♦ Cuprins ♦ İçindekiler ♦ Contents ♦


T. C. BÜKREŞ BÜYÜKELÇILIĞINE ZİYARET

26 Mayıs 2004 tarihinde Romanya Türk Demokrat birliği Başkanlığı T.C. Bükreş Büyükelçiliğine bir ziyarette bulundu.
Bu ziyarette Romanya Türk Demokrat Birliği tarafından Osman Fedbi- Genel Başkan, Asan Murat – Başkan Yardımcısı, Sureia Şakir- Genel Sekreter, Nazif Omer – Köstence Şubesi Sekreteri, Enver İaşar – Köstence Şubesi Başkanı, Gülten Abdula – Kültür Komisiyon Başkanı, Ervin İbraim – Eğitim Komisiyon Başkanı ve Nilgün Asan – Gençler Komisiyon Başkanı katıldılar.
T.C. Bükreş Büyükelçisi Ömer Zeytinoğlu Bey misafirlerle yakından Türk toplumun sorunlarından ilgilendi ve beraber bazı problemlere çözüm bulunması arandı.

ERVİN İBRAİM

VIZITĂ LA AMBASADA TURCIEI

O delegaţie a Uniunii Democrate Turce din România s-a deplasat miercuri 26 mai a.c. într-o vizită la Ambasada Turciei.
La această vizită au participat din partea U.D.T.R. D-nul Osman Fedbi - preşedinte U.D.T.R., Asan Murat – prim-vicepreşedinte U.D.T.R, Sureia Şachir - secretar general U.D.T.R., Nazif Omer – secretar al filialei Constanţa şi vicepreşedinte U.D.T.R., Enver Iaşar – preşedinte al filialei Constanţa a U.D.T.R., Gulten Abdula – preşedinte al Comisiei de Cultură, Ervin Ibraim – preşedinte al Comisiei de Învăţământ şi Nilgun Asan – preşedinte al comisiei de Tineret a U.D.T.R.
Excelenţa sa d-nul ambasador Ömer Zeytinoglu s-a interesat îndeaproape de problemele cu care se confruntă comunitatea turcă din România şi a căutat soluţii pentru rezolvarea acestora împreună cu liderii U.D.T.R.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Türkiye tatil zili 15 Haziran’da çalacak

İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında 2003-2004 eğitim-öğretim yılı, 15 Haziran Salı günü sona eriyor. Yaklaşık 14 milyon öğrenci, 3 ay sürecek yaz tatiline girecek.
İlköğretim okullarındaki toplam 10 milyon 479 bin, ortaöğretim okullarındaki toplam 3 milyon 593 bin öğrenci, 15 Haziran Salı günü karne heyecanı yaşayacak. Öğrenciler, 2004-2005 eğitim-öğretim yılının başlayacağı 13 Eylül 2004 Pazartesi gününe kadar dinlenme fırsatı bulacaklar.
Öğretmenler ise hizmet içi eğitim çalışmalarına katıldıktan sonra tatile başlayacaklar.

SINAV HEYECANI

Lise ve ilköğretim son sınıf öğrencileri, her yıl olduğu gibi bu yıl da yaz tatilini sınav heyecanıyla geçirecekler.
İlköğretim son sınıf öğrencilerinin katılacağı Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı, 13 Haziran 2004 Pazar günü, lise son sınıf öğrencilerinin gireceği Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) ise 20 Haziran Pazar günü yapılacak. Üniversitelerin yabancı dil ile ilgili bölümlerinde okumak isteyen öğrenciler de 27 Haziran 2004 Pazar günü Yabancı Dil Sınavı’na girecekler.
ÖSS ile Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı’nın sonuçları, Temmuz ayının son haftasında açıklanacak.

OKUL ZİLİ, 13 EYLÜL’DE ÇALACAK

Öğrenciler, 3 aylık tatilin ardından 13 Eylül 2004 Pazartesi günü dersbaşı yapacak.
Yarıyıl tatili, 24 Ocak-6 Şubat 2005 tarihleri arasında yapılacak. Ancak yarıyıl tatilinin hemen öncesine denk gelen Kurban Bayramı nedeniyle, öğrenciler 19 Ocak 2005 Çarşamba günü saat 13.00’ten itibaren tatile başlayacak.
İkinci yarıyıl, 7 Şubat 2005 Pazartesi günü başlayacak ve 10 Haziran 2005 tarihinde sona erecek.

ANNE-BABALAR ANLAYIŞLI OLUN

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Ömer Balıbey, 15 Haziran Salı günü ilde 2 bin 500 örgün eğitim kurumundaki 76 bin öğretmen ve 2 milyon 150 bin öğrencinin tatile gireceğini belirterek, velileri “karne ile üniversite ve liselere giriş sınavları” konusunda uyardı.
Balıbey, Milli Eğitim Bakanlığı’nın çalışma takviminde yer alan 183 iş gününün önümüzdeki salı günü dolması nedeniyle okulların bu yıl hafta arası tatile girdiğini hatırlatarak, bunun “NATO İstanbul Zirvesi” ile ilgisi bulunmadığını bildirdi.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu yıl 8. sınıflar için bir hak tanıyarak okullar tatil olduktan sonra 2 haftalık kurs düzenlediğini anlatan Balıbey, sınıf geçemeyen öğrencilerin kursa katıldıktan sonra tekrar sınava tabi tutulacağını, ayrıca lise öğrencilerinin not yükseltme sınavlarına girebileceklerini kaydetti.
Balıbey, tüm bunlara karşın sınıfını geçemeyen öğrencilerin velilerine şu uyarılarda bulundu:
“Çocuklar geçerler ya da geçmezler, önemli değil. Sınıfta kalması çocuğun da, anne babanın da sonu değil, seneye devam eder. Anne-baba işi büyütmemeli. Veliler çocuğunu iyi tanımalı, kapasitesini bilmeli ve çalışmalarında onlara destek vermelidir.”
Ömer Balıbey, öğrencilerin bir eğitim yılı boyunca çalıştıklarını, kar-kış demeden okula geldiklerini vurgulayarak, “Okula geldikleri için ben hepsine teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum. Tatil boyunca iyi dinlensinler. Yeni eğitim ve öğretim yılına dinlenerek hazırlansınlar” dedi.

SINAV UYARISI

İl Milli Eğitim Müdürü Balıbey, 13 Haziran Pazar günü liselere giriş sınavı, 20 Haziran Pazar günü de ÖSS sınavı yapılacağını hatırlatarak, şunları kaydetti:
“Çocuklarımız bugüne kadar çalıştılar, emek verdiler, sınava hazırlandılar. Bu emeklerinin karşılığını alırlar ya da alamazlar. Anne-babalar, çocuklarını dahi olarak görmeden kapasitelerine göre değerlendirme yapsınlar. Her çocuğun bir kapasitesi var. ‘İlla çocuğum şu kadar çalıştı, mutlaka şuraya girmesi lazım’ diye bir şey yok. Çocuk bir kap gibidir. Kabın alacağı bir hacim var. Çocuğu da bu hacme göre değerlendirmeli. Eğer çocuk kazanamadıysa, onun üzerinde baskı kurulmamalı.”

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Üniversitelilerin Türkçesi kötü

“Üniversitelerde Türk Dili Öğretimi Kurultayı”nın sonuç bildirisinde, “Üniversitelerde zorunlu ders olarak okutulan Türk Dili derslerinin, öğrencilerin Türkçeyi sözlü ve yazılı kullanma becerilerindeki eksikliğinden doğduğu” belirtildi.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ile Yıldız Teknik ve Maltepe üniversiteleri tarafından 22 Mayıs’ta İstanbul’da düzenlenen ”Üniversitelerde Türk Dili Öğretimi Kurultayı”nın sonuç bildirisi yayınlandı.
“Öğrencilerin ÖSS’de Türkçe sınavını başarmış olsalar dahi, düşüncelerini sözlü ve yazılı olarak doğru ve açık anlatamadıkları, Türkçe akademik metinleri anlamada güçlük çektikleri ve söz dağarcığı sınırlı bir öğrenci kitlesi bulunduğu” kaydedilen bildiride, ”Üniversitelerde zorunlu ders olarak okutulan Türk Dili dersleri, öğrencilerin Türkçeyi sözlü ve yazılı kullanma becerilerindeki eksiklikten doğmuştur” denildi.
Bu eksikliğin giderilmesi için üniversitelere 2 yarıyıl okutulmak üzere zorunlu Türk Dili dersi konulduğu hatırlatılan bildiride, bu derslerin uygulamasında sorunlar yaşandığı, bu ders için ayrılan toplam 48 saatin yeterli olmadığı dile getirildi.
Sonuç bildirisinde, derslerin yüzlerce öğrenci alan amfilerde yapıldığı, bunun da olumsuzluğa neden olduğu belirtilerek, bu derste sınıf mevcudunun 30 kişiyi geçmemesi ve ders saatinin de 96’ya çıkarılması gerektiği ifade edildi.
Türkçe öğretim elemanlarının “Üniversitelerarası Türkçe Öğretimi Platformu” oluşturması gerektiği de kaydedilen bildiride, “Türkçe öğretim elemanları arasında internette (groups.yahoo.com/group/turkceplatformu) grubu oluşturuldu” denildi.

Sayfayı hazırlayan: Ervin İBRAİM

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

HABERLER – ŞTIRI

Şedinţa lunară a Comitetului Director al U.D.T.R., desfăşurată în ziua de 12 iunie a.c. a avut la ordinea de zi câteva chestiuni presante de mare interes. Dintre acestea amintim:

§

Colegiul de institutori „M. Kemal Ataturk“ are un nou Director, în persoana D-lui Prof. univ. dr. Ibram Nuredin, Preşedinte de Onoare al U.D.T.R. La şedinţa Senatului Universităţii „Ovidius“ din luna iunie a.c., Dl. Prof. univ. dr. Ibram Nuredin, a fost propus şi a obţinut, prin vot secret, funcţia de Director al Colegiului „M. Kemal Ataturk“.

