitim ve öğretimimizle ilgili görüşlerim!, çeşitli zamanlarda ve çeşitli imkanlardan yararlanarak söyledim. Gene de bu görüşlerimi birkaç sözcükte toplayarak yeniden söylemeyi yararsız görmüyorum.
Öğretmenler! Erkek ve kız çocuklarımızın eşit olarak, bütün öğrenim basamaklarındaki eğitim ve öğrenimlerinin iş ilkesine dayanması önemlidir. Yurt çocukları, her öğrenim basamağında, tutumsal alanda yapıcı, etkili ve başarılı olacak biçimde donatılmalıdır. Ulusal törelerimiz, uygarlık ilkeleriyle ve özgür düşüncelerle geliştirilmeli, güçlendirilmelidir. Bu, çok önemlidir; özellik de dikkatinizi çekerim. Korkuya dayanan ahlak, bir erdem olmadıktan başka, güvenilir de değildir.
Baylar, bu görüşümde sizin yüzde yüz benimle birlikte olduğunuzdan kuşkum yoktur. Genel eğitim ve öğretim programımız da bu ilkeleri kapsamaktadır. Gene de biliyorsunuz ki, bu görüşlerin, bu program-ların kesin ve açık olması, çok önemli olmakla birlikte, yararlı ve verimli olabilmesi, onların, yeterli, anlayışlı ve fedakar öğretmenlerce, okullarımızda çok büyük bir özen ve çaba ile uygulanmasına bağlıdır. İşte, özellikle sizden rica edeceğim şey budur. Sizin basarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.
Arkadaşlar, yeni Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askerlik, siyaset ve yönetim alanlarındaki devrimler, sizin; sayın öğretmenler, sizin toplumda ve düşünce yaşamımızda yapacağınız devrimlerdeki başarınızla gerçekleşecektir. Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

24 – KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ

İnsan, dünyaya geldiğinde, daha bebek iken gözlerini açar açmaz çevresindekilerini hissetmeye çalışır. Yemeği, içmeyi, emeklemeyi, yürümeyi, koşmayı ve konuşmayı öğrenir. Kendisini ve çevreyi algılamaya çalışır. Tüm bunlara karşın yine de yardıma muhtaçtır.
İnsanın yaşamdaki ilk yardımcıları anne, baba, abla, ağabey, nine ve dedesidir. Büyüyüp gelişen çocuk bilgilenme sürecine girer. Bu nedenle aile içi eğitim ve öğretim yetersiz kalır. Çocuğun bu döneminde ihtiyaç duyduğu bilgileri, ancak okulda öğretmen klavuzluğuda sistemli bir eğitimle olacağı ve yönlendirileceği somut olarak ortaya çıkmıştır. Okulun ve öğretmenin devreye girmesiyle ailenin de bu konuda sorunu çözülür.
Bir ulusun çağdaş ülkeler düzeyine erişebilmesi; eğitim ve öğretimin kaliteli ve bilimsel yöntemlerle yürütülmesi ile ancak mümkün olabilir.
Eğitim sorunlarını çözen uluslar; kültür, sanat, bilim, teknoloji, sosyo-ekonomik alanında da kalkınmış ve ilerlemiştir. Eğitime gereken önem ve ilgiyi göstermeyen uluslar, başka ulusların kölesi olmaya mahkumdurlar. Kalkınmanın temel şartı eğitim ve öğretimdir.
Öğretmen; insanları eğitmeyi ve öğretmeyi meslek edinen, eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim öğretimlerine rehberlik eden, yön veren ve yaşam hazırlayan kimsedir. Öğretmenler gününün amacı öğretmenin toplumdaki yeri ve rolü önemi ve değeri nedir, sorunlarını belirlemek ve öğretmeni olması gerekli yüce oruna oturtmaktır. Öğretmenlerin kendi aralarında bağı kuvvetlendirmek, öğrencileri ile aralarındaki sevgi, saygı ve dayanışmayı güçlendirmektir. Emekli olan öğretmenleri saygıyla anmak ve yeni atanmış öğretmenlere mesleklerinin kutsal bilincine varmalarını sağlamaktır. İşte, Öğretmenler Günü, bu fedakar öğretmenlerimizin kıymetini bir kez daha düşünüp anlamamızı sağlayan önemli bir gündür.
Öğretmenlerimize duyduğumuz saygı, sevgi ve şükranlarımızı dile getirmek için bu günü fırsat bilmeli ve bu duygularla, onların ellerini öpmeliyiz. Okulu bitirip hayata atıldığımız zaman, bizi bu günlere hazırlayan öğretmenlerimizi hatırlamak, ziyaret etmek ya da bir telefon, kart veya mektupla hatırlarını sormak onlar için en büyük ve en değerli armağan olacaktır.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Öğretmenler Gününün Kısa Tarihçesi

Türkler, ilk önceleri Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanmışlardır.
8. Yüzyıldan itibaren, İslamiyetin kabul edilmesiyle birlikte Uygur alfabesi bırakılarak Arap alfabesine geçilmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i kuran ulu önder Atatürk, askeri ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda birçok yeniliği başlatmıştır. Bu yeniliklerden biri de, 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan 1353 sayılı kanunla, Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kabulü olmuştur.
Bu tarihten itibaren yeni harflerin öğrenilmesi ve okur yazar sayısının artırılması konusunda büyük bir seferberlik başlatılmıştır.
24 Kasım 1928 tarihinde açılan, Millet Mektepleri’nde, yaşlı, genç, çocuk, kadın… herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir.
Millet Mektepleri’nin açılışı ve Atatürk’ün Başöğretmenliği kabul tarihi olan 24 Kasım günü, 1981 yılından beri Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

ÖĞRETMENİN DEĞERİ, YERİ VE GÖREVİ

Büyük ve asil milletimizin insan gücü üstündeki savaşma ve fedâkârlıkları ile kazanılan zaferler, pek parlak olmakla beraber bizi henüz gerçek mutluluk ve kurtuluşa eriştirememiştir. Bu zaferlerin değerli sonuçlarını tamamen toplamak, birçok kan ve can karşılığında elde ettiğimiz millî bağımsızlık ve egemenliğimizi her türlü saldırıdan korumak için aynı emek, aynı kararlı davranış ve fedakâr hisle daha çok, pek çok çalışmaya ihtiyaç vardır. Memleketi ilim, kültür, iktisat ve bayındırlık sahasında da yükseltmek, milletimizin her hususta pek verimli olan kabiliyetlerini geliştirmek, gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu bir karakter vermek lâzımdır. Bu kutsal amaçları elde etmek için savaşan aydın kuvvetlerin arasında öğretmenler, en mühim ve nazik yeri almaktadırlar.

1923 (Atatürk’ün T.T.B.1V, s. 487)

Bir köy okulunu ziyaretinde, ders vermekte olan genç bir öğretmenin sınıfına girdiği zaman, öğretmenin, yerini kendisine bırakması üzerine söyledikleri:
– Hayır yerinize oturunuz ve dersinize devam ediniz! Eğer izin verirseniz, biz de sizden istifade etmek isteriz. Sınıfa girdiği zaman Cumhurbaşkanı bile, öğretmenden sonra gelir.

(Atatürk’ten B.H., s. 40)

Öğretmenlere hitaben söylemiştir:
Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için yalnız zemin hazırladı. Hakikî zaleri siz kazanacak ve sürdüreceksiniz ve mutlaka muvaffak olacaksınız! Ben ve sarsılmaz imanla bütün arkadaşlarım, sizi takip edeceğiz. Ve sizin tesadüf edeceğiz engelleri kıracağız.

1922 (Atatürk’ün M.A.D., s. 10)

Mekteplerde öğretim vazifesinin güvenilir ellere teslimini, memleket evlâdının, o vazifeyi kendine hem bir meslek, hem bir ülkü sayacak üstün ve saygıdeğer öğretmenler tarafından yetiştirilmesini temin için öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi, aşama aşama ilerlemeye ve herhalde refah teminine müsait bir meslek haline konulmalıdır. Dünyanın her tarafında öğretmenler, toplumun en fedakâr ve saygıdeğer unsurlarıdır.

1923 (Atatürk’ün S.D.I, s. 289)

Öğretmenler, her vesileden istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı ve halk, öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmayacağını anlamalıdır.

1927 (Atatürk’ün S.D.V. s.46)

Yeni nesil, en büyük cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır!

1924 (Büyük Tarih Trabzon’da, s. 11)

Yeni Türkiye’nin birkaç seneye sığdırdığı askerî, siyasî. İdarî inkılâplar çok büyük, çok mühimdir. Bu inkılâplar, sayın Öğretmenler, sizin toplumsal ve fikrî inkılâptaki muvaffakiyetlerinizle desteklenecektir. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister!

1924 (M.E.I.S.D.I. S. 20)

Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.

1924 (M.E.İ.S.D.I. S. 19)

Öğretmenlerle yaptığı bir toplantı sırasında söylemiştir:
Bu dakika karşınızda duyduğum en samimî hissi, izninizle söyleyeyim: isterdim ki çocuk olayım ve sizin bilgi saçan öğretim alanınızda bulunayım, sizden feyiz alayım, siz beni yetiştiresiniz! O zaman milletim için, daha yararlı olurdum; fakat maalesef, yerine getirilmesi imkânsız bir arzu karşısında bulunuyoruz. Bu arzunun yerine başka bir istekte bulunacağım: Bugünün evlâtlarını yetiştiriniz! Onları memlekete, millete yararlı uzuvlar yapınız! Bunu sizden istiyorum ve rica ediyorum.

1922 (Atatürk’ün S.D.H, s. 42)

İsterim ki, daima idealimi gençlere aşılayasınız ve daima korumak hususunda çalışasınız.

(şemsettin Günaltay, 1951 Olağan-üstü Türk Dil Kurultayı, s. 32)

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

EĞİTİM – ÖĞRETİM VE ÖĞRETMEN ÜZERİNE ÖZLÜ SÖZLER

Yeter derecede eğitime sahip olmalısın ki, çevrende insanları gereğinden büyük görmeyesin; fakat bilgeliği sağlayacak kadar da eğitimin olmalı ki, onları küçük görmeyesin.

(M. L. BOREN)

Heykeltıraş mermere ne ise; öğretmen de çocuğa odur.

(Addison)

Öğretmen ve ağaç ürünlerinden belli olur.

(Ukrayna Atasözü)

Öğrencilerine okuma isteği aşılamayan bir öğretmen havada soğuk demir dövüyor demektir.

(H. Mann)

Ülkemizi gerçek hedefe, gerçek mutluluğa kavuşturmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanımızı kurtaran asker ordusu, diğeri ulusumuzun geleceğini yoğuran irfan (bilim, kültür) ordusudur.

(Atatürk)

Öğretmenlik mesleklerin en az kazanç getireni, fakat insanı en çok ödüllendirenidir.

(H.V. Dyke)

Öğretmen nasılsa sınıf da öyledir.

(Alman Atasözü)

Unutmayınız ki cumhurbaşkanı bile sınıfta öğretmenden sonra gelir.

(Atatürk)

Dünyanın her yerinde öğretmenler toplumun en özverili ve en saygıdeğer öğeleridir.

(Atatürk)

Ordularımızın kazandığı zafer, sizin eğitim ordularınızın kazandığı için yol açtı. Gerçek zaferi siz, öğretmenler kazanacaksınız. Bunu başaracağınızdan kuşkum yoktur. Sarsılmaz bir inançla ben ve arkadaşlarım sizi gözeteceğiz… Sizin karşılaştığınız tüm engelleri kıracağız.

(Atatürk)

Bir topluluk ulus olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere muhtaçtır. Onlardır ki, toplumun gerçek bir ulus haline getirirler.

(Atatürk)

Öğretmenlik Tanrı sanatıdır.

(Hz. Ali)

Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın (kültürün) müspet fikirlerini veriniz. İstikbalin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız. Hür fikirler tatbik (uygulama) mevkiine konduğu vakit Türk milleti yükselecektir.

(Atatürk)

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

ÖĞRETMEN ANDI

“TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINA, ATATÜRK İNKILÂP VE İLKELERİNE,
ANAYASADA İFADESİNİ BULAN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE SADAKATLE BAĞLI KALACAĞIMA;
TÜRKİYE CUMHURİYETİ KANUNLARINI TARAFSIZ VE EşİTLİK İLKELERİNE BAĞLI KALARAK UYGULAYACAĞIMA;
TÜRK MİLLETİNİN MİLLÎ, AHLÂKÎ, İNSANÎ, MANEVÎ VE KÜLTÜREL DEĞERLERİNİ BENİMSEYİP,
KORUYUP, BUNLARI GELİşTİRMEK İÇİN ÇALIşACAĞIMA;
İNSAN HAKLARINA VE ANAYASANIN TEMEL İLKELERİNE DAYANAN MİLLÎ, DEMOKRATİK,
LÂİK BİR HUKUK DEVLETİ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NE KARşI GÖREV VE SORUMLULUKLARIMI
BİLEREK, BUNLARI DAVRANIş HALİNDE GÖSTERECEĞİME NAMUSUM VE şEREFİM ÜZERİNE YEMİN EDERİM.”

ÖĞRETMEN MARŞI

Alnımızda bilgilerden bir çelenk,
Nura doğru can atan Türk genciyiz.
Yer yüzünde yoktur, olmaz Türk’e denk;
Korku bilmez soyumuz.

şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

Candan açtık cehle karşı bir savaş,
Ey bu yolda ant içen genç arkadaş!
Öğren, öğret hakkı halka, gürle coş;
Durma durma koş.

şanlı yurdum, her bucağın şanla dolsun;
Yurdum seni yüceltmeye antlar olsun.

İsmail Hikmet ERTAYLAN

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

MÜSLÜMAN GÜVENİLİR İNSANDIR

“Mü’min”, Yüce Allah’ın varlığına ve birliğine inanan anlamına geldiği gibi, başkalarına güven veren ve güvenilen kişi anlamını da taşır. Öyle ise mümin, ahdine vefalı, anlaşmalarına sadık, sözü özü bir, dostluğuna güvenilen bir insandır. Yüce Rabbimiz, Mü’minûn sûresinin ilk ayetlerinde, kurtuluşa erecek müminlerin vasıflarını açıklamakta ve 8. ayetinde meâlen şöyle buyurmaktadır: “Yine onlar (o mü’minler) ki, emanetlerine ve ahidlerine riâyet ederler”. Bir Mü’min, sevdiğini sırf Allah için sever ve ondan maddî bir beklenti içinde olmaz. Sır saklar, emanete hıyanet etmez. Hz. Peygamber (s.a.v)’in yüksek ahlakına uymaya ve O’nun gibi güvenilir bir insan olmaya çalışır.
Yüce Allah, Peygamberlerini güvenilir kişilerden seçmiş ve gönderildikleri toplumlar tarafından da, emin kişiler olarak tanınmışlardı[2]. Nitekim Mekkeliler, Peygamberimiz (s.a.v)’e, daha peygamber olmadan önce, “el-Emin “ sıfatını vermişlerdi. Bir Müslüman, verdiği sözden, üzerindeki emanetlerden Allah katında sorumlu tutulacaktır. Yüce Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir”. Özellikle Allah’ın adını anarak verilen sözlerin, yapılan adakların ve yeminlerin yerine getirilmesini emretmekte ve sözünde duranlara sevap vereceğini bildirmektedir. Sözünde durmayanları ise, Nahl sûresinin 92. ayetinde kınamakta ve onları, ipliğini iyice eğirip katladıktan sonra söküp bozan kadının durumuna benzetmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Hadis-i şeriflerinde, Müslüman’ı ve Mümin’i şöyle tarif etmiştir: “ Müslüman, dilinden ve elinden müslümanların güvende olduğu, Mü’min de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kişidir”. “Mü’min, geçimi güzel olan kişidir. Geçimsiz kişide ise, hayır yoktur”. Uyumlu olmak, ancak güvenilir bir insan olmakla sağlanır. Sözüne özüne güvenilmeyen bir insanla, dostluk ve ticârî ilişki kurulamaz. Meşru bir mazeret bulunmadıkça verdiği sözde durmayan kişinin toplum içerisindeki saygınlığı zedelenir, dostlarının sayısı azalır, işi ve ticari ilişkileri bozulur. Bunun için iş, ticaret ve toplum hayatında güven duygusu çok önemlidir. Birbirine güven duymayan toplumlarda huzur ve asayiş sarsılır ve insani ilişkiler bozulur. Eğer Allah’a ve insanlara verdiğimiz sözleri yerine getirmezsek, büyük bir vebal altına girmiş oluruz. Yalancılıkla güven ve itibarın bir arada bulunamayacağını bilmeliyiz. Sevgili Peygamberimizin konumuzla ilgili olan, “Çevresindeki insanların şerrinden emin olmadığı kişi, cennete giremez” Hadis-i şerifine dikkat etmeliyiz. Yerine getiremeyeceğimiz vaatlerde bulunmamalı, çevremize, yakınlarımıza, iş arkadaşlarımıza ve bütün insanlara güven telkin etmeli ve bunu, bir hayat prensibi haline getirmeyi unutmamalıyız.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

TOPLUMU KİRLETEN GÜNAH: RİYAKÂRLIK

Yüce Allah insana sayısız nimetler vermiş, ondan kendisini tanıyıp ibadet etmesini, ilâhî emir ve yasaklarına uymasını, bütün bunları yalnız kendi rızası için yapmasını istemiştir. Nitekim Mü’min sûresinin 65. ayetinde meâlen şöyle buyurulmaktadır: “O diridir. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. O halde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. Hamd alemlerin rabbine mahsustur.”Riya; iş, söz ve davranışlarda gösterişte bulunmak; bir iyiliği veya salih bir ameli Allah’ın rızasını kazanmak niyetiyle değil, insanların beğenisi için yapmaktır. Özellikle maddî ve manevî çıkarlar elde etmek için, yüce dinimiz İslam’ın aracı kılınması, insanın Allah katındaki kıymetini yok ettiği gibi toplum içerisindeki itibarını da zedeler. Zira Yüce Allah’a karşı samimi olmayan, insânî ilişkilerde de samimiyet gösteremez. Kişinin söz ve davranışlarındaki samimiyetsizlikleri, diğer insanlar tarafından kısa zamanda anlaşılır. Neticede bu kişilere kimse güvenmez. Bununla birlikte riya, ibadetin özünü bozar, sevabını giderir, ortada yalnız ibadetin şekli kalır. Bunun için kul, ibadet esnasında riyadan, gösterişten uzak kalmalı, ibadetlerini sırf Yüce Allah’ın rızası için yapmalıdır. Bu konuda Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Her kim işlediği bir hayrı, menfaat umarak halka duyurursa, Allah da onun gizli işlerini duyurur. Yine her kim işlediği bir hayrı gösteriş için yaparsa Allah da onun riyakârlığını ortaya çıkarır.”Riya bahane edilerek ibadet terk edilmemeli, kesin bilinmedikçe de başkaları riyâkarlıkla suçlanmamalıdır. Riya kalbe ait bir durumdur. Kalplerde olanı ise ancak Allah bilir. İbadetlerimizi ve işlerimizi eksiksiz yerine getirme gayreti içinde olmalı, gösterişten uzak, ihlaslı ve samimi duygularla hareket etmeliyiz. Amellerimizin sevabını gösteriş ve riya ile kaybetmemeliyiz. Yüce Allah’ın rızasını, insanların övgüsüne tercih etmeyi hayat prensibi haline getirmeliyiz. Yüce Allah buyuruyor ki: “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.”

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

DIN ACTIVITĂŢILE U.D.T.R.

Pe data data de 27.10.2005, U.D.T.R a oferit o masă de iftar la Hotel Parc Mamaia. Au fost invitaţi reprezentanţi ai Consulatului General al Republicii Turcia la Constanţa, între care d-nul Murat Başar şi d-na Yîldîz Keyukkaan, directorul adjunct al Colegiului Naţional Kemal Ataturk din Medgidia d-nul Tahsin Akşit, oameni de afaceri, membrii din cadrul uniunii. Meniul a fost specific turcesc fiind compus din ciorbă de linte, mantî, pide, plăcintă cu spanac, baclavale.
Mulţumim pe această cale oamenilor generoşi care încă odată au fost alături de comunitatea noastră în special d-nei Şachir Sureia care a fost sufletul acestei activităţi.

Gafar Serin

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Ramazan Bayram la Constanţa

Prima zi a Ramazan Bayramului a foat sărbătorită la Constanţa, aşa cum se cuvine de filiala Constanţa, care a organizat un reuşit toplantî cu acest prilej.
Acţiunea a fost coordonată de d-nul Iusein Cadir-preşedintele organizaţiei judeţene Constanţa a U.D.T.R. şi de d-nul Enver Iaşar-preşedintele organizaţiei filialei Constanţa a U.D.T.R.
Au participat la această acţiune numeroşi etnici turci, membri ai filialei Constanţa a U.D.T.R.
De asemenea acţiunea a fost onorată de prezenţa conducerii centrale a uniunii, respectiv Osman Fedbi-preşedinte U.D.T.R., Asan Murat-prim-vicepreşedinteU.D.T.R., Sureia Şachir - secretar general U.D.T.R., şefi de comisii, redactori ai celor 2 publicaţii ale uniunii, angajaţi ai U.D.T.R.
Felicităm cu acest prilej conducerea filialei Constanţa pentru organizarea acestui acţiuni.

Ervin Ibraim

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Vizita D-lui Bülent Arınç, Preşedintele Marii Adunări Naţionale a Turciei, în România

În perioada 15-18 noiembrie 2005, comunitatea turcă din România s-a bucurat de o importantă vizită. Preşedintele Marii Adunări Naţionale a Turciei, D-nul Bülent Arınç, s-a aflat pentru patru zile într-o vizită oficială.
Sosit pe aeroportul Băneasa cu un avion particular, Domnia Sa a fost întâmpinat de vicepreşedintele Senatului României, D-nul Teodor Meleşcanu. În aceeaşi zi a mai avut întâlniri cu Preşedintele Senatului, Nicolae Văcăroiu, Preşedintele Camerei Deputaţilor, Adrian Năstase şi cu Ministrul de Externe, Răzvan Mihai Ungureanu. De asemenea, delegaţia a depus coroane la Cimitirul Eroilor din Bucureşti şi la statuia lui M. K. Ataturk din faţa hotelului Majestic Bucureţti.
A doua zi, distinsul oaspete a fost primit de Preşedintele României, Traian Băsescu şi Primul Ministru al României, Călin Popescu Tăriceanu. După aceste întâlniri, D-nul Bülent Arınç a vizitat Liceul Internaţional de Informatică “Lumina“ din Bucureţti.
Vizita în România a continuat joi, 17 noiembrie, cu vizitarea geamiei din Medgidia, unde a fost întâmpinat de reprezentanţii celor uniuni: Uniunea Democrată Turcă din România şi Uniunea Democrată a Tătarilor Turco-Musulmani din România, care au fost gazda D-lui Bülent Arınç pe restul traseului. De asemenea, tot în Medgidia, au vizitat Colegiul Naţional “Kemal Ataturk“, unde a avut discuţii cu directorii liceului. În seara aceleaşi zile, a avut loc o manifestare artistică organizată de Consulatul General al Republicii Turcia la Constanţa, în colaborare cu cele două uniuni. La acest spectacol au evoluat ansamblurile reprezentative ale comunităţilor turcă şi tătară din Dobrogea.
În cadrul acestei manifestări, distinsului oaspete i-au fost oferite suveniruri care să-i amintească de această vizită. Din partea Uniunii Democrate Turce din România, D-nul Osman Fedbi, preşedinte, i-a oferit o plachetă, cărţi editate de uniunie şi un coş cu flori. Plăcut impresionat, D-nul Bülent Arınç le-a oferit celor doi preşedinţi de uniuni câte o medalie reprezentând sigla Marii Adunări Naţionale a Republicii Turcia. Ziua s-a încheiat cu o recepţie.
Vineri, după întâlnirea cu Muftiul Cultului Muslman din Româ-nia, d-nul Murat Yusuf şi vizita la geamia Hunkiar din Constanţa, coloana oficială a plecat spre Mangalia, unde au vizitat geamia Esmahan Sultan. În aceeaşi zi, D-nul Bülent Arınç a vizitat etnicii turci loviţi de inundaţii din localitatea Tuzla şi a avut pentru ei numai vorbe de încurajare. şinem să-i mulţumim pe această cale pentru ajutorul acordat familiilor lovite de soartă din Tuzla.
În seara zilei de vineri, oaspetele nostru a fost condus de reprezentanţii uniunilor la Aeroportul Internaţional M. Kogălniceanu, unde s-a încheiat vizita oficială în România.

Minever O.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Sn. Osman Fedbi, R.D.T.B. Genel Başkanı Sn. T.B.M.M. Başkanı Bülent Arınç beyin ziyareti vesilesi ile yaptığı konuşma

Sayın Başkanım
Sayın Büyükelçim
Sayın Başkonsolosum
Değerli Konuklar

Romanya Demokrat Türk Birliği adına ve kendi adıma Romanya’nın Köstence şehrine hoş geldiniz diyorum.
Romanya Demokrat Türk Birliği 1990 yıllarında Romanya Türkleri tarafından kuruldu.
Teşkilatımızın genel amaçları ise dilimizi, islam dinimizi, örf ve adetlerimizi korumaktır.
15 yıldan beri Romanya Demokrat Türk Birliği Romen Devletin tarafından resmi olarak tanılan tek teşkilatır. Aynı zamanda devamlı olarak Romanya Parlamentosunda milletvekillerimiz var. Bu gün Romanya Türklerini temsil eden tek bir dernek vardır. O da Romanya Demokrat Türk Birliği.

Tarih boyunca çeşitli faaliyetler düzenledik. Bunlardan ön plana geçen faaliyetlerimizi kısa olarak sunmak istiyorum:

Değerli konuklar

Romanya’da resmi olarak 33 000 Türk yaşamaktadır. Romanya ve Avrupa Birliği için bizim toplumuz bir modeldir. İyi Romen vatandaşı olarak, aynı zamanda Türk Dünyasının bir parçası olarak, Türk milli azınlığı, Romanya ve Türkiye Cumhuriyeti arasında bir dost köprüğü kurmaktadır.

Değerli konuklar

Fazla zamanınızı almak istemediğim için konuşmamı kapatıyorum saygı ile selamlıyorum

Osman Fedbi
RDTB Genel Başkanı

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Sn. Cidem Sena Menabit ile yapılan mülâkat

1. Önce kendinizi biraz tanıtır mısınız?

Adım Ciden Sena Menabit. Köstence doğumluyum. “Ovidius” Üniversitesi Dil ve Edebiyat Fakültesi Romence -Türkçe bölümünden 1999 senesinde mezun oldum. Aynı yılın sonbaharında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından verilen burslardan birini kazanarak master ve doktoramı yapmak için Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde lisans üstü eğitimime 6 sene devam ettim. şu an doktora tezimin son aşamasındayım. Geçen seneden itibaren “Ovidius Üniversitesi” bünyesinde açılan “Kemal Atatürk” Kolejinde asistan olarak atandım. Bu sene de aynı göreve devam etmekteyim.

2. Kolej ve okutulan dersler hakkında bilgi verir misiniz?

“Kemal Atatürk Koleji“ Romanya ve Türkiye arasında Eğitim Bakanlıkları düzeyinde imzalanan bir protokol sonucunda açılan üç yıllık eğitim veren bir müessesedir. Bu protokolün asıl hedefi Türk –Tatar soydaşların lisans eğitimini tamamlamasıdır ve doğal olarak öğrencilerin anadilinde eğitim görmektir. Yine bu protokol gereği Türk tarafı alan dersleri için birer hoca göndermeye sorumluluk üstlenmiştir. Burada okutulan esas dersler Türk Dili ve Edebiyatı, Pratik Türkçe, Türk Çocuk Edebiyatı, İslam Dini ve Tarihi, Kur’an, İngiliz Dili ve Edebiyatı, Pratik İngilizce, Pedagoji, Psikoloji ve Metod Bilimi dersleridir. Anlaşıldığı üzere formasyon dersleri verildiği için Atatürk kolejinden mezun olan öğrenciler anaokul ve ilkokullarda ders verme hakları vardır. Ki zaten kolejin asıl amacı anaokullar ve ilkokullar için uzman öğretmen yetiştirmektir. Bu hususlardan yola çıkarak Türkolojiden mezun olanlar muhakkak teşvik edilmeli ve Türkçe öğretildiği okullarda kadrolu elemanlar olarak atanmalıdır. Dil öğretiminde en önemli hususlardan biri de kaliteli öğretmendir. Öğretmenin nitelikleri çağa ve duruma göre değişir. Ancak öğretmenin değişmeyecek bir niteliği olmalıdır. O da iletişim başarısı. Öğretmen öğrencileriyle kaliteli iletişim kurabilmeli ancak Türkçe söz konusu olduğunda bu iletişimini Türkçe kurabilecek durumda olmalıdır. Öğretmen rahatça Türkçe konuşabilmelidir. Evinde Türkçe dinlemeli, sokakta Türkçe meramını anlatmalı, ailesiyle bağlarını Türkçe kurmalıdır. Aksi takdirde Türkçe onda ikinci planda kalır ve zamanla ölür gider.
Bugün Romanya’da otuzdan fazla Türkçe öğretmeni vardır. Bu iyi bir sayıdır. Fakat onlar bir araya geldiklerinde en azından mesleklerinin icabı Türçke konuşmaları gerekirken bunu yapmamaktadırlar. Bu üzüntü vericidir. Çünkü bu durum onların meselenin henüz fevkine varamadıklarının işaretidir. Türkçe burada bir İngilizce, bir Fransızca değildir.
Kolejin durumuna dönersek, bu seneden itibaren Avrupa Birliği kriterleri gereği Bologna Protokolü çerçevesinde tüm üniversite kolejleri gibi Atatürk koleji de ortadan kalkıyor.

3. Peki bu durumda Kolejin geleceği ve halen eğitime devam eden öğrencilerin durumu ne olacak?

Kolejimiz bu seneden itibaren Dil ve Edebiyat Fakültesi Romence –Türkçe veya İngilizce-Türkçe bölümü olarak devam edecektir. 1990 dan itibaren bu Fakültede Türkçe okutulmaya devam etmiştir. Kolejin 2. ve 3. sınıfların öğrencileri şimdiye kadar uygulanan müfredata göre devam edecektir ve kolej diplomalarını kazanmaya hak edecektir. Maalesef bu yaz Romence-Türkçe ve İngilizce-Türkçe bölümleri için açılan sınavları 3-4 kişiden fazla kazanan olmadı, dolayısıyla bu sayı çok az olduğu için grup oluşturulamadı ve bu bölümlerde devam eden soydaşlarımız yoktur. Bu çok acı bir durum çünkü anadilimizi öğrenme ve daha sonra mezun olduktan sonra öğretme hakkımız ve ilk önce bu hakkımız tanındığı için şansımız varken, biz bu şansımızı elimizle tersliyoruz.

4. Sizce bu olumsuz durumun sebebi ne olabilir acaba??

Geçen yıllarda koleje giren öğrenciler sınavsız sadece bir mülakatla kazanıyorlardı. Dolayısıyla çok fazla rekabet olmazdı. Ancak bu sene liseden mezun öğrenciler sınava katılmak zorundaydılar. Sınav Romence veya İngiliz dilinden oldu ve bundan sonra da öyle olacaktır. Sınava 12 öğrenci kayıt oldu fakat maalesef bu 12 öğrenciden sadece 3 kişi kazandı. Sınava katılan öğrencilerin çoğu Mecdiyedeki Atatürk Lisesinden mezun olan öğrencilerdir. Fakülteye devam edememe durumu gösteriyor ki rekabet onların seviyesini aşmış durumunda oldu. Biz bu durumu önceden tahmin ederek ve asıl amacımız Türkçenin üniversite düzeyinde ölmemesi olduğu için Milletvekillerimizin kanalıyla Romen Milli Eğitim Bakanlığına başvurarak Türk-Tatar asıllı olan 10 öğrenci için sadece dosyalarını başvurarak Türkçe okumaya hak kazanmaya dair girişimde bulunduk. Bunlardan 5’i Romence-Türkçe bölümüne devam etsin, diğerleri ise İngilizce-Türkçe bölümüne devam etmesi için aruladık. Çünkü bu hak doğal olarak tüm azınlıklara verilmektedir. Tabi kontejan sayısı değişken olabilir. Ancak bana anlatıldığına göre girişim için geç kalınmış ve bu sebepten bu sene Türkçe okuyan 1. sınıfta öğrencilerimiz yoktur. Seneye ise, eğer ki erkenden girişimde bulunup tekrar bu hakkımızı kazanmış olursak bu bedava okuyacak 10 öğrencinin sponsorluk halinde desteklenmeleri gerekir. Ümit ediyorum ki bu röportaj sonucunda toplumumuz duyarsız kalmayacaktır ve Türkçenin ölümüne mahkum edilmemeye engel olacaktır. Bu bağlamda, bu seneden itibaren Üniversitenin bünyesinde olan Yabancı diller departımanına ben kendim Dil ve Edebiyat Fakültesinde olmayan öğrencilere Türkçe dersleri vermeye başladım. Bu derse katılan öğrencilerin çoğu Romendir ve Hukuk, Tarih, İspanyolca gibi bölümlerde okuyan öğrencilerdir. Yani Romenlerin Türkçeye ilgisi Türklerden daha fazla olduğunu açıkça diyebilme durumundayım. Bu durum aynı zamanda hem sevindirici, hem üzücü. Din ve dil bir milletin kimliğidir. Eğer ki bu iki unsuru kendimiz koruyamazsak, korunmasını yabancılardan hiç beklememek lazım ve biz kendi kimliğimizi kaybetme durumunda düşeceğiz. Ayrıca herşeyden önce bizi her zaman manevi ve maddi olarak destekleyen Türkiyeye de bir vicdan borcumuz vardır. Bugün Türkiye Türkçesi 70 milyon insan tarafından konuşulup anlaşılmakta ve Türkiye dışındaki coğrafyada da aynı durum var, bu dille bilim, sanat, edebiyat yapılmakta ve gün geçtikçe işlenmektedir. Türkiye Türkçesi bir imparatorluk dilidir. Biz de bu topraklarda onu mümkün olduğu kadarıyla onu koruyalım ve devam ettirelim.
Son olarak, bu roportajı yapmaya imkan tanıdığınız için teşekkürlerimi sunar ve tüm meslektaşlarımın gelecek olan Öğretmenler gününü kutlar ve onlara başarılar dilerim!

As. Drd. Ciden Sena Menabit
Röportajı yapan: Subihan İomer

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

TANIDIGINIZ TÜM KADINLARA İLETMENİZ DİLEĞİ

Orta yaşlı ve düzgün giyimli bir adam sessizce kafeye Girerek köşedeki masaya oturur. Garsona sipariş vermek için beklerken yan masadaki gençlerin kendisine bakarak gülüştüklerini farkeder. Belli ki yakasına taktığı küçük pembe kurdele şeklindeki Rozetine gülmektedirler Bu alaylı bakışları görmezden gelen adam, yan masadakilerin bu ısrarlı sırıtmalarına dayanamayarak elini lacivertceketinin yakasındaki rozete götürerek, “Bu mu?” diye bakışanlara sorar. Yan masadakiler yüksek sesle gülerek, “Küçük güzel Pembe kurdeleniz lacivert ceketinize pek de yakışmış!” Diyerek sırıtmaya devam ederler. Orta yaşlı adam bu sözü söyleyen delikanlıya dönerek, “Lütfen masama buyrun bunu tartışalım” der. Biraz önce tüm sevimsizliğiyle sırıtan delikanlı sebebini anlamadığı bir utanma ve sıkıntı hissine kapılsa da gelip masaya oturur. Adam anlaşılır ve yumuşak bir sesle, “Bu içinde olduğumuz ayda, kadınların arasında meme Kanseri bilincini yaygınlaştırmayı ifade ediyor. Ben bu rozeti annemin adına takıyorum” der. Bu açıklama karşısında başkalaşan delikanlı, “Çok üzüldüm, anneniz meme kanserinden mi öldü” diye sorar. “Hayır” diye cevap verir orta yaşlı adam ve devam eder: “Annem sağ. Küçük bir çocukken kendimi yalnız hissettiğim korkulu anlarımda her zaman başımı saklayabileceğim ve huzur bulacağım yumuşak bir yuvadır annemin memeleri. Annemin sağlığı için dua ediyorum. “Hımmm” diye kekeler delikanlı. “Bu rozeti karım için takıyorum” diye devam eder orta yaşlı adam. “Karınız da herhalde iyi” diye sorar dilekanlı. “Evet, evet” der adam “Karım benim için aşk ve sevgi kaynağı olmuştur her zaman. 23 yıl önce sevgili kızımızı beslemiştir memesiyle. Karımın sağlığı için tanrıya şükrediyorum.” “Sanırım kızınızın sağlığı için de takıyorsunuz? “Hayır… Kızımı bir ay önce meme kanseri nedeniyle kaybettik. Yaşının çok genç olduğunu düşünerek ihmal etmiş memesinde farkettiği kitleyi. Bu nedenle geç kaldık. “Genç delikanlı, yüzündeki utangaç ve üzüntülü bir ifadeyle, “Çok üzgünüm bayım. Özür dilerim” der… Orta yaşlı adam “Kızımın anısına öğünerek takıyorum Bu küçük pembe kurdeleyi. Bu sayede çevremdekileri de aydınlatabiliyorum. şiimdi evine git, karınla, kızınla, annenle konuş” deyip cebinden çıkardığı küçük pembe kurdele rozetini uzatırken, delikanlı öne eğilir ve Yardım edebilir misiniz?” diye mahçup mahçupsorar. Bu öyküyü Türkiye Meme Vakfı’ndan Dr. Can Gürbüz gönderdi.. Öykünün altına bir de not düşmüş: “Bir mumun, diğer mumu yakarak Aydınlatmasıyla kaybedeceği hiçbir şey yoktur.. Lütfen bu hikâyeyi Yayarak diğer mumları da aydınlatın… Tüm aydınlıklar kadınların olsun…”

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

12. Türk Dünyası Gençlik Kurultayı Sonuç Bildirgesi

12. Türk Dünyası Gençlik Kurultayı 18-19 Kasım 2005 tarihleri arasında, dört oturum halinde, İstanbul’da toplanmıştır. Kurultay’a Çuvaşistan, Omsk-Kazak, Gagauz Yeri, Özbekistan, Kırım Tatar, Kumuk, Romanya Kırım Tatar, Romanya Türk, Tümen Tatar, Altay, şor, Hakasya, Tataristan, Teleut, Omsk-Tatar, Hollanda, Afganistan, Türkmeneli, Güney Azerbaycan, Türk-Ata, Kazakistan, Bulgaristan, Makedonya, Batı Trakya, Nogay, Başkurdistan, Doğu Türkistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Kaşgayi, Ahıska, Türkmenistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Yakutistan, Karaçay, Balkar, Fin-Ogur, Avrupa Federasyonu, Ufa-Tatar ve Türkiye Türkleri adına 40 delegasyon katılmıştır. Türk Dünyası’nın farklı bölgelerinden bu 40 delegasyon halinde toplanan gençlik sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri aşağıdaki kararlara vararak sonuç bildirgesi olarak ilan etmişlerdir.

12. Türk Dünyası Gençlik Kurultayı;
11. Kurultay kararı doğrultusunda 12. Kurultayı Kazan’ın 1000. yılına ve Tatar halkına ithaf eder.
Rusya Federasyonu’ndaki mevcut üniterleşme eğilimini Federasyon anlaşmalarına, RF anayasasına ve insan hak ve hürriyetleri konusundaki uluslar arası düzenlemelere aykırı bulur; Milli cumhuriyetlerin eyaletleştirilmesi siyasetinin Türk halkları açısından orta ve uzun vadede asimilasyon anlamına geleceğine işaretle bu gelişmeler hakkında endişelerini bildirir.

  1. Az sayılı Türk halklarından şorlar, Teleutlar, Tofalar ve Hakaslar’ın kısa vadede yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduklarının bilinci ile tüm Türk Bağımsız ve Muhtar devletlerini bu topluluklara yardıma davet eder.
  2. Tataristan Cumhuriyeti’ndeki dini baskı politikasını endişe ile karşılayarak; sivil toplum önderlerinin kanunsuz tutuklanmalarını ve şiddete maruz kalmalarını protesto eder.
  3. Balkar halkı üzerine uygulanan keyfi polis şiddeti ve sosyo-ekonomik soykırımı Türk ve dünya kamuoyunun dikkatine sunar.
  4. Karaçay ve Balkar halklarının 1943-1957 yılları arasında sürgün ile uğramış oldukları soykırımın tanınması, topraklarının ve kaybedilmiş halklarının tümünün iadesi ve zararlarının tazmini konusunda uluslar arası girişimlere başlanması konusunda karar verir.
  5. Nogay bozkırının 1957 yılındaki düzenlemeler ile Rusya Federasyonu içinde farklı federal birimler arasında bölünmüşlüğüne; halen devam eden bu durumun Nogay halkının hızla asimile olmasına sebep oluşuna işaretle; Nogay halkının otonomiye sahip olma mücadelesinde kendilerini destekler.
  6. 1944 yılında vatanlarından sürülen Kırım Tatarları’nın bu sürgün esnasında nüfuslarının %60’ını kaybettiklerini hatırlatarak; bu sürgünü soykırım olarak kabul eder; Türk ve dünya kamuoyunu Kırım Tatar Halkının sürgününü soykırım olarak tanımaya davet eder.
  7. Türk ve Müslümanların Avrupa ve Rusya’da uğradıkları neo-nazi saldırılarını kınar, Türk ve Dünya kamuoyunun dikkatini bu önemli hususa çeker.
  8. Üzerinden 16 yıl geçmesine rağmen Türkiye’ye yerleşmiş bulunan Bulgaristan Türklerinden önemli bir kısmına halen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı verilmemesinin; özellikle 1997 ve sonrasında Türkiye’ye göç eden soydaşlarımızın ikamet sorunlarının yarattığı sosyal problemlere işaretle; meselenin en kısa zamanda çözüleceğine inançla, Türkiye Cumhuriyeti yetkililerini bu konuda acil çözüm üretmeye davet eder.
  9. Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Abişulı Nazarbayev’in “Orta Asya Birliği” projesine tam desteğini bildirir; Sn Nazarbayev’e Türk Dünyasının entegrasyonu yolunda atmış oldukları bu büyük adımdan dolayı teşekkürlerini sunar.
  10. Türkmeneli heyetindeki mevcut işgal sonucunda Kerkük ve Telafer de uygulanan etnik temizliğe işaretle; Irak’ta yapılan her türlü seçim ve sayım’ın uluslararası gözlemcilerin nezaretinde yapılmasını talep eder. Son bir yıldır devam eden Telafer Soykırımını şiddetle protesto eder. İşgalci ve işbirlikçi tüm kuvvetlerin Türkmeneli sınırlarını derhal ve şartsız boşaltmalarını talep eder.
  11. Sibirya Tatarları’nın Sibirya’nın yerli halkı kabul edilip milli-bölgesel muhtariyet alamamaları durumunda şu anki asimilasyonlarının hızlanacağına işaretle onların bu haklı isteklerini destekler.
  12. Afganistan Türklerinin Afganistan içinde siyasi, ekonomik ve sosyal muhtariyet içinde olmaları isteği ile Afganistan Türklerinin lideri Orgeneral Sn. Abdürreşid Dostum’a tam desteğini bildirerek mücadelesinde başarılar diler. Afganistan’lı Türk Gençlerinin eğitimlerine destek olmaları için tüm Türk Devlet ve Topluluklarının liderlerini ve sivil toplum kuruluşlarını göreve davet eder.
  13. Batı Trakya Türklerinin örgütlenme ve eğitim haklarının ellerinden yıllardır alınmış olması gerçeğini AB ve yetkili organlarının dikkatlerine sunar; Batı Trakya Türklerinin hukuk mücadelelerinde sonuna kadar arkalarında bulunacağını ilan eder.
  14. Balkanlar başta olmak üzere bütün Türk Dünyasındaki Türk tarihi eserlerinin koruma altına alınması için tüm Türk devlet ve topluluklarının yönetimlerini göreve davet eder.
  15. Çeşitli Türk devlet ve kurumlarınca DTGB’ye verilen burslu öğrenci kontenjanlarının kullanılması işinin koordinasyonu için DTGB bünyesinde Türk Dünyası Eğitim ve Kültür Koordinatörlüğü kurulmasına ve bu göreve DTGB başkan yardımcısı Oruç Kavuncu’nun getirilmesine karar verir.
  16. Türk Dünyası’nın çeşitli yerlerinden gelerek Türkiye’de eğitim gören öğrencilerin karşı karşıya kaldıkları zorlukların kaldırılması için araştırmalar yapılması ve gerekli çözüm önerilerinin üretilmesi konusunda fikir birliği içinde; bu öğrencilerin başarı oranlarının yükseltilmesi için gerekli tedbirlerin alınması konusunda ilgili bakanlıklar ile koordinasyonun sağlanması amacı ile DTGB Genel Başkanı ve DTGB Eğitim Koordinatörünü yetkili kılar.
  17. Doğu Türkistan’da ÇHC tarafından sürdürülen insan hakları ihlallerinin tüm şiddeti ile devam ettiğine işaretle; Uluslararası Af Örgütü ve Birleşmiş Milletler’i Uygurlar’ın insan haklarının ihlallerine eğilmeye davet eder. Kurultay Doğu Türkistan Türklerinin yaşamakta olduğu bu felaket içinde gençlerinin eğitim haklarının diğer Türk devletlerinde mutlaka ve öncelikle sağlanması gerektiği konusunda hemfikir olmuştur. Ayrıca Doğu Türkistan’da anadilde eğitim hakkının kaldırılmasını şiddetle protesto eder. Doğu Türkistan Türklerinin üzerindeki Çin Devlet Terörünü protesto eder. Türkiye Cumhuriyeti ve diğer Türk Devletlerini Doğu Türkistan Türklerine vize, ikametgah ve vatandaşlık vermeye davet eder. şİÖ’nün faaliyetlerinde Uygurlar’a karşı baskı ve siyasi izolasyon’a sebep olabilecek alanlardan imtina edilmesi ve kuruluş esasları doğrultusunda milletlerarası işbirliğine önem verilmesini talep eder.
  18. Tamamen nükleer silahlardan temizlenmiş bir dünya görme arzusundadır. Bu doğrultuda Nükleer silahlara sahip olan ve olacak olan tüm ülkelerin insanlık için ciddi bir tehdit oluşturacağı bilinci ile bu konuda yapılan uluslararası girişimlere destek vermeye karar alır.
  19. Azerbaycan Parlamentosuna seçilen Yürütme Kurulu Başkanımız Sn. Ekrem Abdullayev’i tebrik eder ve başarılarının devamını diler.
  20. Kurultay tüm Türk devlet ve topluluklarının meclislerini şubat 1992 Hocalı soykırımını tanımaya davet eder. şu anda Ermenistan ve Azerbaycan arasında devam eden ateşkese rağmen Ermeni işgalcilerin ateşkesi sık sık ihlal etmelerini şiddetle kınar.
  21. KKTC üzerine halen devam ettirilen haksız izolasyonun kaldırılması hususundaki çabalarından dolayı Azerbaycan ve Kırgızistan Cumhuriyetleri’ne teşekkür eder, tüm Türk Devlet ve Topluluklarını bu konuda çabalarını artırmaya davet eder.
  22. Kurultayımızı onurlandıran KKTC Dışişleri Bakanı Sn. Serdar Denktaş’a teşekkür eder; özellikle DTGB’ne üye her teşkilata her yıl için tahsis ettiği 1 üniversite kontenjanı için şükranlarını bildirir.
  23. Hakasya’da yeni bulunan Türk tarihinin ilk eserlerinden sayılabilecek Hun Sarayı’nın arkeolojik olarak ortaya çıkarılması, yeniden inşası ve buluntularının toplanması için bir müze inşası konusunda tarihini Hunlara dayandıran tüm Türk ve Fin-Ogur Halklarının yönetimlerini göreve davet eder.
  24. Ahıska Türklerinin vatanlarından sürgün edilmelerinin 61. yıldönümü olan 14 Kasım günü vesilesi ile Türk ve Dünya kamuoyunun dikkatini Gürcistan’ın Ahıska Türklerinin vatana dönüşlerini engellemesine ve Ahıska bölgesinin Ermenileştirilmesi siyasetine çeker. Gürcistan’ın Türkiye başta olmak üzere Türk devlet ve toplulukları ile iyi ilişkiler gelişmesi için Ahıska Türklerinin ve Gürcistan’da yaşayan Azerbaycan Türklerinin hak ve hürriyetlerine saygılı olması gerekliliğini ilan eder.
  25. Balkanlardaki Türk Vakıf ve şahsi Mülkiyet Mallarının durumlarının sıkı bir şekilde takibe alınması ve meselenin insan hak ve hürriyetleri çerçevesinde uluslararası kamuoyunun dikkatine sunulmasına karar verir.
  26. Türkiye’nin AB ile müzakerelerinde Türk Devlet ve Topluluklarının vatandaşlarına veya Türk soylu azınlıkların yoğun yaşadıkları ülkelere vize konulmaması hususunda müzakerecilere çağrıda bulunur.
  27. Dünya çapındaki ekolojik felaketlerden en fazla zarar görenler arasında Türk Halklarının bulunmasına işaretle; Tüm Türk Devlet ve Topluluklarının liderliklerini ve sivil toplum kuruluşlarını çevre meselelerinde aktif çalışmaya davet eder.
  28. Moldova Cumhuriyeti yönetiminin Gagauz halkının kültür ve dilinin korunmasına yönelik attığı adımları takdirle karşılar. Bütün Dünya Türk Halklarına saygı olarak bu yöndeki çabaların devam edeceğini umar.
  29. Çalışmaları kapsamında ve 11. Kurultay kararı doğrultusunda kurulan; DTGB’nin kuruluşundan itibaren en az 5 aktivitesine katılmış “Aksakallarınının” komitesi DTGB Yüksek İstişare Konseyi 19.11.2005 tarihi itibarı ile görevine başlamıştır.
  30. 13. Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayı’nın 2006 yılında Makedonya’da TDP ev sahipliğinde gerçekleştirilmesine karar verir.

19.11.2005, İstanbul – TÜRKİYE

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Jurnal de călătorie

Asa cum se obisnuia în fiecare an, între primăriile Galaţi şi Eskişehir se organizează “Zilele Culturale Româno-Turce”, dar în acest an am avut onoarea să particip direct, fapt ce m-a motivat în a vă relata această amplă manifestare culturală bilaterală privită din interiorul acesteia.
Plecarea a avut loc pe data de 08 octombrie de la Galaţi în jurul orelor 24.00 cu un autocar pus la dispozitie de către municipalitatea de pe malurile atat de bătrane dar vesnic statornice ale Dunarii. Alături de binecunoscutul colectiv al Teatrului de Păpusi Gulliver participant la această manifestare, erau si personalitati binecunoscute in viata culturală a societătii noastre; precum domnul Prof. Univ. Dr. Dan Rapa de la Universitatea Dunărea de Jos Galati, domnul Prof. Dr. Mihai Maxim, domnul Dr. Emil Nazare etnolog, doamna Ghiulten Abdula Presedintele Comisiei de Cultură din cadrul Uniunii Democrate Turce din Romania precum si doamna Düriye Akkoiun coordonatoarea corului feminin Mehtap din Constanta.
După ce am străbătut meleagurile dobrogene si bulgăresti, zorii zilei ne-au întâmpinat in apropierea vămii turce. Recunoasterea meleagurilor strabune a fost emotionantă si facilă deoarece aceeasi figură impozantă ne saluta de bun-venit: Mustafa Kemal Atatürk făuritorul Turciei moderne cu binecunoscutul său motto: “Ne mutlu Türküm diyene!”.
Pentru că sunt fascinată de istorie şi în special de personalitatea, contribuţia acestui mare om politic, conducator de mare ţinuta morala am pasit cu mandrie pe pămantul turcesc.
Apoi, am trecut peste podul Boğaziçi, ce leagă Turcia Europeană de Turcia Asiatică, si malul de vest de cel de est al Stramptorii Bosfor. Peisajul era uluitor. Privirile tuturor erau impietrite in fata acestui colt de Rai. Marea limpede ne imbratisa si ea de bun-venit. Drumul pană la Eskisehir a fost la fel de frumos, fiecare oras avand propriul farmec. Am ajuns seara, in jurul orei 20:30 la destinatie. Aici am fost intampinati cu căldură si ospialiatate de către organizatorii acestui duplex. După ce am servit masa de seara ne-am cazat la hotel.
A doua zi am mers la simpozionul «Relatii Româno-Turce de-a lungul timpului de ieri pana azi» acest simpozion constituind inceputul infrătirii celor doua orase: Galati si Eskisehir. După această manifestare, participantii au fost invitati la Centrul Cultural Yunus Emre unde doamna Düriye Akkoyum a prezentat portul din vremurile vechi ale turcilor ce trăiau in Romania. Tot aici au fost lansate doua carti. Prima se numeste «Papucii lui Mahmud» a lui Gala Galaction, tradusă in limba turcă de doamna Ghiulten Abdula. A doua carte este intitulată «Yildizlarla Dertlesmek» si este primul meu volum de poezii, ce a fost publicat cu ajutorul Uniunii Democrate Turce din Romania, care mi-a oferit sansa de a cunoaste oameni si a le impartasi o din gandurile noastre si sentimentele pe care le putem exprima, care este rezultatul relatiilor de colaborare existente intre tările noastre.
Teatrul de Păpusi din Galaţi, coordonat de domnul director Stanciu a oferit iubitorilor de artă in special copiilor din Eskisehir spectacole de neuitat, pline de culoare si profesionalism, piesa numindu-se «Tom Degetel». Am vrut sa aflu parerea copiilor ce ieseau din sala la finalul spectacolului si mi-au spus că le-a plăcut foarte mult, mai ales că era o noutate pentru ei deoarece in orasul lor nu exista un astfel de teatru.
În zilele urmatoare simpozionul a continuat cu tematica: «Din experienta Romaniei in drumul spre integrarea in Uniunea Europeana si proiecte comune in vederea integrării europene». După ce acesta s-a sfarsit gazdele noastre ne-au facut cunostintă minunatul oras.
Totul era magnific si vremea ţinea cu noi: nu a plouat deloc. Străzile inguste, aerul mirosind a mirodenii specifice zonei, aglomeratia, străzile cu aur, zilele, noptile erau parte integrantă a peisalului oriental, însă, sutele de studenţi şi populaţia alcătuită în majoritate de tineri confereau acestui orăşel oriental un aer modern. Următoarea seară am petrecut-o fiind invitaţi la un concert organizat de Primăria Eskişehir cu prilejul Ramadanului. Am fost surprinşi plăcut că la această manifestare erau invitaţi reprezentanţi ai cântului popular românesc şi turcesc. La finalul concertului delegaţia noastră a fost invitată pentru a servi ceaiul tradiţional oferit de inimoasele noastre gazde.
Reuşita duplexului acestui an am simtit-o în sufletele noastre fiind in primul rand multumiţi sufleteşte de prestaţiile intregii delegatii si totodată am fost onorati de faptul că intregii delegatii i s-a oferit de către municipalitatea orasului Eskişehir plachete cu bustul marelui poet turc Yunus Emre.
Plecarea din acest minunat oraş s-a realizat în cursul nopţii de vineri 14 octombrie 2005. Dimineata zilei de sambătă am petrecut-o la malul Marii Negre servind ceaiul cald si atat de aromat sub imbrătisarile timide si protectoare ale răsăritului de soare precum un rege tutelar al pămantului.
Pentru a continua tonul surprizelor plăcute si bunei dispoziţii am fost impresionaţi de gestul şi grija gazdelor noastre, care ne-au facilitat accesul liber la toate muzeele din orasul viselor orientale Istambul. Din sutele de monumente istorice ale acestui celebru oras, timpul neiertator ne-a permis sa vizităm doar palatul imperial Dolmabahçe, Moscheea Sofia si Muzeul Topkapi.
La palatul imperial ni s-a oferit posibilitatea de a vizita şi camera în care marele Atatürk a privit pentru ultima dată. O lacrima mi s-a prelins pe obraz pentru marele conducător.
Ne-am luat rămas bun de la Istanbul promiţandu-ne fiecare în gând de a reveni, reparcurgând drumul Bulgaria, Romania cu emoţiile intoarcerii acasa.
Sunt fericită ca mi s-a oferit şansa de a participa alături de personalitaţi culturale la o asemenea manifestare şi îmi exprim recunoştinta faţă de realizatorii acestui duplex pentru intelegerea si impărtăsirea experientelor dumnealor oferite noua celor ce reprezentam tanara generatie.

HAYAT MEMIS,
Clasa a IX-a F, Colegiul National „Mircea cel Batran“

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

FUZULI

Despre viaţa lui Fuzuli nu se cunosc prea multe informaţii. Născut în oraşul Karbala din Irak în anul 1494 aparţinea tribului Bazat un trib oguz vechi şi puternic. Anul morţii fiind 1556. Toată viaţa şi-a petrecut-o în Hille, Karbala, Bagdad şi n-a putut ajunge în Anatolia şi Istanbul după cum şi-ar fii dorit. Cea mai plăcută perioadă a vieţii sale este, poate atunci când se întâlneşte cu poeţi importanţi, veniţi la Bagdad împreună cu Sultanul Soliman Magnificul. Viaţa lui a fost plină de privaţiuni, mai marii vremii neînţelegând să-l sprijine ca pe alţi poeţi. Trăia dintr-o sumă modestă, ce i se acorda pentru îngrijirea mormântului Imamului Ali din Nacaf. Lipsurile, sărăcia au lăsat urme adânci în sufletul său din poeziile lui răzbătând sentimentul amorului propriu rănit. Cu toată sărăcia lui materială, poetul se considera superior conducătorilor lumii, arma cea de temut fiind pentru el, cuvântul cu ajutorul căruia cucereşte o lume întreagă şi nu doreşte nimic de la cei puternici pentru că pentru el “diademe bucuriei îmi este îndestulătoare”.
Spre deosebire de înaintaşii lui Mevlana, Nevai, Nesimi Fuzuli nu a fost un mistic convins creaţia sa reprezentând o îmbinare meşteşugită a inspiraţiei cu ştiinţa şi iubirea, căci iubirea este tema preferată de autor. După el în iubire stă puterea creaţiei, motivaţia existenţei omului. A scris în limba arabă, persană, şi turcă. Poetul este cunoscut mai ales pentru Divanul scris în limba turcă. Această operă a fost editată de mai multe ori la Tebriz, Baku, Istanbul. Leila şi Mecun este considerată cea mai importantă operă a sa şi totodată una din cele mai reuşite mesneviuri din literatura orientală.

Priveşte culoarea feţei iubite ca soarele
Luna mâncată de nori se certă cu soarele.

Lumănării i-a fost dor de pletele iubitei
Într-o singură viaţă dragostea e ca soarele.

Despică-mi pieptul şi vezi cum inima bate, deschide
Fereastra spre marea care spumegă ca soarele.

Ei, Fuzuli când profetul se-mpotriveşte, nu lua
În seamă, uită-te la o fată ca soarele.

LEYLA ŞI MECNUN

– fragmente –

Moartea oare ce va lua de la mine
Poate tristeţea să ia de la mine

Fii prieten împreună să pribegim
Nicicând să nu-ţi fie silă de mine

Atât de mult ne plictisim de oameni
Încât nu mai recunoşti pe mine

Duhul meu nu mai poate duce trupul
Ochiul tău nu mă mai vede pe mine

Toate chinurile au fost pentru Leyla
Şi n-a mai rămas nimic pentru mine

Ochii văzând durerile vieţii
Au plecat departe uitând de mine

Ceea ce se vede eşti tu
Eu nu sunt doar tu exişti pentru mine.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Gelibolu

Dünya tarihine yön veren, uğrunda binlerce şehit verilen, Mustafa Kemal Atatürk’ü tarih sahnesine çıkaran, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın ulus olmalarını sağlayan, Sovyet Devrimi’ne zemin hazırlayan Çanakkale Savaşı, Ağustos 1914… Osmanlılar Balkan felaketinin yıkıntılarını onarmaya çalışırken Berlin, Londra ve Paris’te milyonlar coşku içinde cepheye koşuyordu. Savaşın en geç Noel’e kadar biteceğinden kuşku duyan çok azdı. Ne var ki erken bir zafer umudu sonbahar yağmurlarıyla birlikte, İsviçre sınırından Manş Denizi’ne kadar uzanan siperlere gömülüp kaldı. Bu durum savaşın müttefik liderlerini görüş ayrılığına sürükledi: “Avrupacılar” diye adlandırılan birinci grup bütün kaynakların batı cephesine aktarılmasını, her ne pahasına olursa olsun siperlerin yarılarak geçilmesini savunurken, diğer grup ise doğudan dolaşılmasından yanaydı. Marmara Boğazları aşılırsa Osmanlılar savaştan çekilir, Rusya’ya destek götürülebilir ve bu sayede Almanya geniş cephelerde sıkıştırılabilirdi. Kastamonulu çiftçiler ve İstanbullu yedek subayların Cardiffli kömür işçileri, İskoç yaylacıları ve Avustralyalı koyun çobanlarını yöneten mağrur İngiliz subayları ile karada karşı karşıya gelmelerinden önce müttefiklerin Çanakkale’yi denizden geçme umutlarının tükenmesi gerekiyordu. Bu olay 18 Mart günü meydana geldi. Türk topçusunun engelleme ateşi nedeniyle İngiliz mayın tarama filosunun faaliyet gösterememesi ve Nusrat mayın gemisinin son gece döktüğü ek mayınlar, müttefik gemi kayıplarının kabul edilemez seviyeye çıkmasına neden olmuştu. Nusrat’ın komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey iki gün önce kalp krizi geçirmesine rağmen göreve çıkmış ve mayınları döktükten sonra dönerken ölmüştü. Çanakkale’de savaşanlar için iki yıl önceki Balkan felaketinin acısı henüz çok tazeydi. Bu durum, müttefiklerin Çanakkale’yi geçmeleri halinde meydana gelecek daha büyük felaketleri önlemek için onları büyük fedakârlıklara hazır hale getirmişti.
Neticede İngiliz donanmasının iradesi kırılmış oldu. Churchill bu olayı şöyle değerlendirmişti:

“Milletlerin servetleri akıp giderken ve milyonlarca insan cephelerde ölürken, denizlerde dört-beş bin savaş gemisi dolaşırken, Nusrat gemisinin gizlice döktüğü bu yirmi demir kap harbin devamı ve dünyanın geleceği bakımından bütün diğer gayretlerden daha kesin sonuçlu oldu.”

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

12. Türk Dünyası Gençlik Kurultayda yapılan konuşma

Sayın Başkanım,
Değerli konuklar,
Bayanlar ve baylar,
Sevgili arkadaşlar

Her şeyden önce kendimi tanıtmak istiyorum. Adım Feridan Suliman Romanya Atatürk Gençler Teşkilatının yeni Başkanıyım.
Bildiğiniz üzere geçen yıl Romanya’da Köstence şehrinde 11. Türk Dünyası Gençlik Günleri ve Kurultayı düzenlenmiştir. Romanya’daki tanıdığınız tüm Türk Gençleri sizlere bol bol sevgi ve saygı gönderiyorlar ve gönlünce sizlerin yanınızda bulunuyorlar. Aynı zamanda Romanya Demokrat Türk Birliği’nin Genel Başkanı Osman Fedbi’nin selamlarını iletmek istiyorum.
Sizlere bizim teşkilatımızın kısa tarihçesini anlatmak istiyorum.
Biz Rımanya Türk Gençleri olarak, 1990 yıllarından itibaren Atatürk Gençlerin Teşkilatını kurduk.

Bu teşkilatın en önemli amaçları şunlardır:

Bizim TDGB ile ilk tanıtım 2000 tarihinde Romanya Köstence şehrinde gerçekleşti. O zaman Başkanlar Toplantısının ev sahipliğini yaptık. 2001 yılında Atatürk Gençler Teşkilatının delegelerin Azerbaycan Bakü şehrinde 10. TDGB Günleri ve Kurultayına bizler de ilk defa katldık.
şahsen bu konuda tecrübem yeterli değil ama Türk Dünyası Gençler Teşkilatları ile bağlantı kurmak istiyorum ve gelecekte beraber bazı faaliyetler düzenlemek istiyorum. Özellikle Balkan Türkleri ile irtibata hemen hemen geçmek istiyorum.
şu anda bence Türk Dünyası Gençler Birliği’nin en büyük sorun irtibattır.
Bu faaliyeti düzenlediğiniz için hepinize ayrı ayrı, ama özellikle sayın Ali Hasan Karasar başkanıma teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Fazla zamanımızı almak iste-mediğim için konuşmamı kapatıyo-rum saygı ile selamlıyorum.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

CONGRESUL TINERILOR DIN LUMEA TURCĂ

În perioada 13-20 noiembrie 2005, la Istanbul-Turcia, a avut loc cel de-al XII-lea Congres al Tinerilor din Lumea Turcă.
Au participat la acest important eveniment peste 200 de delegaţi veniţi din lumea turcă. Din partea U.D.T.R. au participat la acest congres Feridan Suliman-preşedintele Comisiei de Tineret, Nilgun Asan – redactor-şef al publicaţiei „Genc Nesil“, Emghil Hasan, Sibel Karasar, Sureia Şakir – secretar general, Ervin Ibraim – redactor-şef al publicaţiei „Hakses“.
Cele 7 zile ale Congresului au cuprins lucrările comisiilor de specialitate, ale diverselor asociaţii şi organizaţii din cadrul DTGB (Uniunea Mondială a Tinerilor din Lumea Turcă) dar şi excursii în centrele istorice şi culturale ale Istanbulului şi Bursei precum şi vizionarea meciului de fotbal Turcia-Elveţia din preliminariile C. M.
Congresul a fost onorat de prezenţa domnului Abdullah Gul – vicepremier şi ministru de externe al Turciei, Serdar Denktaş vicepremier şi ministru de externe al Repu-blicii Turce a Ciprului de Nord, deputaţi din statele turce, oficialităţi locale etc.

E. I.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

română / türkçe: · română ·
türkçe
ediţia / autorul: · ediţia ·
autorul
alegeţi:
revista tipărită:
Noiembrie 2005
legături: