Mübarek Ramazan Bayramını sevdiklerinizle beraber sağlıklı ve huzur içinde geçirmenizi dileriz. Bayram tüm insanlığa hayırlı olsun!
Romanya Demokrat Türk Birliği – Yönetim Kurumu
Hep bir arada, sevgi dolu ve huzurlu nice bayramlar geçirmek dileğiyle, Ramazan Bayramınız kutlu olsun! Mübarek Ramazan Bayramı tüm ulusumuza kutlu olsun. Allah tüm inananlara nice huzurlu, bereketli bayramlar nasip etsin.
Ibram Iuseın – Romanya Demokrat Türk Birliği Milletvekili Adayı
Mübarek Ramazan Bayramı Tüm insanlar birbirlerine daha çok yakınlaşsın, dargınlıklar ortadan kalksın, kardeşlik ve dostluk duyguları daha da kuvvetlensin. Tüm insanlar neşe ve mutluluk denizinde yüzsün. Bugün sevinç günü, kederleri bir yana bırakıp mutlu olalım. Ramazan Bayramı’nı doya doya yaşıyalım. Hayırlı bayramlar.
Aşağı Tuna – Araştırma, Geliştirme, Eğitim ve Kültür Merkezi
Ramazan Bayramınız kutlu, yüreğiniz umutlu, umutlarınız atlı, seanız kanatlı, mutluluğunuz katlı, sofranız tatlı, mekânınız tahtlı, ömrünüz bahtlı, yuvanız bereketli olsun Damağınızı, ruhunuzu ve çevrenizi tadlandıran, gerçekten güzel ve bereketli bir bayram dileriz.
TUNA MEKTUPLARI – Yayın Kurumu
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin 81. yıl dönümü Türkiye ve Türkiye dışında yaşayan Türk toplumları tarafından kutlandı.
Romanya’da yaşayan Türkler, Romanya Demokrat Türk Birliği, Aşağı Tuna – Araştırma, Geliştirme ve Kültür Merkezi, Tuna Mektupları dergisi, Romanya Müslüman Tatar Türklerin Demokrat Birliği ve Köstence Türkiye Başkonsolosluğu tarafından büyük coşkuyle kutlandı.
29 Ekim 2004 akşamı T.C. Köstence Başkonsolosu Sayın Serap Ataay Hanım verdiği kokteyldee büyük sayıda Türk ve Tatar soydaşları, Türk İş Adamları ve Köstence, Braila, Tulcea, Galatı resmı dayrelerin temsilcileri katıldı.
30 Ekim 2004 sabahı, Kültür Sarayın salonunda sergi ve Cumhuriyet için güzel bir gösteri sahnelendi. Sahnelenen gösterişe Türkiye’den gelen Gençler Spor Külübü Folklor takımı, Mehtap – Türk Kadın Grubu (Rumeli Türküleri), Bostorgay- Tatar Türkleri Kadın korosu, Fidanlar ve Karasu yerli folklor takımı izleyicileri büyüledi.
Atatürk Haftası içinde ise Romanya Demokrat Türk Birliği- Kültür Komisyonu „Mustafa Kemal Atatürk: Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Entegrasyonu“ başlığı altında sempozyum büyük ilgi çekti. Açılış törenine katılan sayın Ömer Zeytinoğlu T.C Bükreş Büyükelçisi düzenleyen yönetim kurumunu tebrik etti Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye ve Dünya için önemini vurguladı. Bildiriler ilgi çekti ve yeni bilgiler getirildi.
Ayni gün Atatürk ve Cumhuriyet Bayramı vesilesiyle hazırlandığı kitaplar da tanıtıldı.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Competenţe specifice:
Candidaţii trebuie să aibă capacitatea:
NOTĂ: Ceea ce este scris cu caracter cursiv, este specific învăţământului gimnazial.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Kelime anlamı artma, temizleme anlamına gelen zekâtın:şeriat yani islam literatüründeki anlamı: Allah’ a ibadet niyetiyle belirli ölçüdeki bir malın belli bir miktarını yine belli kişilere vermeye zekat denir.
Zekat hicretin 2. senesinde, ramazan orucundan önce farz kılınmıştır. Muhkem bir farz olan zekatın farz oluşu kitapla (Kur’an-ı Kerimle), mütavatir sünnetle (hadisle) ve mütevatir icma’ ile sabittir.
Ebubekir : zekatın geçikmeli olarak farz olduğunu dolayısıyla servetinin bütününü kaybeden kişi zekatını geçiktirmiş olmasından dolayı tazmin etmesi farz olmaz dedi. Ebul Hasan el-Kerhî: hemen acele ödenmesi farzdır dedi. Imam Muhammed’den de bu görüş nakledildi. Zira o: “zekâtını ödemeyenin şahitliği kabul edilmez.” dedi. Zekât muhkem bir farzdır, terki mümkün değildir. Inkar eden ise küfre düşer.
Zekât hür, akıllı ve bulüğ çağına ermiş olan, senenin başında ve sonunda ihtiyacından fazla olarak ve borcunu çıktıktan sonra nisaba malik olan her müslümana farzdır.
Bu tariften anlaşıldığı üzere zekatta sekiz şart aranmaktadır. Beşi mal sahibinde üçüde malın kendisinde. Mal sahibinde aranan şartlar: buluğ cağına ermiş olmak, akıllı olmak, müslüman olmak, hür olmak, borçsuz olmaktır.
Malda aranan şartlar ise: Tam bir nisaba ulaşmış olmak, hakikaten veya hükmen artmakta olmak, üzerinden bir yıl geçmiş olmaktır.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Bayram, ramazan boyu yemeden içmeden ve hertürlü istek ve arzularından kendilerini alıkoyarak oruç tutan müslümanların ve ailelerinin, orucun bitimiyle sevince kavuştuğu ve vaadedilen mükâfata kavuşmakla manen huzur bulduğu bir gündür. Bayram günü sabah namazının vakti girince bir miktar bir şeyler yiyerek sabah namazını mescidde kılmak üzere çıkmak en iyi olanıdır. Camiye giderken mümkünse çocukları ve cami müsaitse hanımları da camiye götürmek eftaldir. Çünkü bayram herkesin bayramıdır. Ancak burada bir şeyi de doğru anlamak gerekiyor Resulullah (s.a.v) kendilerine cuma namazı ve bayram namazı mecbur olmayanlar arasında kadınları saymaktadır. Hanımlara cuma namazı ve bayram namazı mecbur olmamakla birlikte katılmalarında da bir sakınca yoktur. Ve katıldıkları takdirde vaaz dinlerler, kendi aralarında birbirleri ile görüşürler, namaza iştirak ederek sevabından nasiplerini alırlar. Ama bütün bunları yaparken erkeklerle aynı safta kesinlikle olamayacakları gibi mescidlere girip çıkmaktada erkek kadın karışımına meydan vermemeye ve kıyafetlerinin islamî tesettüre uygun olmasına gerekir.
Bu vesileyle hepimizin bayramını tebrik eder bütün insanlığın saadetine ve hidayetine vesile olmasını niyaz ederiz.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Toplumu oluşturan bütün fertlerin, içinde bulunduğu durum aynı değildir. Kimi genç, kimi yaşlı, kimi zengin, kimi yoksul kimi sağlıklı kimi hasta kimi kabiliyetli kimi değildir. Bu farklılığın tabii bir sonucu olarak, toplumda korunmaya, desteğe ve özel ilgiye muhtaç kimseler ortaya çıkmaktadır. Büyük geçim sıkıntısı çeken, yoksulluk sebebiyle mutluluk ve huzuru yitirmiş, yahut yaşlılık ve özürlülük gibi nedenlerle çalışma gücü bulunmayan düşkünler toplumda yardım edilmesi ve ilgi gösterilmesi gereken kimselerdendir.
Islam’ ın özelliklerinden biri de içtimai hayata önem veren bir din olmasıdır. Böyle bir toplumu oluşturan fertler, sıradan bir topluluğun üyeleri değil, birisinin acısı hepsini etkileyen bir vücudun uzuvları gibidir. Bu toplumu oluşturan bütün fertler kardeştir. Peygamberimizin ifadesiyle, Islam toplumunda mü’minin mü’ mine bağlılığı, taşları birbirine kenetli bir bina gibidir. Bu tür toplumda, hiçbir kimse aç ve açıkta kalmaz, düşkünler de güvence altındadır. Düşkünlere yardım etmek, Islam kardeşliğinin bir gereği ve gerçek mü’minin özelliklerindendir. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadırlar: “Müslüman Müslüman’ ın kardeşidir. O’ na zulmetmez onu yalnız bırakmaz, bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını karşılarsa, Allah da ona yardım eder. Bir kimse bir Müslüman’ ın sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet günü onun sıkıntılarından birini giderir. Bir kimse din kardeşinin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun ayıbını örter.”Bir diğer hadis-i şerifte Rasulüllah Efendimiz: “Fukarayı arayın, görüp gözetin. Siz ancak fakirlerinize yardım sayesinde yardım görür ve rızıklanırsınız ”buyurmaktadır. Maddi yardımların yanında, ihtiyaç halinde düşkünlere fiilî olarak da yardım etmek gerekebilir. Bu şekilde yapılacak fiillî yardımları da sadaka olarak nitelendiren Peygamber Efendimiz, bu tür yardımların mükâfatini bir hadis-i şeriflerinde şöyle açıklamaktadırlar. “Kimsesizlerin yardımına koşanlar, Allah yolunda cihad etmiş gibi sevap alırlar.”Fakirleri ve düşkünleri sevmek ve onlara yaklaşmak, Sevgili Peygamberimizin tavsiyeleri arasında çokça yer alır.
“Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça iyiliğe eremezsiniz, Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir!”
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
NOAPTEA DE KADIRNoaptea de Kadir este cea mai valoroasă noapte din an, conform spuselor lui Allah: “Noi l-am coborât în noaptea de Kadir (se referă la Kuran, căci a fost coborât în luna Ramadan). Oare tu ştii ce este noaptea de Kadir? Noaptea de Kadir este mai bună decât o mie de luni, adică faptele din timpul ei, cum ar fi rugăciunea, recitarea şi memorarea Kuran-ului sunt mai bune decât aceleaşi fapte făcute timp de o mie de luni.”Kadir este o noapte a rugăciunii, a fricii de Allah, a aducerii aminte de darurile Lui. Este o noapte în care fiecare om trebuie să-şi supună propriul suflet la socoteală pentru ceea ce a făcut şi modul în care l-a multumit pe Allah. Vegherea şi rugăciunile din timpul nopţii de Kadir
Cu privire la perioada nopţii Kadir, există păreri diferite, cea mai acceptată fiind aceea că noaptea Destinului este în zilele fără soţ din ultimele 10 zile din Ramadan, conform spuselor Profetului :”Găsiţi noaptea Destinului în zilele fără soţ din ultimele zece zile din luna Ramadan” |
Kadir gecesiKadir Gecesi, mübarek gecelerin en kıymetlisidir. Çünkü, Kur’ân-ı kerîmde medhedilmekte, övülmekte, en kıymetli gece olduğu bildirilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm Peygamber efendimize bu gece gelmeye başlamıştır. |
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Kısa adı fitre olan “sadaka-ı fidr” e, orucun bitmesiyle vacip olmasından dolayı “zekâtül fıdr”, nefsi temizleyip amellerin sevabını artırdığı için de bedenin zekatı anlamında “zekâtül beden” denir.
Fitre vermek vaciptir. Fitrenin nisabı (zenginlik ölçüsü) aynen zekatın nisabı gibidir. Aralarındaki fark zekat nisabının üzerinden bir tam sene geçmesi gerekir. Fitre nisabının üzerinden ise sene geçmesi şart değildir. Ramazan içinde dahi maddi durumu iyi olmayan bir insan arefe günü veya bayram sabahı bayram namazından önce varlıklı duruma gelse fitresini ödemesi vacip olur.
Fitre oruç esnasında bilmeden yapılan hataların keffareti sayılacağı için esas vacip olduğu vakit bayram günü sabah namazının vaktinin girmesiyle başlar. Bayram namazına başlayıncıya kadarki sürede devam eder. Ancak bu kısa vakitte verecek ihtiyaçlı kişi bulamama ihtimalinden dolayı daha önceden ödenmesi de caizdir. Fakat bayram namazından sonraya kesinlikle bırakmamak gerekir. Önemli bir mazeretinden dolayı bayram namazından önce ödeyemeyenler daha sonra gene ödeyeceklerdir ama öncekinin yerini tutamadığı kesindir.
Yukarda anlattığımız ölçüde fitre ödemesi gereken kişi kendi fitresiyle birlikte küçük çocuklarının ve bakmakla mükellef olduğu insanların da fitresini ödemesi vaciptir. Bu cümleden olarak bayram sabahı bayram namazından önce dünyaya gelen bir çocuk da dahil küçük yaştaki çoçuklarının her birinin fitresini ödemek vacip olur. Eşinin fitresini onun isteğiyle ödeyebilir. Fakat ödemek mecburiyetinde değildir. Fitre ve zekat anne baba ve her iki taraftan dedeler hariç birde evlat ve torunlar hariç, muhtaç olan her türlü yakınına ve akrabaya verilir.
Hazırlayan: Firdevs Veli
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Cumhuriyet kelimesi anlam olarak çoğunluğun yönetimde söz sahibi olmasıdır. Diğer bir ifadeyle halkın seçtiği temsilciyle kendi kendini yönettiği bir idare biçimidir. Çoğunluk kimi seçerse o yönetimde söz sahibidir.
2004 yılında dünya üzerindeki gelişmiş ülkelerin çoğu cumhuriyet idaresiyle yönetilmektedir. 29 Ekim 2004 Cuma günü Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 81. yılı Türkiye’de olduğu gibi Romanya’da da coşkuyla kutlandı. 29 Ekim 1923’te Ankara’dan tüm dünyaya ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti, Büyük Önder Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisindeki evrensel mesajının 2004 yılında da tazeliğini hala koruduğunu gösteriyor.
Bunun en büyük örneğini 29 Ekim 2004 Cuma günü Romanya’da Büyük Önderin ismini yaşatan Mecidiye Kemal Atatürk Ulusal Kolejindeki kutlama töreninde gördük. Okuldaki Türk ve Romen öğretmenlerin Atatürk’ün huzurunda saygı duruşunda bulunup millî marşları coşkuyla söylemeleri görülmeye değerdi. Hele hele şiir okuyan, dans eden, şarkılar söyleyen öğrencilerin heyecanı doruktaydı. Bu çocuklar Atatürk cumhuriyetinin önemini kavrayıp gelecek kuşaklara da aktaracak biricik vasıtalardır. Törendeki anlamlı sahnelerden birisi de Mecidiye 1 Numaralı Okul öğretmeni Bormambet Vildan Hanım yönetimindeki ilkokul çocuklarının taşıdıkları Atatürk tablosu ile küçücük yüreklerinden coşup gelen sözleri canı gönülden söylemeleriydi. Bu çocuklar ellerindeki tablo gibi Atatürk’ü yüreklerinde taşıyorlardı.
Bütün bu izlenimlerden sonra şunları söyleyebiliriz. Romanya’daki bu çocuklar dünyanın değişik yerlerindeki yüzbinlerce yaşıtları gibi onu tanıyor, onu seviyor ve onu örnek alıyorlar. Türkiye’deki milyonlarca Türk çocuğu gibi her 29 Ekim’de Atatürk’ü ve onun cumhuriyetini yaşayacak ve yaşatacaklardır. Çünkü fazilet abidesi olan Türkiye Cumhuriyeti geleceğin dünyasındaki tüm insanları olgunlaştıracak, savaşlardan uzak, barış içerisinde yaşamalarını sağlayacaktır. Bu sır bu faziletin içerisinde saklıdır.
Mustafa Ali DOĞRU
Mecidiye Kemal Atatürk Ulusal Koleji Türkçe Öğretmeni
29 Ekim Türkiye Cumhuriyetin Bayramı dolayısıyla, Mecidiye’deki „Constantin Brâncuşi” Ilkokulundaki, IV. A sınıfın öğrencileri güzel panolar hazırladılar. Resimler, şiirler ve güzel metinleri bulup panoları süslediler.
Ama II.C deki öğrenciler de aşağa kalmadılar, çünkü „Kemal Atatürk” Milli Kolejindeki arkadaşlarıyla beraber güzel bir program sundular. Onlar, Mustafa Kemal Atatürk resmini gururla tutup „Atatürk Neler Yaptı?” piyesini söylediler.
„Yaşasın Türkiye! Yaşasın Cumhuriyet!” söyleyerek programı bitirdiler.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
În data de 26 octombrie 2004, d-na inst. Vildan Bormambet a susţinut lecţia deschisă pe tema predarea simultană (clasele a VIa – VIIIa), la Şcoala cu clasele I-VIII „Constantin Brâncuşi”, din Medgidia. Activitatea face parte din cadrul programului de activităţi al Cercului Pedagogic de Limba Turcă, din anul şcolar 2004-2005.
La activitate au participat d-na metodist Ulgean Ene, d-nul Murat Yusuf- consilier la Muftiatul Cultului Musulman din România, d-na dir. adj Zişan Şicu, d-nii profesori de limba turcă şi religie Islamică de la Colegiul Naţional “Kemal Ataturk“, cadre didactice debutante cât şi cadre cu vechime în învăţământ.
Obiectivele propuse de d-na institutor au fost atinse cu succes, dânsa folosind atât metode clasice cât şi moderne, astfel încât toţi elevii au participat activ la lecţie.
După lecţia deschisă, discuţiile au continuat la Fundaţia „Tuna“, unde d-nul director a oferit masa de „iftar“ tuturor cadrelor participante. Mulţumim şi pe această cale d-nului prof. Fehmi Ismail şi d-nului director Isa pentru sprijinul acordat.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Işte geldim kapınıza
Selâm verdim hepinize
Selâmımı aldınız mı?
Kim olduğumu bildiniz mi?
Selâmımı almazsanız
Bir daha gelmem kapınıza!
Vurdum davulumu sırtıma
Çıktım köyün kenarına
Geldi büyük bir fırtına
Attı beni Kobadin sırtına.
Davulumum ipi ipek
Daladı beni bir köpek
Yarın alacağım bir tüfek
Öldüreceğim beş on köpek.
Ev üstünde kedi gezer
Ben sanarım kiremit ezer
Yeni gelin yeni damat
Damağında şeker ezer.
Işte geldi bayram ayı
Hazırlayın mahramayı
Ucuna bir kaç miliyon parayı
Gönderin gelsin burayı.
Toplayan Mirem Mustafa (Kobadin)
Türkülerle türkülendik
Türkülerle büyüdük
Türkü olduk, türkü dolduk
Biz Türkülerle hayat bulduk
Türkü derledik
Dağdan, taştan, insandan
Türkü derledik
Sevenden, sevilenden, kahırdan
Türkü estirdik
Her ilden, her kazadan
Türkü estirdik
Elimize geçen sazdan
Türkü dinledik
Yürekteki sevgiden
Gönüldeki ezgiden
Sazdan, sözden, şiirden
Türkülerle tükülendik
Türkülerle büyüdük
Türkü olduk, türkü dolduk
Biz türkülerle hayat bulduk
Rabia Gölbaşı
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
UDTR – Filiala Medgidia a participat la serbările Zilelor Medgidiei cu programul artistic dat de echipa de dansuri „Genc Nesil“, care a participat cu trei dansuri orientale.
A fost o seară reuşită şi copiii au fost aplaudaţi la scenă deschisă, după care au fost invitaţi la cofetărie.
Mulţumim şi pe această cale conducerii Primăriei Medgidia – domnului primar MOINESCU DUMITRU pentru aceste zile minunate oferite cetăţenilor din Medgidia.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Yüce Allah, insanları ruh ve beden kabiliyetleri bakımından, canlıların en mükemmeli kılmıştır. Bir ayrıcalık olarak insana, düşünme ve konuşma yeteneği vermiş ve düşündüklerini ifade edebilmesi için de, ona özel bir dil bahşetmiştir. Cenab-ı Allah, insan için dilin büyük bir nimet olduğuna, “Biz ona bir dil ve iki dudak vermedik mi?” mealindeki ayetinde işaret etmektedir. Dil ile söylediğimiz her sözün, melekler tarafından kaydedilmekte olduğuna da, şöyle işaret edilmektedir: “Insan, hiçbir söz söylemez ki, onun yanında gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın” Ayrıca Kur’an-ı Kerîm’ de, dilimizin kıyamet günü lehimizde veya aleyhimizde şahitlik yapacağını da vurgulanmaktadır.
Dil, bir anahtar gibidir. Hayrın da, şerrin de kapısını açabilir. Bu nedenle ağzımızdan çıkacak sözlere dikkat etmeli, aklın ve imanın terazisinde tarttıktan sonra söylemeliyiz. Düşünmeden söylediğimiz sözlerin, bazen kırgınlıklara, dargınlıklara, kavgalara, hatta çeşitli olumsuzluklara kapı açabileceğini ve insanî ilişkilerin bozulmasına sebep olabileceğini unutmamalıyız. O halde sözlerin en güzelini söylemeli, yeri ve sırası gelmeden her akla geleni konuşmamalıyız. Yüce Rabbimiz, bu konuda meâlen şöyle buyurmakktadır: “Kullarıma söyle, en güzel olan sözü söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık düşmanıdır” Yüce Allah, Nahl suresinin 125. âyetinde, insanları hikmetli ve güzel sözlerle dine davet etmemizi emretmiş ve tatlı dilin ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. Ayrıca, salih amellerle birlikte güzel sözlerin, O’ nun yüce huzuruna ulaşacağını bildirmekte ve dilleriyle insanları incitenleri de yermektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.), insanı günaha en çok sevk eden organın dil olduğuna dikkat çekmiş ve Allah katında en değerli Müslümanın, eliyle ve diliyle başkalarına zarar vermeyen kişi olduğunu açıklamıştır. Ashabından biri, “Ya Rasulallah! Bana, titizlikle sarılmam gereken bir tavsiyede bulunur musunuz?” dedi. Peygamberimiz de: “Rabbim Allah’tır de ve istikamet üzere ol” buyurdu. Sahabi, tekrar sordu: “Günah işleme bakımından benim en çok dikkat etmem gereken şey nedir?” diye sorduğunda ise, Efendimiz, eliyle dilini göstererek, “Budur” demiştir. Doğru ve güzel söz söylemeyi, dinimiz sadaka saymış ve bu tür sözlerin Allah katında sevap kazanmamıza vesile olacağını bildirmiştir. Bunun için, bir Müslümanın tatlı dilli, güler yüzlü, şirin sözlü olması ve kimseyi incitmemesi gerekir. Ona yakışan budur. Iftira, yalan, gıybet, söz gezdirme, ara bozma, insanları birbirine düşürme gibi dinimizin haram kıldığı sözleri söylemekten ve dinlemekten kesinlikle kaçınmalı ve meâlini sunacağım şu âyet-i kerîmeyi, hep hatırımızda tutmalıyız.
“Rahman’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) ‘Selâm’ derler (ve oradan geçer giderler). Onlar, yalan yere şahitlik etmezler! Boş ve kötü sözlerle karşılaştıklarında vakar ile oradan ayrılırlar”
Hazırlayan: Firdevs Veli
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Soru: Bir kaç yılldan beri Elvan Yayın Evi ismi Romanya’da bir yer almaya başladı. Kimdir Elvan, açıklar mısınız?
Cevap: Elvan Yayın Evi, Romanya’da ve Balkanlar’da yaşayan Türk kültürüne hazır hizmet vermek amaçıyla 2000 yılında kurulmuştur. O günden bu güne karşılıksız olarak Romanya Demokrat Türk Birliği’nin maddi kaynaklarına dayanarak 14 kitap çıkarmıştır.
Tüm kitaplar Romanya’da yaşayan Türk soydaşlarımızın değerli çalışmalarıdırlar.
Ama en büyük mutluluk, bu topraklarda Türk varlığını sürdürmek ve Romanya’daki Osmanlı Türkleri hakkında “cahil bir toplum“ önyargısını beyinlerden silmek. Çünkü Türk toplumu gururlu bir milletir, zeki bir milletir, fakat çok alçakgönüllü olduğu için çekingen olmuştur ve bu sebepten de çok defalar kaybetmiştir. İster Romanya’da, ister Avrupa’da olsun, orta sınıf insanlarının beyinlerinde halâ bir barbar millet gibi gözüküyoruz. Bu da haksızlıktır. Çünkü bizim büyük bir miras kültürümüz var. Onu tanıtmak bizim borcumuzdur. İşte söylediklerimiz Elvan Yayın Evinin ikinci temel amacıdır.
Kültür insanı sayılmak istersen bunu yapmak zorundasın ve bu, senin görevindir.
Soru: Kitaplara geçelim. Hazırladığınız ve yayınladığınız kitaplardan memnun musunuz?
Cevap: Şimdilik, bu aşamada memnunum. Romanya Demokrat Türk Birliği sadece matbaa parasını vererek böyle bir çalışmalarda bulunduysa ne mutlu bize.
En kıymetli kitabı sordunuz. Benim için hepsi güzel, hepsi kıymetli ve toplumun ihtiyaç duyduğu kitaplardır. Elvan‘ın amaçları büyüktür, fakat çalışmalar maddi desteksiz gerçekleştirilince biraz sıkıntılar çekmektedir.
Soru: Yakınlarda, Atatürk haftası içinde bır kitap tanıtımı da oldu. Bundan bahseder misiniz?
Cevap: Memnuniyetle. Bu kıtapları Romanya Demokrat Türk Birliği’nin maddi kaynaklarına dayanarak basıyoruz ve ilk önce bunu da belirtmekte fayda vardır ki sözedilen maddi kaynakları aslında Romanya Hükümeti karşılıyor. Bu büyük bir iş. İnşallah devam eder. Şimdi de kitaplarımızın kendisine geçelim. Atatürk ve Cumhuriyet haftası için hazırladığımız kitaplar aşağıdakilardır: şiir kitabı “Çağlayan“ (Nusret Ertuğrul / Türkiye), “Türk Masalları ve masal kahramanları“ (Asan Nilgün (lisans tezi)) Burada bir parantez açmak isterim. Romanya Demokrat Türk Birliği’ni Türk gençlerimizin başarılı lisans tezlerini yayınlamak için gayret gösterdiği için bu yüzden kutlarım. Değerli kitabımız olan “Atatürk Bizimle“ (birinci cilt) hep bu hafta içinde çıkmıştır.
Soru: Gördüyüm gibi bu kitabı da Siz hazırlıyorsunuz. Onun beş ciltten oluşacağı söyleniyor. Bundan biraz bahseder misiniz?
Cevap: Ben bir Türk hayranıyım ve Türk hayranı olduğum kadar hem de bir Atatürk hayranıyım. Evime gelenler bunu görüyorlar. Ve Büyük Önderimizi her yönüyle tanımak ve tanıtmak borcumuzdur. Bu gün Avrupa Birliği”ne girmek için Türkiye büyük çaba gösteriyor. Yeter ki Atatürk’ün söyledikleri yerine getirilsin ve o zaman Avrupa Türkiye’nin bu kuruma girmesini kendisi rica edecektir.
Maalesef, bizler, Türkler biraz geçmişe dayanarak, büyük atalarımızla övünmekten başka bir şey yapmıyoruz. Maalesef. Yapanlar da çok az sayıda. “Atatürk’ün Son Mektubu“ şiirini okursak ve oradaki mesajları yerine getirirsek o zaman övünmeye hakkımız olacaktır. Ama burada bitireyim diyorum çünkü bazı kişileri üzmek istemem bu mübarek Ramazan günlerinde.
Tekrar “Atatürk Bizimle“ kitabına dönersek R.D.T.B. Kültür Komisyonu ve bir kaç Atatürk hayranı kişilerin çabaları sonunda ciltler Romence”ye çevrilmeye şimdiden hazır durumdalar. İsimleri vermek henüz pek erken.
Soru: Başka kitaplar hazırlıyor musunuz?
Cevap: Evet. Hep R.D.T.B. maddi desteğiyle “Isakça’da Türk İzleri” (Halil Filiz) ve “Adakale” (romence).
Soru: Son olarak bir soru daha – “Tuna Mektupları” dergisi kime ait? Çünkü Romanya’da çıkan kültür ve tarih dergilerine yoğun talebin olduğunu görüyoruz ve hatta dış ülkelerden de istek var. Nerede çıkıyor? Hangi maddi kaynaklara dayanıyor ve ne amaçla bu işe başladınız?
Cevap: Gizli bir şey yok. Çok dikkat edersek her hangi bir ülkenin geleceğinin partilerden daha çok sivil toplumlara bağlı olacağını görmekteyiz. Bazı kişiler sadece bu günü ve yarını düşünüyorlar. İleri hiç umutları yok gibi yaşıyorlar. Ve belki anlama güçleri yok veya menfaatler gözlere perde indirmiş. İşte ben birazcık ileri baka bildiğim için Galati şehrinde bir kaç kültür sever, insan sever kişilerle, “Aşağı Tuna“- Araştırma, Geliştirme, Eğitim ve Kültür Merkezini kurduk. Bu merkezi R.D.T.B. Galati şubesi ile beraber ortak çalışarak yaptık. Sonuç olarak, “Tuna Mektupları” dergisi çıktı. Sağ olsun dış temsilcilerimiz. Hiç makalesiz bırakmıyorlar. Sağ olsun Prof. Dr. Refik Turan hocamız. Eksik olmasın bizim hakemliğimizin başı. Herhalde onu utandırmıyoruz. Dergiyi, maalesef yok etmeye çalıştılar ve çalışıyorlar. Ama bunlar cahil oldukları için, kültürsüz oldukları için ve Türk toplumunu sevmedikleri için böyle yapıyorlar. Hepsi maalesef kendi menfaatları peşindedirler. Bunu bilmeleri gerekiyor: ne kadar çok sivil toplum olursa ve işbirliği yaparsa o kadar daha güçlü olacağız. Menfaat peşinde koşsaydım, Türk Birliğinden çekip kendi işimi görürdüm, Fakat benim içn toplum mühim, onun geleceği mühim. Gençlerimizi ileri götürmek mühim. Türk toplumu veya başka toplumlar olsun şahsımla beraber ama önce Türklük için çalışmak isterse ben hazırım.
Soru: Ramazan Bayramı ve yakındaki seçimler için bir mesajınız var mı?
Cevap: Bayram tebriklerimi gönderdim. Seçim diyorsunuz. Benim için, şahsen ortadaki durum çok üzüntü yaratıyor. Bir taraftan partiler, bir taraftan da azınlıklar. Azınlıklara gelince, Türklerin, hatta Osmanlı Türklerinin parçalanması hiç bir memnuniyet ve huzur getirmiyor.
Bayram olduğu için isim vermek istemem, ama kim bizi bu hallere düşürdüyse kahrolsun.
El ele verelim toplumun beraberliğini, şerefini düşünerek oy verelim
Kim kazanırsa da tüm Türkleri düşünsün ve Birlikleri parti gibi kullanmasın.
Hepinize saygılar, hürmetler ve iyi bayramlar.
Gülten Abdulla hanıma teşekkür ettik ve çalışmalarının başarılı olması, sağlıklı ve mutlu günler yaşaması dileğiyle ayrıldık.
Subihan Iomer
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Dini bayramların günleri “kameri takvim” e göre hesaplandığı için, şu an kullanılan takvimde her yıl aynı tarihe rastlamaz. Her yıl onar günlük gerilemeyle gelen ramazan ve kurban bayramları böylece değişik mevsimlerde kutlanabilmektedir. Ramazan bayramı Kameri takvime göre Şevval ayının ilk üç günü, Kurban bayramı ise Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün süreyle kutlanır. Bu bayramlar halk geleneklerinde eskisi kadar olmasada hal’ canlı bir şekilde varlıklarını sürdürmektedirler.
Ramazan ve Kurban bayramlarının başlıca özelliği komşuların, dost ve akrabaların ziyaret gezileriyle bir araya gelmeleridir. Gençler yaşlıların ellerini öperek onların hayır dualarını alırlar. El öpen çocuklara para ve hediye vermek de gelenektendir. Ziyarete gelenlere Ramazan bayramında şeker ikram edilir. Bunun içindir ki, Ramazan bayramının bir adı da “Şeker bayramı”dır. Kurban bayramında yalnızca şeker değil, kesilen kurbanın etinden de ikram edilir. X. yüzyılda yaşamış Harezmli bilgin Birûnî’nin verdiği bilgilere göre, bayramlarda şeker ikramı, Cem’in, şeker kamışındaki tatlı özsuyu bir nevruz günü bulmuş ve bundan şeker çıkarmayı yaymış olmasına bağlanır. Eskiden yalnızca nevruz günü tatlı şeyler ikram edilirken, sonradan aynı gelenek diğer bayramlarda da uygulanmıştır.
Kurban bayramı Türkiye’de eğlenceler yönünden Ramazan bayramına oranla daha sönük geçmektedir. İbrahim Peygamberin oğlunu, Tanrıya kurban etmek üzere keseceği sırada gökten inen bir koçun Tanrının emriyle oğlunun yerine geçmesinin bir anısı olarak islam dinine geçmiştir.
Ramazan bayramının kutlandığı Şevval ayı ile Kurban Bayramının kutlandığı Zilhicce ayı arasındaki Zilkade ayı halk arasında Aralık olarak adlandırılır. Bu ayda evlilik yapmak uğursuz kabul edilir. Kurban bayramının birinci günü, Mekke’de Mina denen yerde hacıların kurban kestikleri gündür. İslam dinine göre kurban kesmek maddi gücü yerinde olan her kul için “borç”tur. Kurban olarak koyun, sığır, deve kesilebilir. Kurban edilecek hayvan sağlıklı olmalı, dişi ise hamile olmamalıdır.
Kurban kesiminde uygulanan bazı gelenekler vardır. Bunların bir kısmı İslam dininin getirdiği şeyler bir kısmı da uluslara ve bölgelere göre değişen geleneklerdir. Örneğin bazı yörelerimizde kurbanlık koçları yıkama, kınalama ve gelin telleri, kurdelalarla süsleme adetleri vardır. Bizdeki kurbanlık hayvanları kınalama adeti Yahudilerde de görülen çok eski bir adettir. Hayvanları gelin telleri ve kurdelayla süslemek ise Orta Asya’da bazı yerlerde görülen geleneklerdendir. Kurban etinin üçte bir kesilen evde kalır. Diğer kısımlar komşu, akraba ve fakir insanlara dağıtılır.
Ramazan ve kurban bayramlarının ortak özelliklerinden biri de toplu eğlencelere sahne olmasıdır. Kasaba ve şehirlerde özellikle, çocuklar ve gençler bayram yerlerinde buluşup eğlenirler. Bayram yerleri aynı zamanda küçük bir panayır görünümü kazanır.
Ramazan bayramı bir aylık bir oruç tutma döneminin sonunda kutlanan bir bayramdır. Ramazan ayı olarak tanımlanan bu döneme de çeşitli gelenekler eşlik etmektedir. Eskiden oruç tutanlar, hele gecelerin kısa olduğu yaz mevsimine rastlayan ramazanlarda uyumayıp sabaha karşı yenen sahur yemeğini beklerlerdi. Böyle olunca da gecenin teravih namazından sahur zamanı arasındaki süresi türlü eğlencelerle geçirilirdi. İstanbul’un Şehzadebaşı’nda Direklerarası, Çemberlitaş tarafında Divanyolu adeta bayram yeri görüntüsünü alırdı. Ramazan gecelerine özgü gösterilerin başında karagöz ve ortaoyuna gelirdi. Taşra kasaba ve şehirlerinde de, evlerde düzenlenen toplantılarından başka, kahvehanelerde aşıklar çalıp söylerlerdi. Ramazan ayı boyunca kahvehane toplantılarında aşıklar saz ve türkü fasıllarından başka çoğu kez birkaç gece süren halk hikâyeleri anlatırlardı.
Romanya Demokrat Türk Birliği ramazan ayında verdiği iftar sofralarından görüntüler.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
– continuare din numărul trecut –
Pentru realizarea acestor obiective, reprezentanţii teritoriali ai DRI din Cluj, Suceava, Constanţa şi Turnu Severin şi-au continuat activitatea în parteneriat cu autorităţile locale, instituţiile şi organizaţiile neguvernamentale din aria lor de responsabilitate, organizând sau participând la diferite proiecte, reuniuni, manifestări culturale legate de viaţa minorităţilor.
Reprezentantul teritorial din Cluj acoperă în cea mai mare parte regiunile în care se regăseşte populaţia maghiară, germană, romă, evreiască, armenească, slovacă.
Reprezentantul teritorial Suceava acoperă o zonă întinsă unde se interferează comunităţile ucraineană, poloneză, rusă, romă, italiana, evreiasca, elenă. Cel din Constanţa acoperă Dobrogea şi câteva judeţe de pe Dunăre, unde trăiesc etnici turci, tătari, albanezi, greci, ruşi lipoveni, ucraineni, evrei, armeni etc.
Reprezentantul teritorial din Turnu Severin îşi desfăşoară activitatea pe o arie locuită preponderent de sârbi, romi, cehi, evrei, albanezi, greci.
Activităţile reprezentanţilor regionali au facilitat dialogul diferitelor etnii din zonele menţionate cu autorităţile publice locale, ceea ce a dus la o mai bună aplicare a prevederilor legale privind minorităţile naţionale, precum şi la o mai bună cunoaştere a realităţilor şi problemelor cu care aceste etnii se confruntă.
În vederea perfecţionării cadrului juridic existent referitor la protecţia minorităţilor naţionale, DRI a organizat în perioada 30 aprilie – 2 mai 2004 la Mangalia, seminarul cu tema “Cadrul juridic referitor la minorităţile naţionale.
Actualitate şi perspective”, care a prilejuit o primă serie de consultări cu organizaţiile minorităţilor naţionale, ministerele implicate, societatea civilă şi Consiliul Europei, care asigură Secretariatul “Convenţiei – cadru pentru protecţia minorităţilor naţionale”.
DRI menţine, de asemenea, contacte cu ECMI (European Centre for Minority Issues) din Germania, cu alte ONG-uri internaţionale. Au căpătat o amploare deosebită contactele cu ambasade şi misiuni diplomatice acreditate la Bucureşti şi cu centrele culturale de pe lângă acestea.
De asemenea, la proiectele iniţiate de departament au participat şi reprezentanţi ai Centrului de informare şi documentare al Consiliului Europei la Bucureşti, ai Delegaţiei Comisiei Europene şi ai reprezentanţei ONU – PNUD la Bucureşti, cu care DRI colaborează permanent.
DRI continuă cooperarea cu Comisia Europeană în cadrul participării României la Programul comunitar de acţiune pentru combaterea discriminării (2001 – 2006), program în care ţara noastră este partener din 2002. După desfăşurarea în anul 2003 a primului eveniment din România în acest cadru de cooperare, în vara anului 2004 DRI a trimis o nouă propunere de proiect Comisiei Europene vizând organizarea la Bucureşti, în 2004 sau 2005, a Săptămânii diversităţii în România.
În urma participării şefului DRI la întâlnirea FUEN (Federal Union of European Nationalities), care a avut loc în luna mai în Polonia, Guvernul României a fost invitat ca reprezentant in Consiliul Director al acestei organizaţii.
In septembrie 2004, DRI a fost prezent la lucrarile reuniunii Comisiei mixte Interguvernamentale Romano-Ucrainene pe problemele respectarii drepturilor persoanelor apartinand minoritatilor nationale, comisie întrunită la Bucureşti în baza prevederilor tratatului bilateral. S-a discutat posibilitatea realizării unor activităţi concrete de colaborare începând cu anul viitor.
În această perioadă Departamentul, prin Oficiul pentru Problemele Romilor, a desfăşurat activităţi de pregătire a “Decadei incluziunii romilor (2005 – 2015) “, prin participarea la reuniuni internaţionale (Budapesta, Strasbourg, Bruxelles).
Decada de Incluziune a Romilor reprezinta un angajament politic, un effort multi-national, cu scopul de a elimina decalajul de oportunităţi şi condiţii de viată ce s-a creat intre romi si restul societatii. Acest scop se poate realiza prin măsuri care ţin de acţiuni ca: incluziune socială, anti-discriminare, şanse egale, eliminarea acţiunilor segregaţioniste, acolo unde ele există.
Anul 2004 a fost declarat an pregatitor al Decadei, in cadrul caruia Guvernele, prin reprezentantii lor, vor pune la punct toate detaliile necesare lansării procesului “Deceniului” în sine, la începutul anului 2005, pe patru domenii prioritare de acţiune, în vederea imbunătăţirii situaţiei romilor: educaţie, sănătate, locuri de muncă şi locuinţe. Pe parcursul anului 2004 au fost organizate de către Banca Mondială ateliere de lucru pentru majoritatea domeniilor amintite mai sus: în februarie pentru educaţie, în mai pentru locuri de muncă, iar în iunie pentru sănătate.
În cadrul celei de-a doua intâlniri a Comitetului de Coordonare a Decadei Incluziunii Romilor, delegaţiile ţărilor participante au prezentat o primă schiţă a Planului Naţional de Acţiune. Pentru România, Planul a fost schiţat cu ajutorul reprezentanţilor ONG-urilor rome. Astfel, Oficiul pentru Problemele Romilor din cadrul DRI, în parteneriat cu Romani CRISS, Partida Romilor si For Romenqo, au organizat în perioada 25-26 martie 2004, un seminar cu tema ”Incluziunea romilor: obiectiv comun pentru un beneficiu comun”. Acest seminar a urmărit implicarea activă a organizaţiilor romilor în elaborarea matricilor de obiective ale ministerelor implicate direct in desfăşurarea Decadei de Incluziune a Romilor, în vederea schitării Planului National de Actiune.
În prealabil, în data de 8 martie 2004, s-a constituit Comitetul National de Coordonare a Deceniului de Incluziune a Romilor, din acest comitet făcând parte secretari de stat din cadrul Ministerului Educaţiei si Cercetării, Ministerului Sănătătii, Ministerului Transporturilor, Construcţiilor si Turismului, Ministerului Muncii, Ministerului Finanţelor Publice, precum şi din cadrul Ministerului Administraţiei si Internelor.
În perioada 25-26 iunie 2004 a avut loc cea de-a treia întâlnire a Comitetului Internaţional de Coordonare a Decadei, întâlnire ce şi-a propus să stabilească ultimele detalii înainte de lansarea oficială a procesului propriu-zis. Delegaţiile participante şi-au prezentat propriul Plan Naţional de Acţiune, urmând ca ulterior sa fie realizată şi o estimare bugetară a acestuia. În acest sens, reprezentanţii Băncii Mondiale au propus organizarea unei întâlniri cu reprezentanţii Ministerelor de Finanţe, în vederea sensibilizării acestora asupra importanţei rolului pe care îl deţin în procesul de implementare a Decadei Incluziunii Romilor. Mai mult, s-a propus chiar ca Planul de Acţiune al fiecărei ţări, impreună cu bugetul aferent, sa fie aprobat de Parlament.
De asemenea, a fost derulat un program, în parteneriat, cu P.N.U.D. (Programul Naţiunilor Unite pentru Dezvoltare ), pentru implementarea mai multor proiecte pentru romi. Concret, cele două instituţii au cooperat în vederea înfiinţării unui centru de sprijin social pentru romi, cu scopul consilierii medicale şi sociale a persoanelor de etnie romă cât şi al instruirii acestora în meserii tradiţionale, informatică, antreprenoriat. Tot cu PNUD s-a încheiat un memorandum referitor la cofinanţarea şi administrarea programului “Activităţi de implementare si monitorizare a strategiei pentru îmbunătăţirea situaţiei romilor – 2004”, care stabileşte termenii şi condiţiile necesare implementării şi evaluării acestui program în anul 2004. Monitorizarea proiectelor din cadrul acestui program va fi realizată printr-un parteneriat cu TVR.
In această perioadă, Departamentul pentru Relaţii Interetnice, prin Oficiul pentru Problemele Romilor, a continuat procesul de revigorare a activităţii Comitetului Mixt de Monitorizare şi Implementare a Strategiei naţionale de îmbunătăţire a situaţiei romilor, organizând reuniuni la care au participat reprezentanţii ministerelor membre, conform HG 430/2001. În cadrul acestor întâlniri au fost luate in discuţie următoarele subiecte: stadiul elaborării şi aprobării documentelor de programare multianuală PHARE 2004-2006; draft-ul Planului General de Măsuri pentru implementarea Strategiei naţionale de îmbunătăţire a situaţiei romilor pentru perioada ianuarie 2005-decembrie 2007, urmând ca fiecare minister să contribuie la îmbunătăţirea sa; s-a discutat bugetul ce urmează a fi alocat Strategiei în anul 2005 de diferitele ministere care au prevăzute sarcini specifice.
De asemenea, s-a încercat identificarea unor criterii de selecţie a partenerilor din societatea civilă care vor participa la lucrările Comitetului Mixt. Acest lucru este in concordanta cu prevederile HG 430/ 2001 şi va asigura participarea activă a reprezentanţilor romilor la procesul decizional din acest domeniu, reafirmânduse, din nou, disponibilitatea Guvernului de a colabora cu organizaţiile neguvernamentale ale romilor. Au fost finalizate exerciţiile de programare multianuală PHARE 2004-2006, iar documentele finale (Fişa sectorială şi Fişele de proiect) se afla in acest moment la direcţiile specializate ale Comisiei Europene pentru aprobare.
A continuat implementarea Programului PHARE 2002, denumit „Sprijin pentru strategia de îmbunătăţire a situaţiei romilor”. În perioada de referinţă, prin componenta 1, “Institutional building”, a fost acordată asistenţă tehnică pentru dezvoltarea de parteneriate la nivel local, cu scopul abordării eficiente a problemelor comunităţilor de romi, iar în cursul lunii septembrie a fost organizat un curs de formare de formatori care a avut ca obiectiv dezvoltarea cunoştinţelor şi abilităţilor de bază pentru planificarea şi conducerea programelor de training pentru un număr de 62 de persoane (experţi de la prefecturi-Birourile Judeţene pentru Romi, experţi locali, reprezentanţi ai ONG-urilor rome, OPR şi UIP).
De asemenea, în 14 mai 2004 a fost lansată „Schema de granturi”, cea de-a doua componenta a programului mai sus amintit, in valoare totala de 4,8 MEURO, prin care se vor finanţa proiecte în următoarele domenii: locuinţe şi mică infrastructură, pregătire vocaţională, desfăşurarea unor activităţi aducătoare de venituri şi accesul la serviciile de sănătate. În luna octombrie se desfăşoară procesul de evaluare a propunerilor, urmat de vizite de precontractare, urmând ca în cursul lunii noiembrie să se semneze contractele dintre beneficiarii selectaţi şi instituţia responsabilă, respectiv Oficiul de Plăţi şi Contractare PHARE din cadrul Ministerului Finanţelor Publice.
În cursul lunii septembrie, DRI/ OPR a primit din partea Oficiului Plenipotentiar pentru Romi al Guvernului Republicii Slovacia invitaţia de a participa ca partener în cadrul proiectului Roma/ Travellers 2010. Participarea a fost aprobată de Primul-ministru, dl. Adrian Nastase, iar în prezent DRI/ OPR se află în faza de elaborare a documentaţiei de proiect, acesta urmând a fi finanţat prin Iniţiativa Comunitară INTEREG IIIC.
Departamentul pentru Relaţii Interetnice din cadrul Guvernului României a reuşit, în prima parte a anului 2004, să crească performanţa instituţională şi a întregului sistem de protecţie a minorităţilor naţionale în special pe următoarele componente:
Se poate observa, ca rezultat al unui bun management al resursei pe care o reprezintă diversitatea etnoculturală, o creştere a coeziunii şi solidarităţii umane în societatea românească. Un exemplu concludent este cel de la alegerile locale din luna iunie, când s-a constatat că apartenenţa etnică a unei persoane nu este singurul său criteriu de vot.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Bairamul este o perioada de bucurie în viaţa oricărui musulman. În această periodă musulmanii îşi vizitează rudele şi chiar se vizitează între ei. De bairam, copiii se plimbă din casă în casă urând un bairam fericit şi căpătând în schimb dulciuri de la stăpânul casei. Aşa cum spunea şi bunica mea, este foarte important să bucuri un copil, să-l faci fericit, deoarece el nu are nici un păcat şi trebuie să-şi trăiască copilăria în bucurie. De bairam nu sunt uitaţi nici cei nevoiasi. Lor li se dau bani sau produse, în funcţie de ce are fiecare, pentru a simţii şi ei bucuria bairamului. Aşa ca nu-i uitaţi pe cei nevoiaşi şi încercaţi să le faceţi viaţa un pic mai frumoasa, măcar acum, de bairam. Eu vă urez tuturor să aveţi UN BAIRAM FERICIT.
Muslim Selciuc, Liceul Gheorghe Duca (clasa a-XII-aC)
Un domn îl întreaba pe un puşti:
- Caţi ani ai, băiete?
- Cinci ani, domnule!
- Cinci ani, şi nu esti mai înalt decat umbrela mea!
- Da?! Dar umbrela dumneavoastra caţi ani are?
Intre doi colegi de clasa:
- Cum, frăţiorul tau ştie deja sa vorbească?
- Nici pomeneala! N-are decât să urle, şi i se dă tot ce vre!
Bunicul si nepotul:
Nepotul: Ce vârstă ai, bunicule?
Bunicul (care e mai mic de statura): Am împlinit luna aceasta 85 de ani.
Dar de ce întrebi?
Nepotul: Fiindcă mi se pare ca eşti mai scund pentru vârsta asta?
Tatăl (care şi-a ajutat fiul să-şi facă temele): Ce-a spus profesoara despre traducerea ta?
Fiul: A zis ca ma prostesc pe zi ce trece?
Mare noroc!
- Iţi amintesti, tăticule, ca mi-ai promis că o să-mi dai stiloul tău dacă o să iau nota buna la teza?
- Da, ţi-am promis!
- Ei, bine, ai mare noroc! Poţi să-l păstrezi?
Nasurla Ferit, Liceul Gheorghe Duca
Atatürksün sen, ulusun
Gözlerimizin nurusun,
Ekmeğimizin tuzusun,
Genç nesillere örneksin!
“Atatürk” derken
Kalbimiz hızla çarpıyor,
“Türkiye” derken
Gözlerimiz yaşla doluyor!
Sen bize hürlüğü verdin,
Sevgini, benliğini verdin
Sen bize mutluluğu
Gerçek Türkiye ‘ yi verdin!
Bu yüzden, bizim saygımız
Sana sevgimiz sonsuz, sınırsızdır
Gözyaşlari eşliğinde dudağımızdan
Tek kelimeye veriyoruz anlam :
“Teşekküler, sert, dürüst bakıslı adam!”
Türkiye bizim memleketimiz,
Atalardan kalan emanetimiz!
Türkiye bizim toprağımız,
Ona çok iyi bakmalıyız!
Türkiye bizim alın yazımız,
Ona sahip çıkmalıyız!
Türkiye bizim annemiz,
Öğütlerini her zaman dinlemeliyiz!
Türkiyem benim bir Cennettir,
O kırmızı bir çiçektir!
Türkiyem benim bir melektir,
Büyümekte olan bebektir!
Türkiyem benim bir hazinedir,
Atatürk’un mücadelesinin delilidir!
Yazan : Memiş Hayat
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Türkiye, cumhuriyetin 81. yılını kutladığı gün tarihi bir olay daha yaşadı. Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Gül, 28 ülke ile birlikte Avrupa Birliği Anayasası’na imza attı. AB’nin geleceğini şekillendirecek tarihi belgenin altında Türkiye’nin de imzası var.
Avrupa Birliği Anayasası, İtalya’nın başkenti Roma’da aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 28 ülkenin devlet ve hükümet başkanları tarafından imzalandı. Türkiye 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı törenlerle kutlarken, Başbakan Erdoğan Roma’da Avrupa Birliği Anayasası’na imza attı.
İtalya’nın ev sahipliğinde düzenlenen törende, Avrupalı liderler Avrupa Anayasası’nın kabulünü tescil eden anlaşmaya ve nihai belgeye imza attı. Avrupa Anayasası AB üyesi 25 ülke ve Türkiye, Bulgaristan ve Romanya’dan oluşan 3 aday ülke tarafından da imzalandı. Hırvatistan ise imza töreninde gözlemci sıfatıyla hazır bulundu.
Roma’nın merkezindeki Campidoglio’ da düzenlenen törenle imzalanan anayasa, üye ülkelerde parlamentolar veya halkoyu ile onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek.
Avrupa Anayasası Anlaşması’nı imzalamak için İtalya’nın başkenti Roma’da bulunan Avrupalı liderler ve dışişleri bakanları, törenin yapılacağı Campidoglio Tepesi’ne ulaştılar. TSİ 11.00’den itibaren tören mekanına gelmeye başlayan liderler, Campidoglio Meydanı’nda ev sahibi İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ve AB Dönem Başkanı Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkenende tarafından karşılandılar.
Başbakan Erdoğan, karşılama noktasına Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile birlikte TSİ 11.15’te ulaştı. Belusconi’nin, Berlusconi ve Balkanende, el sıkıştıktan sonra Erdoğan ve Gül ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi.
Berlusconi ve Balkenende tarafından karşılanan diğer liderler de törenin yapılacağı salona geçtiler. Tören, konukların Conservatori Sarayı’ndaki Jül Sezar Salonu’nda yerlerini aldı.
İmza töreninde ev sahibi İtalya’nın Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi de hazır bulundu. Liderlerin imza töreni için Conservatori Sarayı’ndaki Orazi ve Curiazi Salonu’nda yerlerini almalarının ardından, merasim yerine gelen Ciampi, tüm konukların ellerini sıkarak hoş geldiniz dedi. Tören TSİ 12.00’de açılış konuşmalarıyla başladı. İlk konuşmayı Roma Belediye Başkanı Walter Veltroni’ni yaptı.
Ev sahibi İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, törende yaptığı konuşmada, 29 Ekim 2004'ün Avrupa Birliği için “tarihi bir gün” olduğunu belirterek, “Avrupa’yı kuranların ütopyası, harika bir gerçeğe dönüştü. Avrupa’nın artık bir anayasası da var” dedi.
Ardından da Avrupa Anayasası anlaşmasının imzalanması işlemine geçildi. İmza işlemi, Papa X. Innocenzio’nun heykeli altına yerleştirilen bir masada gerçekleştirildi. İmzalar, ev sahibi Silvio Berlusconi, Avrupa Komisyonu Başkanı Romano Prodi, AB Dönem Başkanı sıfatıyla Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkenende ve bir önceki dönem başkanı sıfatıyla İrlanda Başbakanı Bertie Ahern’in huzurunda atıldı.
AB üyesi 25 ülkenin devlet ya da hükümet başkanları ile dışişleri bakanlarının Avrupa Anayasası anlaşmasını sırayla imzalamalarının ardından, Türkiye, Romanya ve Bulgaristan’ dan oluşan üç aday ülke ise sadece nihai senedi imzaladı.
Anlaşma ve nihai senedi imzalayan liderler, Berlusconi, Prodi, Balkenende ve Ahern’in ellerini sıktılar ve diğer liderlerce de alkışlandılar. Tören, anlaşmayı imzalayan liderlerin aile fotoğrafı çektirmeleriyle son buldu.
AB Dönem Başkanı Hollanda, Roma’da törenin gerçekleştirildiği mekanı ve civarını Hollanda’dan getirilen çiçeklerle süslemesinin yanı sıra, liderlere kalem jesti de yaptı. Avrupa Anayasası’nın imzalanması için hazırlanan özel kalemler, imza sahibi lider ve bakanlara hatıra olarak bırakıldı. Kalemlerin üzerine Latince olarak, “Europae Rei Publicae Status” (Avrupa Cumhuriyeti Anayasası) ibaresinin yazılması dikkati çekti.
Öte yandan Avrupa Anayasası anlaşmasının imzalanmış olması, yarın Roma’da havai fişek gösterisiyle kutlanacak. Anlaşmanın imzalandığı Orazi ve Curiazi Salonu’da 7 gün boyunca ziyaretçilere açık tutulacak.
İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, bugün Roma’da imzalanan AB Anayasası’yla ilgili İngiltere’de düzenlenecek referandumun “büyük bir olasılıkla 2006 başında” olacağını belirtti.
Straw, BBC’ye yaptığı açıklamada, “Bu konuda kesin bir tarih belirlenmedi. Bu, kısmen parlamenter sürece bağlı” dedi.
İngiliz bakan, gelecek yılın ikinci yarısında AB dönem başkanlığını üstlenecek olan İngiltere’nin, bu dönemde hem başkanlık, hem de referandum düzenlenmesi için gereken çalışmaları yapmasının hemen hemen imkansız olacağını söyledi.
Eski Çağ ve sonraki dönemlerde Roma’nın siyasi ve dini merkezi konumundaki Campidoglio Tepesi, bugün Roma Belediyesi’nin bulunduğu mekan olarak tanınıyor.
Kentin adeta bir heykel ve resim galerisi konumundaki Capitolini Müzeleri ve Conservatori Sarayı da bu tepede yer alıyor. Tasarımı 1536’da İtalyanların ünlü heykeltıraş, ressam ve mimarı Buonarroti Michelangelo tarafından gerçekleştirilen Campidoglio Meydanı ve meydana ulaşımı sağlayan görkemli merdivenler, turistlerin halen en önemli uğrak noktalarından birini oluşturuyor.
Avrupalı liderlerin katılacağı tören için Conservatori Sarayı’nın Jül Sezar Salonu ile Orazi ve Curiazi Salonu kullanılacak. 1957’de AET’nin kuruluşunun ardından yarın Avrupa Anayasası’nın tesciline de ev sahipliği yapacak olan bu mekan, Roma’nın kurucuları Orazi ve Curiazi diye adlandırılan efsanevi ikizler arasında Milat’ tan önce 7. yüzyılda yaşandığı ileri sürülen düelloyu betimleyen freskler nedeniyle Orazi ve Curiazi Salonu diye adlandırılıyor.
Anayasanın Roma’ da Campidoglio’ da imzalanmasının tarihsel ve simgesel bir anlamı da var. Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu(AET) kuran Roma Anlaşması 1957’ de Campidoglio Tepesi’ndeki Conservatori Sarayı’nın Orazi ve Curiazi Salonu’nda imzalanmıştı.
Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg ve İtalya’nın imzalarıyla kurulan AET’ nin bugünkü adıyla Avrupa Birliği’nin üye sayısı halihazırda 25’e yükselmiş bulunuyor.
Üye ülkeler, yarın Avrupa Anayasası’nı da yine Conservatori Sarayı’ nda, AET’ nin kuruluşuna tanıklık etmiş Orazi ve Curiazi Salonu’ nda imzalayacaklar.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Republica Turcă a Ciprului de Nord (Kuzey Kibris Turk Cumhuriyeti), este un stat insular în Mediterana de Est, la 60 km de Turcia. Este o ţară mică, cu o populaţie de 210.000 locuitori şi o suprafaţă de 3.355 km²; ea posedă, totodată, o mare varietate de floră şi faună. Limba oficială este limba turcă, dar şi limba engleza este vorbita de o mare parte a populaţiei. Sistemul de guvernare in Republica Turca a Ciprului de Nord este democraţie parlamentara, fiind totodata un stat secular.
Insula Cipru a fost dintotdeauna în centrul atenţiei şi disputei altor state, datorită locului strategic in care se află. A fost guvernată de mai mult de două duzini de naţiuni în toată istoria sa tulburătoare. Conducătorii săi au fost cei mai puternici din regiune (orice naţiune/popor care a invins celelalte popoare din regiune devenind si conducatorul Ciprului.)
Egiptenii, Fenicienii, Romanii, Bizantinii, Veneţienii, Turcii şi Britanicii sunt printre cei care au guvernat şi influenţat insula sub mai multe aspecte, cum ar fi: religia, comerţul, cultura, felul de viaţă, politica etc. Ca rezultat, insula posedă o mare varietate de artă arhitecturala. Amfiteatre, fortareţe, moschei si biserici sunt printre cele mai importante. De aceea, se spune adesea ca oriunde ai “scurma” pământul în Cipru vei găsi vestigii ale civilizaţiilor anterioare.
Insula a facut parte din Imperiul Otoman timp de aproape 4 secole. Atunci când Imperiul Otoman a intrat in Primul Razboi Mondial ca aliat al Germaniei şi a fost învins, insula a devenit colonie britanică. În 1960, Ciprul şi-a căpătat independenţa, când a fost formată Republica Cipru în acord cu tratatele internaţionale bazate pe egala suveranitate politica a celor doua parţi: ciprioţii turci şi greci.
În anul 1963, cipriotii greci i-au atacat pe ciprioţii turci, cu scopul de a anexa insula Greciei. Drept urmare, parteneriatul a luat sfarşit. NaŤiunile Unite au trimis trupe speciale cu scopul de a proteja populaţia turcă, stabilind o “linie verde” care a împarţit cele doua popoare. Intre 1963-1974 populaţia turcă a fost nevoită să traiasca in condiţii inumane.
În anul 1974, o “revolutie” pusă la cale de greci şi de cipriotii greci, intitulată Enossis, a determinat interventia Turciei, pentru a asigura pacea şi a proteja populatia turcă a insulei.
Turcia a intervenit în baza drepturilor şi asumaţiilor asumate prin Tratatul de Garanţie din anul 1960.
Între anii 1963-1974, populaţia turcă a rezistat masacrelor cipriotilor greci. In Noiembrie 1983, in baza acordului de autodeterminare, s-a proclamat Republica Turca a Ciprului de Nord. Înca din 1963, ciprioţii turci, într-un fel sau altul, îşi iau singuri deciziile, iar evoluţia lor într-un “stat” cu un sistem de guvernare democratic bazat pe suprematia legii, a fost şi este remarcabilă.
În ziua de azi, cetătenii Republicii Turce a Ciprului de Nord au parte de un sistem de guvernare democratic bazat pe respectul fundamental al drepturilor şi libertaţii omului.
Pe 11 noiembrie 2002, Secretarul General al Naţiunilor Unite, D-l Kofi Annan, a prezentat celor două părţi un document intitulat ”Basis for Agreement on a Comprehensive Settlement of the Cyprus Problem”. Preşendintele Rauf Denktas a subliniat că partea turcă va studia aşa-zisul vast document, accentuand, totodată, asupra faptului că intinsa şi nedreapta concesie prezentată pe hărtile ataşate acestui document va furniza un obstacol la convorbiri. Partea turcă a Ciprului se străduieşte de ani de zile pentru o inţelegere justă şi dăinuitoare referitor la problema Ciprului. Ei cred cu tărie că o astfel de inţelegere trebuie să fie bazată pe egalitate politică şi suverană, pe statutul celor doua etnii şi ale statelor la toate nivelele.
Între timp, pricipiile drepturilor omului ale turcilor ciprioţi, care au fost indelung violate intre anii 1963-1974, sunt incă renegate datorita continuari inumane a embargourilor puse de către partea greacă în toate domeniile: politică, economie, comunicaţii, cultură, sport, educaţie. Astăzi, partea greacă duce o campanie de propagandă de defăimare împotriva recunoaţterii internaţionale a universităţilor aflate în Republica Turcă a Ciprului de Nord, într-un efort de a izola populaţia de aici de restul lumii.
Cu toate acestea, cu cele 5 universităţi care sunt la standarde internaţionale, Ciprul de Nord a devenit un centru al invăţămantului superior în regiune. Aici studiaza 23000 studenti din 74 de ţari. Totodată, universităţile de aici dispun de un personal calificat de profesori din 25 de ţari.
Toţi aceşti factori fac din Republica Turca a Ciprului de Nord un loc perfect pentru educaţie şi turism. Din cele prezentate anterior, mă consider norocos că pot studia aici şi ma pot bucura, în acelasi timp, de ospitalitatea turcilor ciprioţi şi de frumuseţile naturale ale insulei.
Nume: Suliman Osman
Studii: Absolvent al Facultăţii de Relaţii Internaţionale (Eastern Mediterranean University)
În prezent: Masterat la Finanţe, Bănci (Eastern Mediterranean University)