§

În perioada 20-25 iunie, absolvenţii promoţiei 2004 îşi vor finaliza studiile universitare, prin examenul de licenţă, ce se va desfăşura la Universitatea „Ovidius“ Constanţa. Amănunte privind noul an universitar 2004/2005, condiţii şi acte de înscriere, locuri aprobate, proba de concurs şi cuantumul taxelor în pagina de învăţământ.

§

Cu prilejul sărbătoririi a 10 ani de activitate a Centrului universitar Constanţa, pentru contribuţia remarcabilă la afirmarea şi dezvoltarea Facultăţii de Drept Constanţa, Dl. Prof. univ. dr. Ibram Nuredin a primit Diplomă de Onoare.

§

La Sibiu, în organizarea Academiei Evanghelice Transilvania, s-a desfăşurat simpozionul dedicat dialogului interreligios şi a impactului religiei în contemporaneitate. Din partea cultului islamic a participat Dl. Prof. univ. dr. Ibram Nuredin cu comunicarea „Islamul–religie divină“. Au fost prezenţi specialişti, cercetători şi practicanţi ai cultelor religioase din România, Rusia, Polonia, Serbia, Ungaria, Austria, Germania, Italia şi din alte ţări. Comunicarea şi întrebările adresate D-lui Prof. univ. dr. Ibram Nuredin au reliefat interesul pentru Islam ca „religie a Cărţii“ şi au contribuit la o mai bună cunoaştere şi înţelegere a acestei religii monoteiste practicate de 1,3 – 1,5 miliarde de oameni.

§

La hotelul Palm Beach din Mamaia, D-l Ambasador al Turciei în România, Dl. Omer Zeytinoglu, în prezenţa D-nei Consul general Serap Ataay a primit şi a oferit o masă delegaţiilor U.D.T.R. şi U.D.T.T.M.R. A avut loc o discuţie amicală, cordială, pe probleme de interes general, actuale şi de perspectivă, ale comunităţii turce şi tătare din România.

§

Türkiye, 1 Haziran’dan itibaren tek taraflı olarak Romen vatandaşlarına sınır kapılarında vize kolaylığı getirdi. Ayrıca vize ücreti de 10 (on) dolara düşürüldü.
Gümrük kapılarında verilerek vizeler için; geçerli pasaporta, Türkiye’ye gidiş-dönüş seyahat biletine ve kalacağı süre için yeterli imkanlara sahip olumnası gerektiğine Sn. Büyükelçi Ömer Zeytinoğlu dikkat çekmiştir.

§

Orta ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinin cumhur başkanları, A.B.’nin geleceği konulu iki günlük bir toplantı için 27-28 Mayıs tarihleri arasında Romanya, Karadeniz sahil beldesi Mamaya’da bir araya geldi.

§

Romanya Demokrat Türk Birliği,- Kültür Komisyonu başkanı Gültün Abdula, Türk kültürünü Bükreş’teki yabancı ülke diplomatları ile misyon temsilcilerine tanıtmak amacıyla, Majestic Hotel’de bir program düzenledi. Programa katılanlar: gazeteci yazar Erem Melike Roman, “Mehtap“ kadınlar korosu, ünlü müzisyen Bayar Kiazim, Köstence “Fidanlar“ ve Tekirgöl “Süreyya“ grupları. Dobruca bölgesinde Türk hanımlarının işlediği duvar halısı, dantel, oya, masa örtüsü v.b. çeşitli el işleri sergilendi. Misafirler yöresel yemekler ve tatlılar ikram edildi.

§

UNESCO ile Tuna Eğitim Kültür ve İnsanlık Vakfı’nın ortak organizayonu ile, Bükreş ve Köstence’de düzenlenen “Mevlana Dostluk Şöleni“ büyük ilgi gördü. Mistik Türk Müziği ve sema gösterisi dinleyicileri ve seyircileri büyüledi. İkinci günü Köstence Fantazyo salonunda Sema ve Tasavvuf muzikisi devam etti. Sema gösterisinin anlamını en güzel şekilde kendi kitabından, Gülten Abdula tanıtımı yaptı.

§

1-31 Temmuz 2004 tarihleri arasında, Köstence “Ovidius“ Üniversitesi bünyesinde bulunan “Kemal Atatürk“ Öğretmen Koleji’nden 8 (sekiz) öğrenci Sakarya Üniversitesine, Türk Dili ve Edebiyat kurslarına katılacaktır.

§

Vizita Primului ministru al Turciei, Dl- Recep Tayyip Erdogan la Bucureşti, a marcat o epocă nouă în relaţiile română-turcă. Cu acest prilej primului ministru al României, Dl. Adrian Năstase, i-a fost dăruit copia sabiei lui Ştefan cel Mare, cu ocazia împlinirii a 500 de ani de la moartea domnitorului român.

§

La Alegerile locale pentru primari şi consilieri comunali, municipali şi judeţeni, U.D.T.R. a obţinut un succes deosebit. Candidaţii noştri, membri U.D.T.R., înscrişi pe listele P.S.D., confrom protocolului încheiat, la începerea campaniei electorale, au obţinut funcţia de consilieri, după cum urmează: în municipiul Constanţa, Dl. Ali Nurhan, la Băneasa, Dl. Iusein Idal, la Dobromir, D-nii Iusein Visel şi Iusein Salim, la Babadag, Dl. Mustafa Latif. Alţi membri U.D.T.R., conform înţelegerilor locale, au fost şi ei aleşi consilieri: Dl. Geafar ruhni, la Techirghiol, D-nii Azis Azis şi Iaşar Sali la Dobromir. Pentru prima dată, U.D.T.R. a obţinut postul de primar la Dobromir, în persoana D-lui Iusein Visel. Dl. Osman Fedbi, preşedintele U.D.T.R., înscris pe lista consilierilor judeţeni ai P.S.D., va primi, foarte probabil, o funcţie, o responsabilitate care îi va ajuta pe etnicii turci. Tuturor, le urăm succes în noile responsabilităţi şi vom fi, ca Uniune, ca organizaţie, alături de ei.

§

Douăzeci şi opt de absolvenţi ai Colegiului de institutori „M. Kemal Ataturk“ de pe lângă Universitatea „Ovidius“, promoţiile 2004 şi 2003 au susţinut, cu succes, examenul de licenţă. Le urăm succes în viaţă!

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

În conformitate cu prevederile Acordului semnat între Universitatea „Ovidius“ şi Universitatea Sakarza din Turcia, Colegiul de institutori „Kemal Ataturk“ va organiza în perioada 30 august – 12 septembrie cursuri de vară la limba şi literatura turcă pentru studenţii şi absolvenţii Colegiului, dar şi pentru toate cadrele didactice ce predau limba şi literatura turcă.
Cursurile vor fi susţinute de conf. dr. M. Mehdi Arguzel şi lect. drd. Engin Omeroglu de la Universitatea Sakarya din Turcia.

T. C. SAKARYA ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜK, TÜRK DİLİ BÖLÜM BAŞKANLIĞI TÜRKÇE ÖĞRETİM PROGRAMI

  1. 1. GÜN.

    1.1. Türkçe”nin genel özellikleri, Türkçe”nin dünya dilleri arasındaki yeri. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
    1.2. Metinler yardımıyla okuma anlama, sözlü anlatım çalışması. Okt. Engin Ömeroğlu

  2. GÜN

    2.1. Ses bilgisi, Türkçe”deki sesler ve seslerin sınıflandırılması. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
    2.2. Metinler yardımıyla okuma anlama, sözlü anlatım çalışması. Okt. Engin Ömeroğlu

  3. GÜN

    3.1. Ses bilgisi, Türkçe”deki sesler ve seslerin sınıflansırılması. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
    3.2. Metinler yardımıyla okuma anlama, sözlü anlatım çalışması. Okt. Engin Ömeroğlu.

  4. Gün

    4.1. Türkçedeki sözcükler, sözcük yapısı, yapı bilgisi. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
    4.2. Metinler yardımıyla okuma anlama, sözlü anlatım yapısı. Okt. Engin Ömeroğlu

  5. Gün

    5.1. Türkçedeki sözcükler, sözcük yapısı, yapı bilgisi. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
    5.2. Metinler yardımıyla okuma anlama, sözlü anlatım çalışması. Okt. Engin Ömeroğlu

  6. GÜN

    6.1. Türkçenin cümle yapısı, cümle bilgisi. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
    6.2. Metinler yardımıyla okuma, anlama, sözlü anlatım çalışması. Okt. Engin Ömeroğlu

  7. GÜN

    7.1. Türkçenin cümle yapısı, cümle bilgisi. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
    7.2. Metinler yardımıyla okuma, anlama, sözlü anlatım çalışması. Okt. Engin Ömeroğlu

  8. GÜN

    8.1. Türkçenin cümle yapısı, cümle bilgisi. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
    8.2. Metinler yardımıyla okuma anlama, sözlü anlatım çalışması. Okt. Engin Ömeroğlu

  9. GÜN

    9.1. Türkçenin cümle yapısı, cümle bilgisi. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL
    9.2. Metinler yardımıyla okuma anlama, sözlü ve yazılı anlatım çalışması. Okt. Engin Ömeroğlu

  10. GÜN

    10.1. Türkçenin cümle yapısı, cümle yapısı.
    10.2. Metinler yardımıyla okuma anlama, sözlü ve yazılı anlatım çalışması. Doç. Dr. M. Mehdi ERGÜZEL

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Turcii din România la sfârşit de secol XX

dr. Mictat Ahmet Gârlan

Indiferent de ţară, relaţiile dintre majoritate / minorităţi vor oscila etern pe o paletă largă de manifestări de la coabitarea paşnică până la confruntare şi conflict. De aceea, chiar dacă sub raportul duratelor istorice tendinţa coabitării paşnice este prevalentă, totuşi nevoia evitării unor tensiuni va fi întotdeauna o problemă şi necesitate în acelaşi timp. De asemenea, după părerea noastră în ciuda vechilor teorii ale spaţiului vital, cel puţin în democraţiile Europei de astăzi, cea laică, poliglotă, cu frontiere în curs de „spiritualizare“, principalele cauze ale conflictelor etnice nu mai sunt nici limba, nici religia şi nici măcar geografia, cu atât mai puţin istoria sau etnografia, ci în mod prioritar diferenţele sociale şi economice dintre comunităţi pe care în mod generic le numim diferenţe de calitatea vieţii. In cazul confruntărilor etnice mai trebuie operată observaţia că nu contează care din comunităţi au un nivel de dezvoltare scăzut sau ridicat; importante sunt diferenţele existente şi gradul lor de vizibilitate. Astfel, dacă ţiganii de ieri respectiv romii de azi, locuiesc pe un acelaşi teritoriu cu un alt neam – oricare ar fi el – dar ajuns la un nivel de calitatea vieţii mai ridicat, întodeauna va exista un risc de confruntare din tot felul de motive, cu acuza principală că romii sunt asupriţi pentru că cealaltă comunitate trăieşte mai bine sărăcindu-i pe ei; celelalte diferenţe non-economice fiind tratate ca secundare. Iar această relaţie critică este valabilă şi cu alţi actori. In cadrul factorilor care amplifică riscurile de confruntare, un indicator important constă în creşterea inegalităţii sociale prin scăderea nivelului de trai din cele mai diverse cauze, în care adaugăm şi procesele de liberalizare şi integrare ale Europei de Răsărit, unde numeroase comunităţi inclusiv etnice, vor fi abandonate în afara statisticilor oficiale. Spre exemplu, dacă 90% din proprietatea locală a unei regiuni va intra în posesia a numai 10% din membri, orice disfuncţie în sistemul de producţie – distribuţie – salarii poate pune în situaţie de criză toată populaţia zonei. Acest risc de accentuată sărăcire, chiar într-un cadru de proprietate privată impune măsuri preventive pe baza unor studii şi sondale efectuate din timp, inclusiv asupra minorităţilor etnice cu caracter vulnerabil. Cu toate acestea, în afara unor studii efectuate pe comunităţile de romi, cercetări privind calitatea vieţii altor minorităţi etnice din România nu s-au mai efectuat, majoritatea studiilor în acest domeniu având un caracter istoric, etnografic, lingvistic care nu pătrund în substanţa critică şi de actualitate a acestei teme, situaţie valabilă şi în cazul minorităţii turce. Singurele scrieri referitoare la această comunitate, care se apropie de această viziune, sunt ale lui Ion Ionescu de la Brad, în lucrarea: Excursion agricole dans la plaine de la Dobrodjea, apărută în anul 1850 la Istanbul şi unele referinţe ale lui Căpitan M. D. Ionescu prezente în ampla lucrare: Dobrogea în pragul secolului XX, apărută la Bucureşti în anul 1904. În ambele lucrări, autorii s-au bazat pe metoda observaţiei cu caracter „metaetnic“, respectiv prin tratarea comunităţii din perspectivă externă, dar viziunea faţă de turci a lui Ionescu de la Brad era una pozitivă, pe când atitudinea lui Căpitan M. D. Ionescu a fost una negativă. Studii semnificative de tip „intraetnic“, au fost realizate şi de Ulkusal Mustecip în lucrarea: Dobrogea şi Turcii, apărută în anul 1966 la Istanbul precum şi de prof. Halil Inalcik în capitolul Dobrudja din ampla lucrare: Encyclopedie de l’Islam, cu apariţie la Paris în anul 1963; dar ambele lucrări au un caracter social-istoric. În prezent comunitatea turcă din România numără 32.596 persoane (vezi tabelul nr. 1), plus cca. 6.000 persoane turce, locuitoare în România dar fără cetăţenie română şi se compune din 3 grupuri relativ egale, fiecare cu trăsăturile lor. În cadrul ei deosebim un grup al turcilor localnici, de origine osmană, care formează aşa zisa „clasă mijlocie“ a comunităţii, cu răspândire în oraşe mari precum: Bucureşti, Constanţa, dar şi în Galaţi, Brăila, Tulcea, Medgidia, Mangalia, Cernavoda. Această parte a comunităţii are cea mai avansată cunoaştere asupra originilor sale istorice, este cea mai activă, cu multe relaţii de familie în Turcia. O a doua parte, la fel de veche este reprezentată de grupul foarte sărac al turcilor – iuruci (nomazi), răspândiţi mai ales în zonele rurale ale Dobrogei, precum: Dobromiru, Lespezi, Fântâna Mare, Făurei, Băneasa, Basarabi, etc. dar şi în oraşe mai mari precum Babadag sau Călăraşi. În privinţa asimilării turco-comunitare a acestui grup încă mai sunt dezbateri pro şi contra. Există opinii de respingere a turcilor – iuruci din ansamblul comunităţii, dar după opinia noastră pe baza marilor criterii de definire etnică, ale limbii şi religiei această populaţie este la origine vorbitoare de limbă turcă şi îşi ţine sărbătorile în credinţă islamică. În cadrul ei generaţia a III-a este încă vorbitoare de limbă turcă. Iar problema acestui neam de turci constă în sărăcia extremă, în căderea economică, dar şi denaţionalizarea lingvistică, în lipsa de educaţie şi cultură, lipsa de asistenţă socială, incapacitatea de aliniere la spiritul timpului, cu un stil de viaţă mai apropiat de furt şi infracţiune, decât de muncă şi câştig moral. De aceea şi relaţiile acestui grup cu autorităţile româneşti, dar şi cu cele din Turcia sunt slabe, chiar conflictuale. Cu aceste caracteristici abordarea turcilor-nomazi din România a reprezentat partea cea mai dificilă a acestei cercetări.

Tabelul nr. 1
Turcii din România între anii 1930 – 2002

Anul de
Recensământ
Număr de
locuitori turci
1930154.772
195614.329
196616.040
197723.422
199229.832
200232.596

Al treilea grup este cel al turcilor oameni de afaceri, în mare parte veniţi din Turcia după anul 1990, foarte activ, cu un nivel de trai ridicat, care în România au realizat investiţii serioase, au întemeiat familii, cu domiciliu în localităţi din ţară, ajungând la o pondere apreciabilă. De exemplu în zona Bucureşti, în anul de Recensământ 1992 se consemna un număr de 719 persoane de limbă maternă turcă1 care în anul de Recensământ 2002 acest grup creşte la 2473 persoane turce înregistrate2. Această creştere de aproape 4 ori în numai un deceniu nu s-a datorat unui spor natural de populaţie, ci unui aflux extern de persoane turce care între timp au cerut şi obţinut cetăţenie română. De asemenea, tot în zona Bucureştiului, la aceste persoane înregistrate oficial se mai adauga şi un număr de cca. 3200 persoane turce fără cetăţenie română (surse TIAD – 2003) din care mulţi prin căsătorii mixte sunt şi buni vorbitori de limbă română. Dar dintr-o perspectivă istorică, acest grup recent de turci, se încadrează mai corect în denumirea de diasporă turcă fiind un grup fără rădăcini istorice în această ţară, cu o mai slabă cunoaştere a realităţilor social-politice româneşti. În prezent, în cadrul acestei minorităţi, sunt active două mari organizaţii: Uniunea Democrată Turcă din România – U.D.T.R./Romanya Demokratik Turk Birligi, cu sediul la Constanţa, care a ajuns la un număr de 27 filiale răspândite în 27 de localităţi în majoritate dobrogene şi Asociaţia Oamenilor de Afaceri Turci/Turk Iş Adamlari Dernegi – TIAD, cu sediul central la Bucureşti cu 19 filiale în România, dar şi în străinătate. Organizaţia UDTR s-a înfiinţat în anul 1992 prin hotărârile Consiliului Minorităţilor Naţionale din România şi are finanţare guvernamentală. Ea este cea care de-a lungul a 3 mandate a trimis în Parlamentul României 3 deputaţi. Această organizaţie la Constanţa are un organ de presă intitulat: Vocea Dreptăţii / Hak Ses. Organizaţia TIAD s-a înfiinţat în anul 1996, se finanţează din surse proprii şi editează la Bucureşti revista Timpul / Zaman. Ambele publicaţii sunt bilingve, în limbile română şi turcă cu apariţii lunare. De asemenea, ambele organizaţii întreţin relaţii de bună colaborare şi înţelegere cu autorităţile româneşti, UDTR pe cale politică şi parlamentară, iar TIAD prin organizarea anuală în România a unui Forum de oportunităţi pentru parteneriate de afaceri şi investiţii străine care se bucură de succes. Pentru investigaţiile noastre aceste organizaţii au fost utile prin sediile şi liderii lor care au furnizat 52 de evaluatori din cadrul grupului nostru de cercetare. Suplimentar, trebuie amintit că mai există o comunitate cu manifestări filo-turce din partea celei tătare, a cărui pondere în anul de Recensământ 2002, a fost de 24.137 persoane, cu un rol care trebuie abordat separat într-o lucrare distinctă, întrucât comunitatea tătară prin unele trăsături de limbă, origine şi caracteristici demografice diferă de cea turcă. De exemplu, numai la capitolul învăţământ, în anul de Recensământ 1992, ponderea celor fără şcoală a fost de 4,7% în populaţia românească majoritară, de 5,2% în comunitatea tătară şi de 22, 2% în cea turcă (tabelul nr. 2).

Tabelul nr. 2

Repartiţia pe naţionalităţi a populaţiei din România de 12 ani şi peste, după nivelul şcolii absolvite. Sursa Recensământul României 1992

Naţionalitatea Învăţământ
superior
Învăţământ
secundar
Învăţământ
primar
Fără
şcoală
Întreaga populaţie din România de 12 ani şi peste%
coconm5,166,623,64,7
Români5,366,523,64,7
Turci2,147,3 28,422,2
Tătari5,066,323,55,2
Ruşi–lipoveni3,558,327,810,4
Romi–Ţigani0,135,637,5 26,8

În general, pentru cercetarea minorităţilor etnice faţă de metodologia costisitoare a eşantionărilor în pas statistic, fără a renunţa la metoda chestionarului, opţiunea noastră pentru o investigaţie „intraetică“ a fost de constituire a unui grup de cercetare din lideri ai acestei comunităţi, cu o selecţie a lor din fiecare localitate în care turcii au o densitate de min. 50 familii, pe baza potenţialului organizatoric al celor două organizaţii. Modelul nostru de investigaţie este operant nu doar din motive economice, eşantionările statistic pe zone multietnice fiind foarte costisitoare, dar şi prin faptul că grupurile etnice studiate de noi au un număr mic de membrii, care inter şi intra generaţii se cunosc bine între ele, situaţie care înlesneşte unui reprezentant local o bună cunoaştere pentru evaluarea lor. Problema principală a acestui procedeu de sondaj nu este una de costuri, cât mai ales una de stabilire a criteriilor de alegere a evaluatorilor. Aceste criterii au fost: numai etnici născuţi şi domiciliaţi în respectivele localităţi; persoane cu un nivel de instruire mediu spre superior, bune şi foarte bune cunoscătoare a comunităţii locale, reprezentative sau cu statut de lideri în organizaţii etnice ; cu o vârsta minimă fie de 30 ani pentru cei cu cel puţin 11 clase, fie de cel puţin 40 ani pentru cei cu 7 clase ; indiferent bărbaţi / femei. Astfel, în anul 2003, structura grupului turc de evaluatori, s-a redus la 52 persoane selectate din 24 localităţi, respectiv: 4 evaluatori din oraşul Constanţa cu cea mai numeroasă populaţie turcă din România; 3 evaluatori din oraşele Medgidia şi Bucureşti şi câte 2 evaluatori pentru celelalte 22 de localităţi (Tulcea, Techirghiol, Eforie, Cernavoda, Brăila, Isaccea, Mangalia, Babadag, Dobromir, Lespezi, Hârşova, Băneasa, Măcin, Ovidiu, Călăraşi, Galaţi, Fântâna Mare, Năvodari, Negru Vodă, Basarabi şi Tuzla). În fază de studiu s-a operat o diferenţiere pe criteriul geografic a răspunsurilor urban / rural cu o prelucrare separată a chestionarelor din localităţile cu statut de municipiu: Bucureşti, Constanţa, Brăila, Galaţi şi Tulcea, faţă de celelalte cu statut rural. În comentarea rezultatelor, pentru a fi mai sugestive noi am cuprins şi întrebările avansate în chestionare, cu prezentarea în procente a fiecărui indicator cuprins în întrebare.
Astfel, la întrebarea nr. 1: Din ce surse se cunoaşte lb. turcă în localitatea dvs.; cca. 90% din evaluatori au indicat familia cu mici deosebiri între urban / rural. În zona urbană există un procent ceva mai ridicat de 5%, faţă de 2% în rural, care indică şcoală ca sursă de învăţământ. O altă sursă estimată cu o pondere egală în urban / rural a fost televiziunea cu un procent de cca. 4%. Iar alte surse alternative, respectiv cărţi, ziare sau reviste, au avut un procent de cca. 1, 63%.
Pe aceeaşi temă de învăţământ s-a formulat întrebarea: Câţi din localnicii turci au absolvit următoarele trepte de învăţământ ? cu 11 alternative de răspuns. Ponderea cea mai mare a răspunsurilor de 29,13% a fost pentru absolvenţii cu 8 clase, cu aproximări apropiate între urban 28,75% şi rural 29, 25%. Al doilea nivel al estimărilor a fost pentru cei cu 4 clase terminate de 19,90% dar cu diferenţe semnificative, respectiv 20, 63% în mediul rural, faţă de 17,50% în mediul urban. Tot cu un procent de 19,90% au fost plasaţi cei cu şcoala profesională terminată, dar acest procent global se decalează puternic între spaţiul rural unde este de 20, 25% faţă de cei din spaţiul urban unde este de 15,00%. Al patrulea nivel de evaluare de 9,52% a fost pentru cei cu 4 clase neterminate. Şi acest procent global a înregistrat mari diferenţe de zonă; în rural a fost de 10,50% iar în urban de 6,25%. În privinţa membrilor comunitari cu liceul terminat, estimarea globală a fost de 5,92% cu o pondere de 7,50% în mediul urban şi de 5,45% în cel rural Pe ultimul loc s-au plasat estimările privind situaţia celor cu facultate terminată, acest procent fiind de 1,23%; puternic decalat în mediul urban 2,67% faţă de cel rural 0,80%. De remarcat că acest procent global de 1,23% constatat de noi prin această investigaţie efectuată în anul 2003, este apropiat de datele Recensământului – 1992, unde procentul celor cu studii superioare în cadrul comunităţii turce a fost de 1, 80%.
La cererea organizaţiei etnice care a sprijinit investigaţia s-a avansat întrebarea: În localitate există clase de limbă turcă ? Ponderea răspunsurilor a fost 64% pentru da şi 36% pentru nu. De asemenea, decalajul geografic a fost ridicat, respectiv 82% în mediul urban şi de 18% în cel rural. Ceea ce indică faptul că existenţa unor clase de limbă turcă în România se găsesc numai pe la oraşe.
O întrebare care are nevoie precizări, introdusă la cererea organizaţiei UDTR, a fost dacă: În localitate există Geamie şi cursuri de religie islamică ?. Această formulare nu se referă la cursuri de învăţământ islamic, ca cele din cadrul Liceului Pedagogic „Kemal Ataturk“ de la Medgidia, ci la faptul dacă în lăcaşele de cult preotul, respectiv hogea, ţine o prelegere instructiv-morală faţă de enoriaşi cu ocazia diferitelor momente rituale. La această întrebare 77% au răspuns da şi 23% au răspuns nu, cu ponderi egale între urban / rural. Dar faptul că există în procent de 23% al celor care au răspuns nu poate exprima o nemulţumire faţă de calitatea prestaţiilor confesionale desfăşurate de o parte din corpul hogilor / preoţilor.
Tot pe teme de învăţământ s-a formulat întrebarea: Care este situaţia tineretului turc de vârstă şcolară din localitate? cu trei alternative globale de răspuns, astfel: 74,55% din copii au fost înscrişi la şcoală;15,03% au întrerupt şcoala şi 9,61% nici nu s-au înscris. Aceste ponderi au fost mai ridicate în mediul rural, cu 16,63% pentru cei care au întrerupt şcoala şi respectiv 10,75% pentru copii care nu s-au înscris. Practic cu acest raport prin care numai 74,55% din copii frecventează şcoală, în cadrul comunităţii turce un copil din 4 rămâne analfabet. Iar acest procent global de cca. 25% copii fără frecventă şcolară, constatat în anul 2003, este apropiat de datele Recensământul-1992, unde procentul celor analfabeţi din cadrul comunităţii turce din România a fost de 28%.
În domeniul familiei şi copiilor s-a formulat întrebarea: Care este situaţia copiilor turci din localitatea dvs. ? cu 7 alternative de răspunsuri globale, repectiv: 91,92% locuiesc în familie; 4,29% sunt la internate şcolare; 1,88% sunt la case de copii; 1,15% au fugit de acasă; 0,58% sunt la şcoli de corecţie; 0,12% sunt la cămine spital şi 0,06% au fost înfiaţi de alte familii. La această întrebare diferenţele urban / rural au fost minime.

1 Recensământul Populaţiei şi Locuintelor, vol III Structura Etnică si Confesională, Comisia Naţională pentru Statistica, Bucureşti 1995, pag. 294.
2 Recensământul Populaţiei şi al Locuintelor, vol IV Populaţie Structura Etnică si Confesională, Institutul Naţional de Statistica, Bucureşti 2004, pag. 14.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Hünkar Camii’de Belge Programı

Hünkar Cami’ nin ‘bahar çağında’ olan öğrenci hanımların proğramlarını hepimiz tanıdık ve maalesef bu senenin faaliyetlerin sonunda bulunuyoruz. Öğrenciler son olarak Belge Proğramıyla kurslara son verdiler. Caminin imamı Nevzat Cebeci Bey’ in gayretleriyle öğrenciler Kur’an-ı Kerimi tecvidle okunmayı, namaz sürelerini öğrendiler. Bu sevinç ve başarıya ulaşmaları herkesi duygulandırdı. Bu derslere dört erkek öğrenci katılarak belge aldılar. Her zaman olduğu gibi programın açılış ve tanıtımı öğrencilerden Nafie Ciorabay yaptı ve aşr-ı şerif okudu.’Ey Embiyalar Serveri’, ‘Açan Çiçeklere Meyve’, ‘Sordum Sarı Çiçeğe’, ‘Biz Dünyadan Gider Olduk’ ilahilerle devam edildi. Yasin-i Şerif ve şiirler öğrencilerin tarafından okunarak herkesin beğenimini kazandılar. Bu güzel faaliyeti T.C. Din Hizmetleri Ateşesi Ahmet Erdem Bey konuşmalarıyla ve Hünkar Caminin Imamı Osman Necat Bey’ in duasıyla proğram tamamlandı. Proğramın sonunda öğrenciler belge aldılar. Bu genç ve azimli öğrencileri sizlere gururla tanıtmaya arz ediyorum:

  1. Mambedie Husnie
  2. Ferihan Abdulvuhap
  3. Nurten Amet
  4. Omer Sureyya
  5. Ciorabay Nafie
  6. Curtmolla Gokcen
  7. Bektemir Birsen
  8. Seitar Sayzer
  9. Ayvaz Eden
  10. Vani Mubecel
  11. Şaganay Melek
  12. Bektemir Fecriye
  13. Mina Hediye
  14. Hakmolla Nasia
  15. Septar Münever
  16. Menecai Zekie
  17. Mollahmet Sevim
  18. Revet Esali
  19. Serpedin Rian
  20. Biner Turkan
  21. Ali Gülkalbim
  22. Boran Selda
  23. Gelal Curtmolla
  24. Ibram Enver
  25. Moamer Sarigül
  26. Hüsein Saidan

Sonunda bitirmek üzere Sayın okumuş olduğu şiiri sizlere sunuyorum:

Oku Dostum Kur’ an Oku!

Okuyana sevap onda;
Oku dostum, Kur’ an oku!
Her soruya cevap onda;
Oku dostum Kur’ an oku!

Kur’ an oku anla onu,
Saygi ile dinle onu,
Hayatından silme onu,
Oku dostum, Kur-an oku!

O, Rabb’ imin kelamıdır,
Insanlara selamıdır,
Mutluluğun bir adıdır,
Oku dostum, Kur- an oku!

Kurtuluşun anahtarı,
Kötülüğün aleyhtarı,
O, insanın sadık yarı,
Oku dostum Kur’ an oku!

Onsuz evler viranedir,
Onsuz insan divanedir,
Onsuz beden boş hanedir,
Oku dostum, Kur’ an oku!

O, kabirde arkadaştır,
Kıyamette tek yoldaştır,
Onsuz kalpler sanki taştır,
Oku dostum, Kur’ an oku!

Firdevs Veli

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Să ne cunoaştem filialele

Filiala Babadag

Ajunşi la Filiala Babadag ne-a întâmpinat Preşedintele Filialei Babadag, D-ul Akan Mologani. Împreună cu D-na Sureia Şachir, Secretar General U.D.T.R am avut ocazia de a asista la unele probleme organizatorice în legătură cu filiala. În urma discuţiilor am avut ocazia de a lua un interviu D-lui Preşedinte al Filialei Babadag. În continuare vă prezentăm interviul:

Reporter: D-le Preşedinte vă rog să vă prezentaţi cititorilor noştri.
A.M: Mă numesc Akan Mologani, sunt absolvent a două facultăţi, Facultatea de Informatică şi Facultatea de Fizică actualmente sunt angajat la Inspectoratul Şcolar Tulcea ca Inspector Şcolar, profesia fiind cadru didactic.

R: Ce ne puteţi spune despre conducere?
A.M: După cum ştiţi eu sunt Preşedintele Filialei Babadag, componenţa comitetului de conducere este formată din 9 membri printre care Vicepreşedinte fiind Evren Iusein care în acelaşi timp este şi imam la Geamie. Filiala Babadag al U.D.T.R s-a înfiinţat cu aproximaţie în 1992.
Am apelat la spaţiul generic pentru a ne putea aduna şi a dezbate problemele noastre, dorim să avem cât mai mulţi reprezentanţi, ulterior, la recomandările noastre să reactualizaţi ceea ce a înfiinţat comitetul local al etniei turce care la ora actuală are activitate foarte bună.

R: Ce-şi propune anul acesta Filiala din Babadag având schimbarea de la centru?
A.M: În prim plan avem cimitirul care s-a reparat dar avem de lucrat la gardul acestuia. Sperăm că obţinem sprijinul conducerii centrale pentru un spaţiu de reformă de încheiere până rezolvăm cu finanţarea necesară pentru cumpărarea definitivă a sediului unde cu ajutorul D-ului Vicepreşedinte al Filialei care este şi cadru didactic să se ţină unele cursuri atât pentru copii cât şi tinerii aflaţi în formare.

R: Cum puteţi să-i ajutaţi pe tinerii turci din Babadag?
A.M: În ultima perioadă noi am pus problema prin sistemul de învăţământ, alfabetizarea multora, unele s-au realizat cu ajutorul Ministerului de Învăţământ Educaţiei şi Cercetării de Şcolarizare şi de integrare în societatea tinerilor. Am reuşit să rezolvăm şi problema documentelor membrilor comunităţii, o bună parte din ei fiind nu aveau documente, nu ştiau să scrie, să citească de aceea am apelat la acest program de alfabetizare care se derulează inclusiv pentru adulţi. Majoritatea copiilor sunt cuprinşi în sistemul de învăţământ standard, sunt deja la nivelul gimnazial.

R: Care sunt problemele cu care vă confruntaţi şi credeţi că s-ar rezolva cu sprijinul conducerii la centru pe ţară a U.D.T.R?
A.M: Probleme grave n-am avea, cele mărunte le comunicăm la centru şi dintotdeauna am avut sprijinul şi acum cu noua conducere pot zice că avem sprijin mult mai mare şi vor fi mai apropiaţi de noi. Dorim să avem ziarul lunar la sediu ceea ce cred că este posibil pentru a putea face cunoscută problemele noastre şi cititorilor din Babadag.

R: Domnule Preşedinte vă mulţumim pentru interviul acordat şi vă dorim în continuare succes în carieră.
A.M.: Vă mulţumesc şi eu că am putut să vă vin în ajutor oferindu-vă informaţiile dorite.

Firdevs Veli

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Prof. Dr. IBRAM NUREDIN
“Kemal Atatürk“ Kolleji’nin yeni müdürü

Prof. Dr., felsefeci, estetik uzmanı, sosyolog, gazeteci, kültür adamı, “Ovidius” Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültenin Dekanı, Romanya Demokrat Türk Birliğin Genel Başkanı’dır.
18 Mayıs 1943 tarihinde, Köstence’de doğmuştur. İlkokul eğitimini Türk Dilinde eğitim veren 1 numaralı okulda, lise seviyesinde eğitimini Köstence’de, Üniversite eğitimini ise, Bükreş’te Felsefe Fakültesinin mezunu olarak almıştır. Romanya içersinde üçünculüğü kazanmıştır. Böylece Üniversite seviyesinde eğitim verme imkânı olmuştur.
Üniversite üyesi görevleriyle profesyonel biyoğrafyası Köstence Üniversitenin gelişmesiyle birleşiyordur ve sanatsal yüksek eğitiminde büyük katkısı olmuştur.
Köstence Üniversitesi öğrencilerin ‘ExPonto’ gazetesini kurmuş ve baş redaktörü olmuştur. Şimdilerde Romanya Demokrat Türk Birliğin “Hakses” ve “Genç nesil” gazetelerin müdürü, “Tomis” kültür dergisi ile devamlı işbirliğinde bulunmaktadır.
Türk toplumun önemli ve aktif üyelerinden olup, Romanya’da Türk dilinin ve kültürünün, Islam dinin canlandırması, yaşatması ve güçlendirmesinde büyük rol oynamıştır. “Ovidius” Universitesi’nde Romence-Türkçe bölümün ve “M. Kemal – Atatürk”, kolejinin kurulmasında katkısı olmuştur. Romanya’daki Müslüman Topluluğun düzenleyen tüzük projesini yazanlardan birisidir.
Felsefe doktorluğunu kazanan İbram Nuredin, birçok uzmanlık yazıları baskıya vermiştir. “Felsefe kavram ve fikir sözlüğü” (1994), “Felsefe – temel kavram ve fikirleri” (1996), “Dobruca Müslüman Topluluğu Manevi hayatından sayfalar. Dini hayat ve ana dili eğitimi” (Romence ve Türkçe) – 1998, 1999. “Edebiyat ve felsefe” cildinin yazıcısı ve koordinatörü (1998), “İslam ve özellikleri” (2000), “Felsefenin temelleri” (2000), “Estetiğin felsefesi ve tarihi” (2001), “Dinlerin felsefesi ve tarihi” (2001), “Romanya Türklerinin gelenekleri ve adetleri” (2003).
Türk toplumuna büyük katkıda bulunduğu için, “Cuget Liber” gazetesinin, 1999’da, “Yılın insanı” ödülünü hak etmiştir. 2001 “Tomis” kültür derneğin ödülünü, ve Köstence’de 2002’de “Milli Salon” kitapları düzenleyicileri tarafından ödüllenmiştir.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

DEPARTAMENTUL PENTRU RELAŢII INTERETNICE

Departamentul pentru relaţii interetnice are ca scop de a promova diversitatea etnică din România prin consolidarea şi lărgirea cadrului de protecţie oferit societăţii noastre multiculturale.În acest scop, iniţiem şi dezvoltăm programe menite să îmbunătăţească sistemul de protecţie a minorităţilor naţionale, elaborăm strategii pentru combaterea rasismului şi xenofobiei şi sprijinim organizaţiile active în acest domeniu. Nu în ultimul rând, prin activitatea sa DRI contribuie la întărirea legislativă şi instituţională pentru protecţia minorităţilor naţionale din România, în contextul aderării ţării noastre la Uniunea europeană.
Departamentul pentru Relaţii Interetnice (DRI) este un organism al administraţiei publice centrale aflat în subordinea Primului Ministru şi în coordonarea Ministrului pentru Coordonarea Secretariatului general al Guvernului. Dl. Cristian Jura, Secretar de Stat, conduce departamentul şi supervizează activitatea acestuia.

Prioritatea activităţilor pe anul 2004 se concentrează pe câteva domenii de activitate după cum urmează:

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Evaluarea alegerilor locale din perspectiva minorităţilor naţionale din România

În perioada 28-30 iunie 2004, Departzamentul pentru Relaţii Interetnice din România în colaborare cu Fundaţia Hanns Serdel, filiala din România a organizat la Mangalia seminarul cu tema “Evaluarea alegerilor locale din perspectiva minorităţilor naţionale din România“
Seminarul a reunit lideri ai organizaţiilor minorităţilor naţionale din România, reprezentanţi ai Ministerului Administraţiei şi Internelor, Preşedintelele CNCD, Adrian Cămărăşan şi reprezentanţi ai Ministerului de Externe. Obiectivul principal a fost analiza rezultatelor alegerilor locale din luna iunie 2004 prin prisma organizaţiilor minorităţilor naţionale din România şi măsurile imediate ce trebuiesc luate în vederea alegerilor generale în cazul când barajul de 20% nu se va putea scădea.
Din discuţiile purtate s-a observat că votul a fost în unele cazuri etnic şi în altele nu. A fost criticat faptul că reprezentaţii minorităţilor nu au avut dreptul de a fi în comisiile locale şi regionale ale BEC-ului. De asemenea se observă o direcţie care nu va fi favorabilă, în timp, minorităţilor naţionale, anume faptul că unele organizaţii merg pe listele altor partide; aceasta va duce la asimilarea treptată a minorităţilor în partide.
Este de preferat ca fiecare organizaţie să-şi depună candidaţii pe liste proprii, alternativ cu cele ale altor partide.
Din partea UDTR a participat doamna Abdulla Gulten vicepreşedintă UDTR.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

GÖZLERİN MASMAVİ UÇSUZ BİR OKYANUS
SANKİ YÜREĞİM BİR YELKENLİDE
O’NA İLK HEDİYE ALDIĞIM
BABALAR GÜNÜ’NDE
İKİ DAMLA YAŞ BELİRDİ
GÖZLERİNDE
SİLME DEDİM AKSIN
DÜŞSÜN GÜLLER ÜSTÜNE
BELKİ HİÇ SÖYLEMEDİM, BİLİYORUM
BABACIĞIM SENİ ÇOOOK SEVİYORUM
EN GÜZEL SÖZLER

Hazreti Muhammed Baba sevgisini koru. O sevgiyi kesip atarsan, Allah da senin mutluluk ışığını söndürür.
Sadi Babanın mirasını mı istiyorsun? Bilgisini öğren. Onun parasını hemen harcayabilirsin
Gabriel Garcia Marquez Bir adam yaşlandığını anlar, çünkü babasına benzemeye başlar.
Gabrielle D’annunzio Bir baba yüz evlada bakar da, yüz evlat bir babaya bakamaz.
Honore De Balzac Bir baba, kendi mutluluğundan çok, çocuklarının mutluluğu ile mutlu olur.
Sigmund Freud Çocukluk çağında baba korumasından daha güçlü bir ihtiyaç düşünemiyorum.
Anatole France Babanın erdemleri çocuklarının servetidir.
George Herbert Babanın rolü, yüz öğretmeninkine bedeldir.
Goethe İnsan babasına borçlu olduğu saygıyı, ancak baba olunca duyar.
Victor Hugo Evlatlarını sevmeyen babalar olabilir; ama, torununu çıldırasıya sevmeyen dede olamaz.

Babalar Gunu Kutlu Olsun!

Her Haziran 3.pazar günü kutlanan Babalar gününü kutlarız Tüm babalarımızın ellerinden öperiz.
Sizin çocuklarınız

Babalar Günü

İşte bir babalar günü daha geldi…
Canım babacığım seni çok seviyorum… sevgini, sıcaklığını, dostluğunu, kimselere benzemeyen gülüşünü, samimiyetini esigemediğin için….
Ahlak, onur ve şerefin birçok şeyden önde geldiğini, ve bitip tükenmeyen şevkatini benden esirgemediğin için teşekkürler… iyi ki varsın…
Önce senin sonrada baba olan ve olmayan tüm erkeklerin babalar gününü kutluyorum….
Dilber

ÜZÜLME ÇOCUĞUM
BİR GÜN SEN DE BABA OLACAKSIN
İLK HEDİYENİ ALDIĞINDA
BELKİ DE AĞLAYACAKSIN
SİLMEM ELBETTE; DÜŞSÜN GÖZ YAŞLARIM
UNUTULMAZ ÇOCUĞUM,
GÜLEN BAKIŞLARIN
BELKİ SANA VAKİT AYIRAMIYORUM, BİLİYORUM
AMA ÇOCUĞUM SENİ ÇOOOK SEVİYORUM.
GÜZEL SÖZLER
AFFET BABACIĞIM

Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün bağları kopardı ve ‘Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak’ diyerek rest çekti.
Eşini kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı. Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hala onu ölürcesine seviyordu. Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lazım olacak bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı. Oğlu Can ‘Baba ben de seninle gelmek istiyorum’ diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.
Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik can sürekli babasına ‘Baba nereye gidiyoruz?’ diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu. Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı. En son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi. Tipi adeta barakanın içinde hissediliyordu. Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı. Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü. Öyle üzgündü ki Dünya başına göçüyor gibiydi. O bu duygular içindeyken babası yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle sadece seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. Beni affet der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can’ın elini tutup hızla barakayı terk etti.
Arabaya bindiler. Can yol çıktıklarında ağlamaya başladı neden dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen böyle istiyor diyemiyordu. Can ‘Baba sen yaşlandığında bende seni buraya mı getireceğim’ diye sorunca Dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında ‘Beni affet baba’ diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu ‘Baba beni affet, sana bu muameleyi yaptığım için beni affet’ diye hatasını belli ediyordu.. Babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu…
’Geri geleceğini biliyordum yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın. Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

SITUAŢIA GEAMIILOR DIN JUDEŢUL CONSTANŢA ÎN ANUL 1941

– Prof. univ. dr. Ibram Nuredin –

Rom. Ministerul Instr. Ed. Cultelor şi Artelor Subsecretariatul Cultelor şi Artelor Muftiat Jud. Constanţa Inventarul Comunităţii Musulmane 1940/1941
Document anexă nr. 1209/29 dec. 1938, Baş Muftiu Etem C. Mola

ORAŞ TULCEA

COMUNA BABADAG

– document vizat de Etem C. Mola în 28 noiembrie 1938

SAT BEIBUGEAC, COMUNA SARINASUF

PV din 5 iulie 1943

SULINA

Anexa 1053/12 noiembrie 1938

TECHIRGHIOL

Hatibatul geamiei „Giuma“
PV 11/18 aprilie 1941
– hatip Halil Cadâr, primar P. Constantinescu

Comunitatea musulmană are prin contribuţia unor enoriaşi musulmani, prin obol public, prin ajutoare de la autorităţi:

Bunuri geamie în sala de rugăciuni:

În dosar mai există un act de inventariere a bunurilor la 31 dec. 1948

COBADIN

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

KULTUR/SANAT

Tarihi Galata Köprüsü’nde tiyatro festivali

Tarihi Galata Köprüsü, tiyatro sahnesi oluyor… İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın bu yıl ilk kez düzenlediği ‘Uluslararası İstanbul-Mekan-Tiyatro Festivali’, 1 Temmuz’da Tatar Devlet Tiyatrosu’nun sahneleyeceği Jiren ile Kara Saçlı Güzel adlı oyun ile başlıyor. Türkiye’nin yanısıra Tataristan, Makedonya, Bosna, Altay, Çuvaşistan, Almanya’dan da toplulukların katılacağı festival, 3 Ağustos tarihine kadar sürüyor.
Festivalin bilet fiyatları 5 buçuk milyon olarak belirlendi. Biletler, Şehir Tiyatroları’nın Harbiye Muhsin Ertuğrul, Fatih Reşat Nuri, Gaziosmanpaşa, Üsküdar Müsahipzade Celal, Kadıköy Haldun Taner, Ümraniye, Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu gişelerinden ve Galata Köprüsü’nde festival için düzenlenen gişeden temin edilebilir.
Aktör Hüseyin Baradan öldü.
Türk sinemasının iyi kalpli kötü adamı Hüseyin Baradan, bir süredir tedavi gördüğü Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde 72 yaşında vefat etti. Baradan, Türk sinemasında yaklaşık 400 filimde rol aldıktan sonra çok sevdiği mesleği gazeteciliğe tekrar dönüş yapmıştı. İzmir’de Ege Koop’da Basın Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevini sürdüren Hüseyin Baradan, bir süre önce akciğerindeki rahatsızlık nedeniyle Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde ameliyat geçirmişti.
Baradan’ın bir süredir tedavi gördüğü ve son nefesini verdiği Suat Seren Göğüs Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Salih Zeki Güçlü, Baradan’ın hastane tanıtımı için özel görevler üstlendiğini, kaybından büyük üzüntü duyduklarını söyledi. Güçlü, “Hastanemiz için açılan yardım kampanyasının filmlerini çekmişti. Bir babadan daha yakın bir dostu kaybettim. Sevip saydığım tanımaktan gurur duyduğum bir insanı kaybettim” dedi. Baradan, Cuma günü Alsancak Hocazade Camii’nde öğleyin kılınacak cenaze namazından sonra Bornova Mezarlığı’nda toprağa verilecek.
Baradan, İzmir’de uzun yıllar Demokrat İzmir, Eksper gazetelerinde foto muhabirliği yapmıştı. Birçok ödül ve sürekli basın kartı sahibi olan Baradan, İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Foto Muhabirleri Derneği üyesiydi.

FELEĞİN SİLLESİ”YLE SİNEMAYA ADIM ATTI

Baradan, anılarını topladığı ve 1988 yılında yayımladığı “Bu Gözler Neler Gördü” adlı kitabında sinemaya girişini şöyle anlatmıştı: “1950 yılında Kemeraltı’ndaki ünlü Şükran Lokantası’nda yemek yerken yanıma İzmir Film’in sahibi Necdet Bükey gelmişti. Bana “çevireceğim bir film için sizin tipinizdeki birine ihtiyacımız var, acaba kabul eder misiniz” dedi. Ben de kendisine “hiç filmde oynamadım, beni affedin” cevabını verdim. Israrcı olan Bükey, ardından bana “Feleğin Sillesi” yazılı bir senaryo uzattı. Senaryoyu çok beğendim ve Kemal Kan’ın yönettiği bu film ile sinemaya adım attım. Bu filmden iki takım elbiselik İngiliz kumaşı karşılığı bir para almıştım. İlk başrol oynadığım filmim 10 bin lira karşılığında oynadığım “Hüseyin Baradan-Çekilin Aradan” isimli filmdi. Bu filmde Gönül Yazar ve Suphi Tekniker ile oynamıştım.”
Hüseyin Baradan, kitabında Lütfi Kopan ile “Karakediler” isimli bir ikili oluşturarak sahneye de adım attığını yazmıştı.

(aa)

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Tarih sayfası / Ekonomik

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün emekli olduğu 1927 yılına ilişkin belgeler, dün ‘Emekliler Haftası’ nedeniyle, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e takdim edildi.
Belgelere göre Atatürk, 28 Haziran 1927’de emeklilik dilekçesini veriyor ve 30 Haziran 1927 tarihi itibariyle kendisine 5 bin kuruş (50 lira) emekli maaşı bağlanıyor. Ata’ya, ayrıca 15 bin kuruş (150 lira) da Mareşal maaşı bağlanıyor.
Atatürk’ün emekli olduğu gün olan 30 Haziran, 6 yıldır Emekliler Haftası olarak kutlanıyor. Hafta nedeniyle Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu başkanlığındaki heyet dün önce Anıtkabir’i ziyaret etti. Heyeti, Cumhurbaşkanı Sezer de kabul etti. Emekli heyeti, Türkiye İşçi Emeklileri Derneği’nce (TİED) ‘Günün anlamını vurgulamak, O’na ve ilkelerine saygıyı, bağlılığı ifade etmek’ adına hazırlanan kitapçığı Sezer’e takdim etti. TİED Başkanı Kazım Ergün, ‘Biz varlığımızı ve bugünümüzü ona borçluyuz. Bu belge anlayanlara çok dersler veriyor. Ata’mızı bir kez daha gururla ve saygıyla anıyoruz’ dedi.

ATA’DAN DERS

Kitapçıkta, Atatürk’ün, ‘Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide muktedirken, bütün kuvveti ile çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur’ sözleri dikkat ç kiyor. Kitapçıkta, Ata’ya ilişkin şu bilgiler yer alıyor:
Emeklilik kimlik bilgileri arasında rütbesinin mareşal olduğu belirtilen Atatürk, 1317 sicil numarası ile 1315’te piyade olarak Ordu’da çalışmaya başlıyor. 17 Aralık 1317’de teğmen, 22 Kasım 1318’te üsteğmen, 29 Aralık 1320’de yüzbaşı, 7 Hazian 1323’te kıdemli yüzbaşı (kolağası), 14 Kasım 1327’de binbaşı, 16 Nisan 1329’da yarbay, 19 Mayıs 1331’de albay, 19 Mart 1332’de tümgeneral (mirliva), 19 Eylül 1337’de (1921) meraşal rütbesine ulaşıyor.
Gazi Mustafa Kemal imzasıyla, emeklilik dilekçesini o zamanki adı Müdafai Milliye Vekaleti olan Milli Savunma Bakanlığı’na 28.6.1927’de veriyor. Ata, dilekçesine 15 kuruşluk pul yapıştırmayı da ihmal etmiyor.
Atatürk’ün emekli olduğuna ilişkin 30.6.1927 tarihli kararnamenin altında ‘Türkiye Reisicumhuru Gazi Mustafa Kemal’, ‘Başvekil İsmet’, ‘Müdafai Milliye Vekili Recep’ imzaları ile ‘Aslına mutabık’ olduğuna ilişkin tarih, Başvekalet Mühürü ve imza dikat çekiyor.
28 YIL Kitapçık belgelerine göre, Ata’nın emeklilik hesabı yapılırken; 1 Mart 1315-30 Haziran 1927 tarihleri arasında 28 sene 3 ay 29 gün fiili hizmeti, 2 yıl İtalyan Harbi zammı, 1 yıl Balkan Harbi zammı, 5 yıl Büyük Taarruz zammı, 5 yıl da İstiklal Harbi zammı dikkate alındı. Süleyman DEMİRKAN / ANKARA

Süleyman DEMİRKAN / ANKARA

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

YEMEĞİN TUZU

Bir varmış, bir yokmuş…
Çok eski zamanda bir kral varmış. Bu kralın üç kızı varmış. Dul kalınca, tüm sevgisini kızlarının üzerine dökmüş.
Onları büyütmek ve bütün kötülüklerden korumak için babaların gayretini ve annelerin ölümüyle babaların hissettiği üzüntüyü azaltmak için kızlar da elinden geldiklerini yapmaya çalışmışlar.
Günün birinde, kral durup dururken, büyük kızına sormuş:
- Kızım beni ne gibi seviyorsun?
- Ne gibi seviyor muyum, babacığım? Seni bal gibi seviyorum, babacım! demiş.
Dünyada en tatlı olan şeyle karşılaştırarak cevap vermiş; ve kendine göre doğru bir cevaptı.
- Helal olsun, kızım! Tanrı senden eksik etmesin!
Ve sonra ortanca kızına aynı soruyu sormuş:
- Kızım sen beni ne gibi seviyorsun?
- Şeker gibi, baba!
Onun da cevabı kendine göre doğru bir cevaptı.
- Tanrı sana iyilik versin! Hep var ol!
Galiba bu kızlar yaltacı olup, babalarına sevgilerinin fazlasını göstermeye becermişler. Kral kızlarının sevgi ifadelerini duyunca çok mutlu olmuş. Düşünmüş ki, baldan ve şekerden daha tatlı bir sevgi yoktur. Ve küçük kızına dönerek, aynı soruyu sormuş:
- Kızım beni ne gibi seviyorsun?
- Yemeğin tuzu gibi babacığım!
Bu cevabı verdikten sonra babasına büyük sevdayla gülümsemiş ve utanarak bakışını aşağı almış. Yaşı küçük olduğu için ve babasın onu muhatap aldığı için çok utanmış.
Ablaları bu cevabı duyunca gülmeye başlamışlar ve ona arkalarını dönmüşler. Babası da bu cevabı duyunca somurtmuş ve demiş:
- Ya yanıma gelsene, seni utanmaz seni! Bakalım ne demek istedin? Ablalarının cevaplarını duymadın mı? Onların tatlı sözlerini niçin sen de öğrenmedin? Bunun için mi sizi büyütmek ve okutmak için çaba sarf ettim? Tuzunla beraber benim evimden defol!
Kız bunları duyunca utandığından toprak altına girmek istemiş ve babasını o kadar dargın görünce cesaret etmiş:
- Beni affet, babacığım! Seni sinirlendirmek istemedim. Aklımca, sana hissettiğim sevgi ablalarımın sevgisinden üstün olmadığını, ama bal ve şekerden de daha az olmadığını düşündüm.
- Bak, bak! sözünü kesmiş kral. Utanmadan da ablalarınla sataşıyorsun. Seni terbiyesiz, önümde görmeyim ve adını bile duymayım.
Böylece kızı susturmuş ve kız ağlayarak yalnız. Ablaları yanına gelmişler ama onların sert sözleri kızı daha çok ağlatmış.
Kralın küçük kızı, tüm bunlardan sonra, Tanrıya güvenerek evden gitmeye karar almış. Evden en eski kıyafetlerini almış. Köy köyden geçmiş ve sonunda başka bir kralın sarayına yetişmiş ve sarayın kapısında beklemiş. Sarayın hizmetçilerinden biri onu görmüş ve ne istediğini sormuş. Kız yoksul ve öksüz bir kız olduğunu ve iş aradığını söylemiş. Tam o aralar saray hizmetçinin yardımcısı işten ayrılmışmış ve yeni bir hizmetçiye ihtiyaç duyuluyormuş.
Saray hizmetçisi ona bakmış, incelemiş ve sonunda kızı işe almaya karar vermiş. Kızdan ne maaş istediğini sormuş, ama kız başlangıçta hiçbir maaş istemediğini söylemiş, ancak yaptığı işler takdir edilirse istediği maaş verilmesini istemiş.
Saray hizmetçisi kızı çok beğenmiş ve onu işe almış. Önce ne yapacağını göstermiş ve sonra eline bir deste anahtar vermiş.
Kız çok akıllı ve marifetliymiş. İşe girdi an tüm dolapları düzeltmeye ve herşeyi yerli yerine koymuş. Hamur, tatlı ve birçok yemeklerde becerikli oldu için bu işler ona bırakılmış.
Çok saygılı olduğu için onu herkes severmiş. Hiç bir zaman dedikodularla zaman kaybetmezmiş ve dedikodu yapmaya çalışanları en güzel sözlerle susturmuş. Diğer hizmetçilerle lafa oturmazmış ve boş zamanını kitap okuyarak geçirirmiş.
Onun için herkes onu takdir edermiş ve kimse ona karşı kötü bir söz söyleyemezmiş.
Onun çalışkanlığı ve akıllığı kraliçeye ulaşmış. Kızı görmek istemiş. Kız kraliçenin önünde çok akıllı ve uslu konuşmuş ve davranmış. Kraliçe de kızı çok beğenmiş. Kraliçe bu kızın soylu bir aileden geldiğinden şüphelenmiş ve kızı yanına almış.
Kraliçe neredeyse kız da orayaymış; ne zaman kraliçe el işleriyle meşgulsa, kız da aynısı yaparmış. Onun elinden çıktığı iş elmas gibiymiş. Ama her şeyden çok kraliçe onun akıllı sözlerine bayılırmış. Niye konuyu uzatalım? Kız kraliçeden ayrılmaz olmuş. Kraliçe onu kendi çocuğu gibi severmiş. Kral bile kraliçenin sevgisine şaşırmış. Kralın bir erkek oğlu varmış. Babası ve annesi ona güneşe gibi bakarlarmış.
Kral savaşa giderken, çocuğun da savaş ortamıyla alışması için onu da yanına alırmış. Savaşta ne olmuş, ne olmamış, çocuk saraya yaralı dönmüş. Kraliçeyi nasıl dövünürdü ve ahlardı, bir görsen! Çocuğunu iyileştirmek için ne yapacağını bilmezmiş artık. Ona bakarken gecelerini gündüz yaparmış. Kraliçe yorulunca yerine hizmetçi kızını bırakırmış.
Kızın güzel ve akıllı sözleri, tatlı ve tavırsız? duyarlı okşamaları, katlanması? hastanın gönlünde yeni bir duygu yaratmış. Yaralarına bakarken kızın sıcak davranışı onu çok etkilemiş ve onu Kardeşler gibi sevmeye başlamış.
Bir gün öğlen üstü, kendini daha iyi hissederken annesine konuştuğunda demiş:
- Annecim, evlenmeye müsaadem var mıdır?
- Tabi, oğlum, tabi! Hayatın büklümlerine girmeden önce, gençlikte evlenmek daha iyidir. Sana iyi bir aileden bir kral kızı bulayım.
- Onu buldum, anneciğim!
- Kim o? Ben tanıyor muyum?
- Söylersem darılma, annecim. Benim gönlüm senin hizmetçi kızda kaldı. Onu kendi kalbim gibi seviyorum, annecim! Ne kadar kral ve hükümdar kızları gördüysem onun gibi hiç biri değildir. O benim gönlümü aldı.
Kraliçe önce istememiş, ama çocuğu bu isteğinden çevirmek mümkün olmamış. Başka çaresi olmadığını ve oğlunun eş olarak istediği kızın akıllı, halim, iyi algılı ve en önemlisi iyi katlanan, edepli ve gayretli olduğunu görünce sonunda izin vermiş.
Şimdi çocuğun babasının, yani kralın, izni almak ve oğlunun istediğini kabul ettirmek için kollarını sıvamış. İşi hiç zor olmamış, çünkü anne-oğul krala gitmiş ve kızı en iyi şekilde övmüşler.
Kral ve kraliçe oğullarını hizmetçi kızıyla nişanlandırdıktan sonra düğün hazırlıklarına başlamışlar. Davetiyeleri yaparken, prensin nişanlısı belli bir kralın, yani babasının çağırılmasına yürekten yalvarmış. Ama kralın babası olduğunu kimseye söylememiş. Kral ailesi bu isteğini kabul etmişler. Nikah gününde tüm misafirler gelmiş. Eğlence başlamış ve sabahtan akşama kadar sürmüş. Akşam krallara özel bir sofra kurulmuş; çeşitliği yemekler, içkiler, börekler dizilmiş ki sadece onlara bakmak bile azığın suyunu akıtırmış.
Gelin aşçılara ne yemekler yapmalarına talimat vermiş. Ama özel bir misafir için yemekleri kendi elliyle hazırlamış. Güvendiği bir hizmetçiyi çağırmış ve isteği üzerine çağırılmış krala hazırladığı yemeklerin götürülmesini emretmiş. Hizmetçi de kızın emirlerini yerine getirmiş. Misafirler sofraya oturduktan sonra yemeğe ve içmeye başlamışlar.
Özel davet edilen kral, yani kızın babası, yemeğini pek yiyememiş. O gelir gelmez gözleri hep gelindeymiş, gönlü ona bir şeyler hissedermiş gibiymiş. Kıza bakınca kendi küçük kızına benzettirirmiş, ama onun bir kral oğluyla evlenmesi mümkün olmadığını düşünüp kimseye bir şey diyemezmiş.
Görüldü gibi gayret ve dertleri kızı, babasın bildiğinden değiştirmişti. Diğer misafirlerin yemeklerini görünce kralın da iştahsı açılırmış, ama yemekleri tadınca yiyemezmiş. Hizmetçi tabakları getirdiği gibi geriye alırmış. Diğer misafirlerinin yemeklerini görünce kral çok şaşırmış, çünkü önündeki yemekler ona tatsız gelirmiş.
Sonunda cesaret etmiş, sağ tarafındaki komşusuna sormuş. Komşusu, yemek hayatında bvöyle güzel yemekler yemediğini söylemiş. Kral komşusunun tabağındaki yemekleri tatmış ve haklı olduğunu anlamış. Aynı şeyi sol komşusuyla yapmış. Komşusunun yemekleri tadınca onun da çanı çekmiş. Kral açmış ama nasıl kendi yemeğini yesin ki?
Ona getirilen yemeklerden biraz daha tadarak sabır etmiş ama en sonunda krala sormuş:
- Benimle halay etmek için mi oğlunun düğününe çağırdığın?
- Ah, kralım, öyle şey olur mu? Gördüğün gibi seni de diğer tüm misafirlerim gibi ağırlıyorum.
- Beni affet, ama bu doğru değil, önümdeki yemekler yenilecek gibi değil.
Bunu duyunca kral çok sinirlenmiş ve tüm aşçıları çağırmış.
Neler olduğunu biliyor musunuz?
Gelinin babası için tüm yemekler tek şeker ve balla hazırlanmış. Kralın önündeki tuzluk, hep şekerle doluymuş ve tuzluğu bıçağıyla ne kadar karıştırırsa karıştırsın, tuzlukta sadece şeker varmış.
O zaman gelin ayağa kalkmış ve krala demiş:
- Darılma kralım, ama onun yemeklerini ben hazırladım. Bunun nedeni de budur: bu kral benim babamdır. Biz üç kızdık. Bir gün babamız bize onu nasıl sevdiğimizi sordu. Benim ablalarımdan biri onu bal diğeri ise şeker gibi sevdiğini söylediler. Ben ise yemeğin tuzu gibi sevdiğimi söyledim. Bundan büyük bir sevgi düşünemedim. Babam bana çok darıldı ve beni evden kovdu. Tanrım beni bırakmadı ve namuslu çalışarak gördünüz yere getirdi. Babama göstermek istediğim şyde buydu: balsız ve şekersiz insan yaşayabilir, ama tuzsuz mümkün değildir; o nedenle ona tuzsuz yemek hazırladım. Şimdi siz kralım, kim haklı olduğuna siz karar verin.
Tüm misafirler kıza hak vermiş. Kral kızından özür dilemiş, kız da babasının elini öpmüş ve o da özür dilemiş. Eğlence devam etmiş. Kızın babası, eğlenmiş eğlenmemiş ama kızın kayın pederi böyle bir geline sahip olduğu için çok gurur duymuş.

çeviren Asan Nilgün

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

Ştiri din Cipru

Planul de reunificare propus de secretarul general al ONU, Kofi Annan, si asupra caruia cipriotii s-au pronuntat pe 24 Aprilie 2004, prevedea un stat cipriot unificat dupa model federal. Campania pentru referendum a fost marcata de demonstratii de forta ale nationalistilor ciprioti-greci, incurajati de presedintele Tassos Papadopoulos. Ca urmare, eforturile in favoarea reunificarii – sustinute de un singur partid, Disy, impotriva tuturor celorlalte si a mass-media – au fost eclipsate aproape total, rezultand ca peste 75% dintre greco-ciprioti sa se pronunte impotriva reunificarii, cu toate ca in partea turca victoria optiunii pro-unificare a fost de 65%. Insa, numai una din cele doua comunitati ale insulei a spus “nu” in cadrul referendumului (ciprioti-greci) facand ca la 1 mai 2004, la UE sa adere numai partea greco-cipriota (Republica Cipru, recunoscuta international), iar insula sa ramina divizata.
Organizatia Natiunilor Unite, Uniunea Europeana, SUA si mai multe state europene au deplins respingerea planului ONU de reunificare a Ciprului de catre electoratul cipriot grec in cadrul referendumului organizat pe 24 Aprilie in ambele regiuni ale insulei (greaca si turca). “A fost ratata o sansa unica si istorica de rezolvare a problemei Ciprului”, a declarat trimisul special al ONU in insula, Alvaro de Soto. La rindul sau, Kofi Annan, autorul planului de pace respins, a dat publicitatii o declaratie in care deplinge faptul ca “cipriotii turci nu se pot bucura in aceeasi masura (asemenea cipriotilor greci) de avantajele de a fi membri ai UE incepind din data de 1 mai, insa totodata spera ca vor fi gasite modalitati prin care sa fie ameliorata situatia critica in care cipriotii turci se gasesc fara sa fie responsabili.” Comisia Europeana a “regretat profund” faptul ca cipriotii greci au respins planul de pace si s-a declarat dispusa sa ii recompenseze pe cipriotii turci pentru votul favorabil acordat planului de pace.
La rindul sau, premierul Irlandei, Bertie Ahern, a carui tara detine presedintia prin rotatie a UE, si-a exprimat “regretul ca Ciprul nu se va putea integra reunificat in UE la data de 1 mai, asa cum se spera”. Comisarul european pentru extindere, Guenther
Verheugen, a criticat decizia greco-cipriotilor, afirmind ca aceasta va complica in mod inutil relatiile UE cu Turcia. Uniunea Europeana va cauta modalitati prin care sa puna capat izolarii economice a partii nordice a insulei, a mai spus comisarul european.
Ceea ce a facut presedintele in exercitiu a Ciprului (Grec) se poate numi un caz de neonestitate. Presedintele Cipriot-Grec, dl. Tassos Papadoplos, a mizat pe faptul ca UE ia dat un cec alb mizind pe onestitate si buna intentie, pe faptul ca grecii ciprioti vor reflecta la prosperitatea care a inceput sa apara in insula dupa 1974. Din pacate, Dl. Papadopulos nu a inteles mesajul, mai mult el ia sfatuit pe grecii insulari sa respinga planul de pace a UN in speranta (dl. presedinte cipriot) ca odata intrati (in urma promisiunii in alb a UE) in UE, Turcia va trebui sa negocieze in genunchi situatia cipriota. Presedintele Cipriot a facut o eroare strategica de proportie, nu numai ca UE nu va negocia in genunchi cu Turcia, UE vede aceasta problema ca aproape o tradare a Greciei si o abdicare de la politica diplomatiei, se pregateste deja in cancelariile EU( inspecial cea UK) recunoasterea diplomatica a Ciprului (turc), in acesta conditie va fi nelimitat numarul de turci care vor putea locuii in insula( cea ce va crea o contra balantza in viitor), cum de asemena UE e pregatita sa includa viitorul stat turc(cipriot turc) in UE.
Ce au facut Cipriotii Greci cu acest NU?Au dat cu piciorul unei sanse istorice de a face pace cu turcii, au devenit inca de la intrarea in UE un fel de rebel paria a UE la care toti se uita cu circumspectie si nu mai stiu ce sa creada, au dat apa la moara turca creind pentrut prima data in mai bine de 30 de ani de la conflict posibilitatea de a aparea pe harta a unui nou stat turc, au dat lumina verde intaririi garnizoanei turce in regiune,
acesta nu le va aduce decit mai multe necazuri decit avantaje in viitor.

Osman Suliman / Măcin – student în Cipru de Nord

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

1 Iunie

Cu ocazia Zilei Internaţionale a Copiilor, U.D.T.R. a oferit o mică atenţie copiilor din judeţul Constanţa, constând într-o excursie la Delfinariul şi Acvariul din Constanţa. După ce s-au delectat în compania lui Max, delfinul năzdrăvan, şi a peştilor din Acvariu, copiii au avut parte de un mic picnic pe malul Mării Negre, în Portul Tomis, unde au primit pachete din partea organizatorilor. Sperăm ca imaginile prezentate în continuare să redea măcar o mică parte din bucuria celor care au fost alături de noi în acea zi specială.

Reportaj realizat de Nilgun A. şi Minever O.

▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲

română / türkçe: · română ·
türkçe
ediţia / autorul: · ediţia ·
autorul
alegeţi:
revista tipărită:
Iunie 2004
legături: