Hicretin ikinci yılında Medine-i Münevvere’de meşru kılınmıştır ve bayramın meşru olması, Peygamberimizin sünneti ile sabittir. Kurban bayram’da, şahsımıza, ailemize ve milletimize karşı vazifelerimizi daha içten ve şuurla yaptığımız sevinçli günlerdir.
Kurban bayramda, başta ana ve baba olmak üzere büyüklerin elleri öpülür, akraba ve komşular ziyaret edilir. Dargınlar barışır, uzaklar yakınlaşır. Kurban, pek çok dini, ruhu ve sosyal boyutları olan bir ibadettir. Kurban, yüce Allah’ın rahmetine yaklaşmak için O’nun uğrunda fedakarlıkta bulunmak rızasını kazanmak amacıyla, ibadet niyeti ile kesilen özel hayvandır. Hanefi mezhebine göre, Kurban Bayramı’nda kurban kesmek, hür, mukim (yolcu olmayan) ve zengin olan her müslümana vaciptir. Kurban ibadeti, Hak yolunda fedakarlığın bir nişanıdır. Kurban, bayram namazın kılınmasından başlayıp, Kurban bayramının ilk üç günlerinde kesilir. Bayram namazı kılınmayan yerlerde, sabah namazından itibaren kesilir. Kurban bayramın 1’ci günü kesilmesi daha faziletli kabul edilmiştir. Kesimin gündüz yapılması tavsiye edilmektedir. Kurban kesmeyen fukara mü’minlere et ikram edilir.
Kurban etinin üç çeşit parçaya bölünür:
„
Onlardan yiyin ve eli dar olana ve yoksula yedirin
“ (Hac 28)
„
Etinden yiyin ve ondan dilenen, dilenmeyen yoksullara yedirin
“ (Hac 36)
Kurban sahibinin kurban etinden hem yemesi, ikram etmesi, hem de fakirlere dağıtması esastır. Bunun ölçü ve şeklini her müslüman, kendi konum ve imkanını, başkalarının durum ve imkanını ayrı ayrı gözden geçirerek bizzat belirlemeli ve bu konuda ibadet anlayışıyla hareket etmelidir. Müslüman olan komşulara kurban etinden hediye etmek caiz olduğu gibi, müslüman olmayan komşulara caizdir. Kurban, sırf Allah rızasını kazanmak için kesildiğinden kurbanın etinin ve diğer parçalarının satılması veya benzeri şekilde caiz değildir.
Kurban etinin, kesiminin yapıldığı bölgede dağıtılması teşvik edilirse de daha fazla ihtiyaç sahiplerinin bulunması halinde, başka yerleşim birimlerine de gönderilebilir. Kurban edilecek hayvanın, sağlıklı, düzgün, azaları tamam ve beşili olması, hem ibadet açısından, hem de sağlık bakımından önem arz eder. Bu nedenle, kötürüm derecesinde hasta, zayıf ve düşkün, bir veya iki gözü kör, boynuzları kırık, dili, kuyruğu, kulakları ve memesi kesik, dişlerinin tamamı ve çoğu dökük hayvanlar kurban olmazlar.
İslami hükümlere göre kurbanlık etinin yenebilmesi için, o hayvanın nefes ve yemek borularıyla, bunların yanlarında bulunan iki damarın kesilmesi gerekir. Kesim yaparken besmele çekmek şarttır. Allah’ın isimlerimden herhangi birini anmak da yeterlidir. Zira Kur’an’da, kurbanlıklar kesilirken özerlerine Allah’ın adını anılması emredilmektedir. En’am süresinde, 121 ayette: „Üzerlerine Allah’ın adının anılmadığu hayvanların etlerinden yemeyim“ buyurmuştur. Ayrıca, kurban kesilirken hayvana eziyet vermemeye dikkat etmeli, özellikle bıçaklar keskin olmalıdır. Kesim aletini hayvanın yanında bilememelidir. Hayvanı kesim yerine sürükleyerek götürmemelidir. Derisi yüzülmeden, başın gövdeden ayrılması mekruh görülmüştür. Mümkünse hayvan kesimlerini, özel kesim yerlerinde yapmalıdır. Bu mümkün değilse kanların ve atıkların çevreye saçılmasını çnleyecek tedbirler alınmalıdır.
Kurban kesimden olumsuz etkilenmemeleri için çocuklar kesim yerinden uzak tutulmalıdır. Hayvan kesecek kimsenin ve temyiz güvcüne sahip, Müslüman veya Ehl-I kitap olması gerekir. Hayvamnı kesenin ergenlik çağına gelmiş olması şart değildir. Yaptığını ve söylediğini bilen (yani mümeyyiz olan) çocuğun kestiği helaldır. Hayvanı kadın da kesebilir. Kesimde gelişen teknolojiden istifade edilmeli, temizliğe ve ekolojik dengenin korunmasına özen gösterilmelidir.
Yüce Rabbimizin sevinelim, sevindirelim diye bize lütfetliği bayramların ruhuna uygun şekilde davranmalıyız. Elbiselerimiz diğer günlere nisbeten daha güzel olmalıdır. Halimiz, tavrımız, inasanlara karşı davranışımız, ev halkımıza olan ilgimiz bayramın idraki içinde olduğumuzu göstermelidir. Zira Bayram, Cenab-ı Hakk’ın bize bir ikramıdır. Öyle ise, bu müstesua günün gereklerini yerine getirdiğimizi ortaya kıymalıyız. Herkese karşı cömert olmalıyız, maddi imkanlarımızı elverdiği ölçüde çocukları, yoksulları sevindirmeliyiz. Bayram aynı zamanda küslerin, dargınların barışması; akrabaların olanlar, af dilemeye gelenlerini bu mübarek gününde bağışlamalıdır.
Herkes birbirini ziyaret eder, hediye alışverişinde bulunur, mezarlıklar ziyaret edilir, bereket ve bağış niyazı için eller dualara açılır. Böylece bayramlar, İslam kardeşliğinin yenilmesine, şuurlanmaya birlik ve beraberlik artmasına, sevinç ve kederlerin paylaşarak milletçe el-ele, gönül-gönüle, dirlik ve düzenliğin devam etmesine sebep olurlar.
Derleyen: Prof. univ. dr. İbram Nuredin
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Kurban Bayramın üçüncü günü R.D.T.B. kültür komisyonu iki kitabının tanıtım törenine davet etti. başta sayın Ahmet Erdem, T.C. Köstence Başkonsolosu, din ateşesi konuştu.
Sayın Konsolos muşavirim, değerli Birlik temsilcileri, çok kıymetli katılımcılar. Öncelile, hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bayramınız mübarek olsun!
Konu kitap tanıtımı üzerine konuşulacak, söylenecek çok şey var çünkü kitap bir hazinedir; yüce Allah’ın en kıymetli varlığı olan insanlara insanlığı öğrenten en kıymetli hazine kitaptır.
Önümüzde iki kitap var: biri İncinur hanımın hazırladığı „Türk Atasözleri ve onların yorumları“, diğeri Gülten hanımın „En seçkin ilahiler, dualar ve kasideler“ tabi bu iki kitaba baktım inceledim.
İncinur hanımın hazırladığı kitap Atasözleri. Tabi Atasözleri Türkçe olduğu için hepsinide bir hamlede okudum. Açıklamaları Romence olduğu için tabi ki mahiyet hakkında fazla malumatım yok. Ancak her şeyden önce şunu söylemek istiyorum: kitap bir emek işidir, göz nurudur. Bundan dolayı İncinur hanımı tebrik ediyorum. Türk dünyasına, Dobruca’ya, sizlere bir eser kazandırmış. Efendim, genç yaşta bir insanın hayatında yapabileceği en güzel hizmetlerden, çalışmalaredan biri, kitap yazmaktır. Çünkü insanlar ölür, kitaplar kalır. Bunlar en güzel hatıralar; yeter ki, içindeki bilgiler güzel ve doğru olsun; okuyan insanlara birşeyler versin ve öğrensin en güzel şeydşr kitap. Hiçbir zaman, kitapların değeri parayla ölçülmez. Onlar bir emeğin, bir gayretin, bir bilgi birikimi sonucudur. Bundan dolayı kendilerini tebrik ediyorum. Tabi sizler okuyacaksınız, anlayacaksınız, Romence açıklamalarını da en güzel değerlendirmeği de sizler yapacaksınız, diyorum.
Gülten hanımın hazırladığı „En seçkin ilahiler, dualar ve kasideler“ gelince, direk bizim alanımıza giriliyor. Çünkü kasideler mevlitlerde dinliyoruz, aşağı yukarı hepsi ezberimizde olan şeyler. Çünkü çocuk yaşımızdan beri, dinlediğimiz kasideler; namaz dualar var içinde, çok güzel, efendim, özenler emek sarfederek Gülten hanım hazırlamış bu kitabı. Ben huzurunuzda Gülten hanımı da tebrik ediyorum, bir güzel çalışmalarından dolayı, yine sizlere bütün Türk dünyasına böyle güzel bir eser kazandırdıklarından dolayı kendilerini tebrik ediyor, takdir ediyorum. Tabi bu ilk yazılan bir kitap değil, böyle kitaplar vardır, farklı ilahiler vardır, daha kalın kitaplar vardır. Bunların mukayesesini yapmıyoruz, gerek te duymuyorum; önem de olan Gülten hanımın faaliyetlerini takip ediyoruz. Bir ara espiri yaptım. „Falancanın heykelini dikeceklermiş burada. Gülten hanımın asıl heykelini dikilmesi lazım dedim“. Soruyoruz:
- Gülten hanım nerede?
- Ankara’da. Soruyoruz:
- Nerede?
- Braşov’da, Sighişoara’da. Biz telefonla kendisine ulaşamıyoruz. Bu kadar koşuşturmacanın faaliyetin arasında yine zaman bulmuş, böyle bir kitap yazmış, kendilerine tebrik ediyoruz, bundan sonraki çalışmalarında da başarılar diliyoruz.
Sayın Başkonsolosluğun Din Ateşesinin ardından sıra sayın Müfit Saruhan, Kemal atatürk koleji Din Profesörü söz alarak şunları söyledi.
Sayın T.C. Başkonsolosluğu muşavirim, saygı değer hanım efendiler, bey efendiler.
Öncelikle, yıllardır kitaplarda okuduğumuz, televizyon’da izlemiş olduğunuz sizlerde bir daha anlam kazanan bu topraklarda olmak, benim için sonsuz bir heyecan kaynağı ve ömrüm boyunca unutmayacağım bir ayrıcalık, bir kıvanç kaynağı olacaktır, sizleri tanımak ve sizlerle birlikte olmak.
Ben, Türkiye’den, Ankara’dan insanlığın ve Türklüğün yüce önderi Atatürk’ün başkenti Ankara’dan geliyorum. Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi’nde görev yapmaktayım, branşım İslam felsefesi. Bu kitapları, sayın hanımefendi Gülten hanım bana takdim ettiği zaman, iki gündür elimde, onları incelemekteyim ve değerlendirmelerimi size arzetmek ve sizlere paylaşmak istiyorum.
Ve bu vesileyle içinde bulunmuş olduğumuz Kurban Bayramınızı da kutluyorum, çünkü bizim dinimiz sevgi ve hoşgörü bir dindir.
Kurban kelimesinin etimolojisine baktığımız zaman Kurban kelimesi etimolojik olarak: yakınlaşma, akraba anlamında bir kelimedir. Eğer, biz birbirimizi yeterince sevmezsek, eğer birbirimizle yeterince kaynaşmazsak, inancımızında, dinimizinde bir değeri olmaz. Buradan hareketi bu kitapların katkısı için temel atıp oluşturmak istiyorum.
Müslüman dininde, ben bu dini araştırmacısı olarak şunu görmekteyim: hepimiz günlük şükrettiğimizde hepinizin bilmiş olduğu, kullanmış olduğu bir kelime vardır: Bismillahi Rahmanirrahim.
Bu kitapların yayınlamakta olan bu kitapların katkısı bu açıdan çok önemlidir. Neden Bismillahi Rahmanirrahim? Gençlerimiz bunu sadece ezberleyip okumakla kalıyorlar, halbuki biz gençlerimize şunu anlabtabilsek ki Rahman ve Rahim ne demek? Sonsuz seven, sonsuz bağışlayan sonsuz şevkat sahibi, merhamet sahibi bir Tanrı. Müslüman kelimesi etimolojik olarak nitelendirip çevirecek olursak nitelendirip çevirecek olursak tam karşılığı barışçı demek.
Ve müslümanlar birbirlerinizle karşılaştığınız zaman Selam alleyküm! yani barış üzerine olsun diyoruz. Sayın İncinur Rustem hanımın kitabını incelediğim zaman hem ruhen, hem aklen sonsuz bir sevgi ve huzur içinde kendimi buldum. Çünkü incelediğim zaman gördüm ki, bu hanımefendi, kıymetli hanımefendi, bu çalışmasında hem din bilime katkıda bulunmaktadır, hem teolojiye katkıda bulunmaktadır çünkü bugün Romanya’da biliyorsunuz Türkçe’yi iyi bilenler Romence’yi iyi bilmemektedir, Romence’yi iyi bilenler Türkçe’yi iyi bilmemektedir. Fakat burada baktığımız zaman Allahı, günah, Azrail oruç, din, zekat, ecel, cehennem, derviş, meslek, haram, helal, bu hanımefendi, kıymetli hanımefendi dini terminolojiyi okutmaktadır. Hem Türkçe açısından sıkıntı çekenler için hem de Romence açısından sıkıntı çekenler için bir terminolojiyi temeli oturtmaktadır. Bu kıymetli Hanımefendi çalışması bir bilim açısından da çok önemli. Yere baktığımız zaman kültür kelime katkısı çok önemli çünkü ele almış olduğumuz Atasözlerinde bir açıdan da siz bize Türklerin atasözleri deyimleri ki hayata bakışlarını, hayat yorumlaştığını görmekteyiz. Allah gümüş kapıyı kaparsa, altın kapıyı açar, bir ümit felsefesi, Allah’tan ümit kesilmez, ele almış olduğı deyimlerde, atasözlerinde İncinur hanımefendi demek ki bizlere müslümanen bir Türk’ün hayata bakışını, hayat anlamlandırışını ve hayatı değerlendirişini bizi bu atasözleriyle, deyimleriyle ortaya koymaktadır. Din bilime katkısı var , etik bilime katkısı var, psikoloji ve psikiyatri bilime katkısı var. Eminim bu atasözleri başbaşa kaldığımız zaman, canımız sıkıldığı zaman, okuduğumuz zaman kim bilir hangi ruhsal sorunuz için bir cevap alacaktır; bir cevap taşımın bireyin de olmaktadır. Kendisine, büyük bir heyecanla tebrik ediyorum, çalışmasından dolayı ve yeni çalışmalar için de bir öncü olmak durumundadır bu kıymetli çalışmasıyla ve bu çalışmasıyla Romanya’daki Türk çocuklarına, Türk gençliğine hem dini daha iyi tanıyabilmesi için hem kültürünü daha iyi tanıyabilmesi için bir bakış açısı bir felsefe kazandırdığı için kendisini yürekten kutluyorum öncelikle onu alkışlayalım hep beraber.
Subihan Yomer / Devamı gelecek.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
New York’taki kritik Kıbrıs görüşmesi bugün. BM Genel Sekreteri Annan, Denktaş ile Papadopulos’u biraraya getirecek.
Bugünkü kritik görüşme için New York’ta bulunan KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş ve Başbakan Mehmet Ali Talat tam bir sessizlik içinde. BM Genel Sekreteri Annan, anlaşmanın 1 Mayıs’a yetişmesi için büyük çaba harcarken Denktaş, ‘‘Biz ne takvimler gördük’’ dedi. BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Kıbrıs sorununu 1 Mayıs’a kadar çözüme kavuşturmak için görüşmeleri yeniden başlatma kararının ardından, gözler bugün New York’ta yapılacak görüşmeye çevrildi. Görüşmenin çerçevesi ise ancak dün sabah, Annan’ın İngiliz daimi temsilci ile görüşmesinden sonra netleşti. Anlaşmanın, Kıbrıs Rum kesiminin Avrupa Birliği’ne tam üyeliğinin gerçekleşeceği 1 Mayıs’a yetişmesi için, taraflara artık müzakere zamanının kalmadığı, New York’ta BM çevrelerindeki beklentinin bu yönde olduğu iyice ortaya çıktı. Ancak, New York’a gelen Kıbrıs Türk ve Rum heyetlerinin tutumları bu beklentiye pek uymuyor.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, pazar günü New York’a gelirken uçakta, eski toplantılara atıfta bulunarak, ‘‘Biz ne takvimler’’ gördük dedi. Bugünkü toplantıyla doğrudan ilgili olmasa da bu açıklama, buradaki atmosferi yansıtıyor.
Annan, gönderdiği davet mektubunda, „Davetimi kabul ettiğiniz takdirde bunu, güvence verdiğiniz şeklinde algılayacağım“ demiş olsa da, Kıbrıs Rum ve Türk heyetlerinde, bu gelişin ‘güvence’ biçimin-de yorumlanamayacağı havası hakim.
AKP hükümetinin, Annan’ın görüşmelere başlamak için sade bir çağrıdan öteye gitmeyeceği düşüncesinde olduğunu söyleyen bir kaynak, bu kadar sert koşullarla karşılaşmanın hükümeti, geri adım atmaya mecbur ettiğini ileri sürdü. Denktaş’ın rahatlığının da hükümetin ‘inisiyatifi’ ona bırakmasından kaynaklandığı ileri sürüldü.
Taraflar, Annan’ın davetine yazılı yanıt vermediler. Böylece New York’a gelmenin bir güvence olarak algılanmaması gerektiği söyleniyor. "Buraya her şeyi kabul etmek için gelmedik" deniyor. Annan’ın davet mektubunda önlerine koyduğu anlaşma takvimine, referanduma ve anlaşma sağlanamayan bölümlerin kendisi tarafından doldurulması önerilerine itiraz gerekçelerini anlatmanın New York’a gelişin esas nedeni olduğu söyleniyor.
Annan’ın mektubundan sonra Ankara ve Lefkoşa’daki zirve toplantılarında, görüşmeye kadar kamuoyuna hiçbir açıklama yapmama kararı alındığı açıklandı. Gazetecilerin tüm soruları, "Konuşmama kararı aldık" gerekçesiyle yanıtsız bırakıldı.
KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat, "sessizlik yemini"ne uyarken, Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’a sitem etti. Dün Türkevi’nde Türkiye’nin BM Daimi Temsilcisi Ümit Pamir ve diğer yetkililerle değerlendirme toplantısı yapan Denktaş, gazetecilere, "Genel Sekreter, bizimle temas etmemiştir. Bizi niçin saf dışı bıraktığını bilmiyorum, ama bırakmıştır. Dolayısıyla bizim de söyleyeceğimiz çok şeyimiz var" dedi. Denktaş, Annan’ın yarın müzakere ihtimali olup olmayacağını tesbit edeceğini de sözlerine ekledi.
Talat da, görüşme programına ilişkin herhangi bir şey olmadığını belirtti. KKTC heyetinde, Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş ve Cumhurbaşkanı danışmanı Mümtaz Soysal da bulunuyor.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Annan, Kıbrıs’ta tarafların anlaşması halinde “planda değişiklik mümkün” dedi.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, dün Güvenlik Konseyi’ne Kıbrıs ve Irak konularında ayrıntılı brifing verdikten sonra, Kıbrıs müzakerelerinde plan üzerinde değişiklik konusunda esnek davranma sinyali verdi. Annan gazetecilerin sorularını yanıtlarken, "Plan üzerinde yapılacak değişiklikler konusunda taraflar karşılıklı anlaştığı takdirde, bunları şüphesiz kabul ederiz" dedi. Annan, dün Ada’daki iki topluma da "liderlere baskı yapın' çağrısında bulundu. Annan, "Önünüzde tarihi bir fırsat var. Anlaşmayı kabul etmekle ülkenizi birleştirip büyük ekonomik ve sosyal yararlara kavuşacaksınız. Akdeniz bölgesinde siyasi gerginliğe son vermiş olacaksınız" dedi.
Hürriyet’in sorularını yanıtlayana Genel Sekreter Annan, "Kıbrıs halkına ülkelerini birleştirmeleri için tarihi bir fırsata sahip olduklarını söylemek isterim. Bu fırsatı kaçırmamak için liderlerine baskı yapacaklarını umuyorum. Bu plan aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girişi için kolaylık sağlayacaktır" diye konuştu.
ABD Dışişleri Sözcüsü Boucher da, tarafların davete uymasından Bush yönetiminin memnun olduğunu vurguladı.
New York’taki Kıbrıs görüşmelerine saatler kala, Rum Lideri Tasos Papadopulos ve Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis, Annan’ın müzakere takvimine yeşil ışık yakmadılar.
Papadopulos, Atina’da dün sabah, Simitis’le son görüşmeyi yaptıktan sonra, hiçbir güvence vermeden New York’a uçtu. 1.5 saat süren görüşmenin ardından ilk açıklamayı, Simitis yaptı. Simitis, Genel Sekreter’in ültimatom niteliğindeki mektubunda yer alan hiçbir koşula değinmedi. Ne uzlaşmazlık halinde, Annan’ın boşlukları doldurma yetkisini ne de 21 Nisan olarak bildirdiği referandum tarihini kabul ettiklerini açıkladı. Simitis sadece, "Zaman çok kısa olmasına rağmen, plan temelinde müzakerelere hazırız" dedi. Simitis, 1 Mayıs 2004’te Kıbrıs’ın birleşerek AB’ye girmesini sağlamak için, BM Genel Sekreteri’nin yaptığı girişimi memnuniyetle karşıladıklarını söyledi. Papadopulos da, sadece Genel Sekreter’in, BM kararları doğrultusunda yaptığı müzakere çağrılarına daima hazır olduklarını belirtti. "Bu kez de müzakerelere gidiyoruz. Çözüm bulmak için müzakerelere hazırız" diyen Papadopulos, Kıbrıs’ın AB üyeliği için de Yunanistan’a teşekkür etti.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Yapilan bir araştirma, kişinin psikolojik durumunun giysi rengini seçmede etkili oldugunu ortaya koydu. En çok tercih edilen renkler arasinda ilk sirayi "mavi" renk aldi.
Mesleki Egitim Fakültesi Moda Tasarimi Egitimi Bölümü ögretim elemanlarindan Dr. şule Çivitci ve Prof. Fatma Eray, yarisi kadin olmak üzere 100 kişiyle "Giyside kullanilan renklerin insan üzerindeki psikolojik etkileri" konulu bir araştirma gerçekleştirdi.
Çalişmada, en çok tercih edilen renkler arasinda ilk sirayi, rahatlatici ve huzur verici özelligi bulunan "mavi" renk aldi. Bunu aktif, girişken, önderlik ve güçlülük özelliklerine sahip "kirmizi" takip etti.
Araştiaya katilanlarin çogunlugu, giyside renk olgusunun kendilerine dogayi hatirlattigini ifade ederken, renk uyumuna her zaman dikkat ettiklerini belirtti.
Giysi alirken daha çok tarzlarina dikkat ettiklerini söyleyen katilimcilarin yüzde 53'ü, renk seçimlerinde kişiliklerinin ön plana çiktigini kaydetti.
Araştirmaya katilanlarin yüzde 57’si psikolojik durumlarinin giysi seçiminde "her zaman", yüzde 30’u da "bazen etkili" oldugunu dile getirdi. Çalişma ayni zamanda, insanlarin giysilerinde kullandiklari rengin de psikolojileri üzerinde genellikle etkili oldugunu ortaya koydu.
Araştirmayi yorumlayan Dr. şule Çivitci, renklerin, insanlarin algi alani sinirlari içinde bulunan ve her an birlikte yaşanilan ama etkilerinin farkina varilmayan güçler olduguna işaret etti.
Insanlarin içinde bulundugu durumu, seçtigi renklerin açiga çikardigini kaydeden Dr. Çivitci, "Her rengin insanlar üzerinde degişik psikolojik etkileri vardir. Giyside kullanilan renklerin insan psikolojisini etkiledigi ve insan psikolojisinin de giysi renk seçiinde etkili oldugu bir gerçektir" dedi.
Insanlarin kişilik yapisi, geçirdigi çocukluk dönemi, aldigi egitim, yaşam biçimi, içinde bulundugu toplum ve ekonomik düzeyin renk tercihlerini etkiledigini dile getiren Dr. şule Çivitci, özellikle giysi tasariminda renk seçimi ve kullanimi konusuna önem verilmesi gerektigini sözlerine ekledi.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Dobrogea este ţinutul cu cele mai fascinante forme şi culori, cu amurguri inegalabile etalate deasupra cetăţilor getice, romane sau bizantine, un amestec al civilizaţiilor într-o sinteză unică, în care trăsăturile culturale europene şi occidentale convieţuiesc cu cele balcanice şi orientale.
Aici este locul în care religiile se întâlnesc, convieţuiesc, fără a genera conflicte, în care geamia dialoghează firesc cu biserica creştină (ortodoxă, catolică, protestantă, de rit vechi sau nou) în teritoriul aceluiaşi sat sub oblăduirea aceluiaşi Dumnezeu Unic, purtând nume diferite. Dobrogea este un loc aparte, ce pare să fi germinat, de la început, buna înţelegere între oameni împăcând diferenţele într-un mod de convieţuire demn de urmat.
Satele Dobrogei nu au fost niciodată comunităţi închise, ci au constituit forme de viaţă socială care s-a desfăşurat într-un mediu cultural caracterizat de colaborarea între populaţii eterogene, cu origini în diverse regiuni ale Europei dar şi ale Asiei.
Procesul de etnogeneză al turcilor dobrogeni a avut un caracter eterogen şi complex în acelaşi timp. Sinteza elementului turc s-a desfăşurat eşalonată pe mai multe faze, fiecare etapă totalizând o seamă de trăsături specifice.
Istoricul turc Osman Turan, referindu-se la acest proces, afirmă că turcii diferă ca tipuri între ei, “fiind buneţi la sud, blonzi la nord, mongoloizi la est şi indo-europeni la vest”. În Dobrogea se poate identifica tipul brunet, cât şi cel blond, mongoloid şi indo-european.
Turcii dobrogeni care descind din marea familie a popoarelor turce s-au amestecat şi cu alte popoare care trăiesc incă din cele mai vechi timpuri pe aceste meleaguri. Avem în vedere populaţia albaneză, grecească, slavă. Amestecul la care ne referim s-a făcut prin islamizarea acestora din urmă. Evliya Celebi menţionează în însemnările sale o populaţie turcă numită “citaki”, rezultată din căsătorii între turci şi valahi. Citakii vorbeau un dialect aparte, folosind multe cuvinte pe care călătorul turc nu le putea înţelege. În afară de aceasta, ocupaţiile lor principale erau cultivarea pământului şi creşterea vitelor.
După războiul Crimeei (1853 – 1856), din iniţiativa partizanilor curentului Tanzimat (reforme) din Imperiul Otoman, şi Dobrogea a cunoscut un nou avânt din punct de vedere economic şi cultural. Măsurile stabilite de către reprezentanţii Tanzimatului cuprindeau multiple şi diverse domenii. Printre cele mai importante din măsurile amintite se află reforma agrară (1858). La 8-11-1864, conform reformei mentionate se înfiinţează în cadrul Tuna Vilayeti (Vilazetul Dunării) songeacul (districtul) Tulcea cu reşedinţa în oraşul cu acelaşi nume. Districtul Tulcea era subâmpărţit în următoarele Kazale (plăşi): Babadag cu reşedinţaîn oraşul Babadag, Hârşova cu reşedinţa la Hârşova, Kostenge cu reşedinţa la Constanţa, Măcin cu reşedinţa la Măcin, Mankalya cu reşedinţa în oraşul Mangalia, Mecidia, reşedinţa fiind oraşul cu acelaşi nume, Sunne (Sulina), cu reşedinţa în acest oraş, Tulcea, Isaccea, Eski Kili (Vechea Kilie), Mahmudia cu reşedinţe in localităţile purtând acelaşi nume.
Viaţa economică şi culturală a populaţiei turce se oglindeşte cu fidelitate în cele 10 Salname (Anuare) editate în oraşul de reşedinţă al vilayetului Dunării Rusciuk (Ruse) de astăzi, între anii 1868 şi 1877.
Potrivit izvoarelor documentare menţionate mai sus, în districtul Tulcea care cuprindea teritoriul judeţelor Tulcea si Constanţa de astazi, în perioada amintită, existau 196 de moschei în cele 144 de oraşe, târguri şi sate ale districtului. În anul 1872 în districtul Tulcea funcţionau 12 medrese (seminarii), 8 gimnazii şi 56 de şcoli primare. Exista o reţea sanitară bine pusă la punct.
Între 1 / 13 iunie şi 1 / 13 iulie 1878 au avut loc lucrările Congresului de la Berlin, pregătite de cancelarul Otto von Bismarck, cu participarea celor 7 puteri europene. În cadrul lucrărilor se recunoaşte pe plan internaţional independenţa României şi i se acordă Dobrogea cu Delta Dunării.
Adrian Nastasia
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Kamerî takvime göre Hicret’in 1425. yıl dönümüdür. Bu vesile ile Hicret’ten ve bunun Islâm tarihindeki öneminden kısaca söz etmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, Peygamber Efendimiz Mekke’de doğdu ve kendisine peygamberlik görevi burada verildi. Peygamberimiz, Yüce Allah’ın “önce en yakın akrabanı uyar” emri gereğince, önce yakınlarından başlamak üzere insanları Islâm’a dâvet etti. O’nun bu dâvetine uyanların sayısı günden güne arttı. Mekke müşrikleri ise, bunu engellemeye çalıştılar. Müslümanlara zulmederek, akıl almaz işkencelerde bulundular. Kendilerince Peygamberimize tâbi olanları vazgeçirmek istediler.
Bu duruma çok üzülen ve göç etmeyi düşünen bazı müslümanlara, Peygamberimiz Habeşistan’a gitmelerini tavsiye etti. Bu arada Hac dolayısıyla Mekke’ye gelmiş olan Medineli bir topluluğun Islam’ı kabul etmesinden sonra Peygamberimiz, ashâbından bazılarının da Medine’ye göç etmelerine izin verdi. Böylelikle Islâmiyet Mekke’nin dışına yayılmaya başladı. Bu gelişmeler, Kureyş’in ileri gelenlerini telaşa düşürdü. Durumu görüşüp yeni engelleme planları yapmak üzere, “Daru-n Nedve” denilen yerde toplandılar. Kendilerini dünya ve ahirette mutluluğa kavuşturacak olan hak yolunu göstermekten başka hiç bir şey düşünmeyen Allah’ın elçisini, birlikte öldürmeye karar verdiler. Onların bu gizli planını Yüce Allah, Peygamberimize bildirerek Medine’ye hicret etmesine izin verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.), en yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir’le birlikte geceleyin Mekke’den çıkıp, Sevr dağındaki mağarada bir süre korundu. Sonra, Medine-i Münevvere’ye doğru yola çıktı. Yol üzerindeki Kuba köyünde birkaç gün konaklayıp bir mescit inşa ettikten sonra Medine-i Münevvere’ye hareket etti. Yolda büyük bir halk topluluğu, O’nu coşkun sevgilerle karşılayıp bağrına bastı. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu hicreti, tarihteki diğer göçlerden çok farklı bir anlam taşımaktadır. Çünkü diğer göçlerin, çoğunlukla iklim şartları, geçim sıkıntısı veya savaş gibi sebeplerden ileri geldiği görülmektedir. Burada ise, Islam’a karşı duran, onun nurunu söndürme ve ona gönül verenleri yok etme çabası içerisinde olanlardan uzaklaşma ve Islâm’ın emirlerini rahatça yerine getirebilme amacı vardır. Nitekim Hicretin bu ulvî manasını ilk Müslümanlardan Hz. Cafer’in, Habeş Kralı huzurunda söylediği şu sözler, net bir şekilde ortaya koymaktadır:
“Ey hükümdar! Biz cehalet içerisinde yaşayan bir toplum idik. Putlara tapıyor, ölmüş hayvanların etini yiyorduk. Zina yapıyorduk. Akrabalarımızla ilgimizi kesiyor, komşularımızla iyi geçinmiyorduk. Kuvvetli olanlarımız, zayıf olanlarımızı eziyordu. Biz bu halde iken yüce Allah bize acıdı. Bizden öncekilerde olduğu gibi bize de içimizden, soylu, asil, doğru, güvenilir, şeref ve namus ehli olduğunu bildiğimiz birisini peygamber olarak gönderdi. O bizi, yalnız Allah’a ibadet etmeye, atalarımızın taptıkları putları terk etmeye çağırdı. Bize doğru söylemeyi, emanete riayet etmeyi, komşularımızla güzel geçinmeyi, haramdan, adam öldürmekten sakınmayı ögütledi. Bizi, yalandan, yetim malı yemekten ve namuslu kadınlara iftira etmekten sakındırdı. Yalnız bir olan Allah’a ibadet edip, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamayı, namaz kılmayı, oruç tutmayı emretti. Haram dediğini haram bildik, helâl dediğini helâl bildik. Bundan dolayı halkımızın bir kesimi bize düşman oldu, bize türlü türlü işkenceler yapmaya kalktılar. Biz de onlardan kaçarak ülkenize sığındık.”Bu konuşmada, bir yönüyle hicret sebepleri açıklanırken, diğer yönü ile de Islâm’ın insanlığa neler getirdiği ifade edilmekte, her yönüyle bozulmuş ve tüm değer ölçülerini yitirmiş bir toplumu nasıl tekrar hayata kavuşturduğu anlatılmaktadır. Işte sevgili kardeşlerim kısaca hicret olayı budur. Ilk Müslümanlar bu olaya fazlasıyla önem verdikleri ve diğer olaylardan daha çok anılmaya değer buldukları için, Hz. Ömer’in halifeliği zamanında onu tarih başlangıcı kabul etmişlerdir.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Topluma bırakacağımız en güzel miras, arkamızdan içtenlikle dua edecek tek varlık, aile bahçemizin gülleri durumundaki çocuklarımızdır. Hiç bir ana baba bu güllerin solmasını istemez. Zira çocuklarımızı çok severiz. Bu bakımdan onların iyi olmalarını isteriz. Başarısız olmalarını hiçbir zaman istemeyiz. Kur’an-ı Kerim’ de Allahu Teala: “Ey Iman edenler nefsinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan Allah’ın ateşinden koruyun” buyurmaktadır. Bu ayetteki Allah’ ın ateşinden korunmak, O’ nun emirlerini, yerine getirmek ve yasaklarından sakınmakla olur. O halde ana-babaların çocuklarına karşı ilk görevi onların iyi şekilde eğitimlerini sağlamak, hayata hazırlamak ve sorumluluk bilinci içinde onlara davranışlarıyla güzel örnek olmaktır. Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), Islam dinini tebliği etmiş ve dinimizin emirlerini bizzat uygulayarak bizlere örnek olmuştur. Bir hadislerinde “Ben güzel ahlakı tamamlamak ve öğretmek için gönderildim” buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim’ de de “Andolsun ki, Rasulüllah sizin için Allah’ a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.” buyurulmuştur. Başkalarına örnek olmak sözden ziyade davranışlarla olur. Yapmadığımız, yaşamadığımız konularda başkalarına, özellikle yavrularımıza nasihat etmek yeterli değildir. Nitekim Cenab-ı Hak: “Ey Iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında büyük bir nefretle karşılanır” buyurmaktadır. Bu nedenle çocuklarımıza güzel örnek olmak için sözümüz ve davranışlarımız bir bütünlük arz etmelidir. Helal haram tanımayan bir ana-babanın çocuklarına yalanın, rüşvetin, içki ve kumarın kötülüğünden söz etmeye hakkı olur mu? Olsa da etkisi bulunur mu? Aile bahçemizin gülleri olan çocuklarımızı, zamanın soldurmaması için; onları dinî ve millî konularda bilgilendirmeliyiz. Çocuklarımıza nasihat ederken uygun bir ortam hazırlamalıyız ve onların kabul edebileceği bir üslup kullanmalıyız. Doğruları kırmadan, incitmeden öğretmeliyiz. Atalarımız, konuşmaya başladığı andan itibaren çocuklarına doğruyu öğretiyor, dinî ve millî duygularını güçlendirici telkinlerde bulunuyorlardı. Onları, yapması veya yapmaması gereken konularda yumuşak ve tatlı sözlerle bilgilendiriyorlardı. Kendileri de söylediklerine uygun davranıyorlardı. Çocuklarımızı vatan ve milletimize faydalı olacak şekilde eğitmeliyiz, unutmayalım ki, çocukların ilk eğitildiği yer aile yuvasıdır. Bu yuvanın öğretmeni de anne ve babadır. Ana-babalar olarak çocuklarımıza daima sevgi ile yaklaşarak doğruları anlatmalıyız. Çocuklarımızı en iyi şekilde yetiştirip; her konuda onlara iyi örnek olmalıyız.
Hazırlayan: Firdevs Veli
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
„Göklerin ve yerin yarattığı günden beri, muhakkak Allah’ ın Kitabına, Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram hürmetli aylardır“ (Tevbe süresi, Ayet:36)
Cenabı Hakka sonsuz Hamdü senalar olsun yeni bir Hicri yıla sıhhat ve afiyet içersinde girmiş olduk. Yeni bir sene, yeni bir başlangıç, yeni bir heyecan demektir. Bütün müslümanların birbirinin yeni hicri senelerini tebrik etmeleri güzel bir davranıştır. İbadet takviminin başlangıcı olması sebebiyle, Allah’ a kulluğumuz ve manevi vazifelerimize taze bir heyecanla yeniden sarılmalıyız.
Peygamberimiz (s.a.v)’ in Medine-i Münevvereye hicretinden sonra İslamiyet çok büyük gelişme göstermiş, bu nurlu şehirden yayılan İslam nuru bütün cihanı aydınlatmıştı. Bu bakımdan Hicret hadisesi İslam tarihinde dönüm noktası olmuştu. Efendimiz (s.a.v)’ in irtihalinden sonraki dönemlerde müslümanlar kendilerine yeni bir takvim başlangıcı aradılar.
Hz. Ömer (R.A) zamanında toplanan İslam Şurası, İslam tarihindeki büyük ehemmiyetine Hz. Ali’ nin teklifini kabul ederek hicret yılını başlangıç olarak kabul etti. Ay olarak da ilk İslam muhacirlerinin ve Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in de hicret ettiği ve kameri aylar içerisinde çok hususi bir yere sahip olan, Muharrem ayı kabul edildi.
Sene olarak ise Kameri ay yılı dediğimiz 354 gün esasına dayanan her sene 11 gün önce gelen yıl esası benimsendi. İbadet ve taatımızda da bu kameri yıl ve bununda ilgili aylar esastır. Kur’an-ı Kerimde ve Hadisi Şeriflerde hep bu aylardan bahsedilmektedir.
Bunun da bir çok hikmeti vardır. Her sene 11 gün önce geldiği için Hac, Oruç, Kurban vb. ibadetlerimiz zaman içerisinde her aya yayılmış her mevsimde bu ibadetleri yapmanın zevki yaşanmış oluyor. Tıpkı devamlı dönen dünyada her yerde ayrı vaktin yaşanması ve her an dünya üzerinde Ezan-ı Muhammedinin devamlı okunması, 5 vakit namazın kılınıp Allah’a secde edilmesi gibi.
Muharrem-i şerifin onuncu gününe ‘Aşüre’ denir ki aslı aşara olup aşure 10.cu demek olup muharremin 10cu günü demektir bu günde mahlukatın yaratılmasından itibaren çok büyük hadiseler zuhur etmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır:
O gün:Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:„ Kim ki Aşüre günü eliyle bir yetimin başını meshederse, (okşarsa) Cenab-ı Hak o yetimin başındaki sacının her teli için Cennete yüksek dereceler verir.“
Firdevs Veli
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Diyet yapmaya çok kararlısınız, ama her seferinde aynı şey oluyor ve siz diyet esnasında her zamankinden daha çok acıkıyorsunuz. Her şeyin bir çözümü olduğu gibi, açlık hissini yenmenin de bir formülü var.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Sağlıklı beslenmede elma, sanılandan daha faydalı olup, bağırsak kanserine yakalanma riskini de azaltıyor. Bu sebeple uzmanlar, her öğünden sonra elma yenmesini tavsiye ediyorlar.
Pek çok mineral ve vitamin içeren elmanın diğer faydaları şöyle sıralanıyor
Puding için gerekenler; 2 yemek kaşığı su, 2 çay kaşığı jelatin, 1 su bardağı krema, 7 yemek kaşığı toz şeker, 3/4 çay kaşığı vanilya esansı, 2 su bardağı küp küp kesilmiş tropikal meyve (kivi, muz, vs.), 2 su bardağı buttermilk. (buttermilk de gene bizde olmayan birşey. bunu yerine yogurt kullanabilir veya 1 yemek kaşığı sirke veya limon suyu+1 kaptan 1 yemek kaşığı eksik sütü karıştırıp, odada 10 dakika bekletip kendiniz hazırlayabilirsiniz.)
2 yemek kaşığı suyu küçük bir kaba dökün. üzerine jelatini serpin. 10 dak. bekletin. krema ve şekeri orta boy bir tavaya koyun. orta ateşte şeker eriyip karışım ısınana kadar karıştırarak pişirin. (kaynamasın). Ocaktan alın, jelatinli karışımla jelatin tamamen çözülene kadar karıştırın. oda sıcaklığında 45 dak. bekletin. yoğurdu (buttermilk) ve vanilyayı kremaya ekleyin. karışımı süzgeçten geçirin. 6 muhallebi kabina 3/4'ünü kaplayacak şekilde paylaştırın. buzdolabında 6 saat ya da 1 gün bekletin. ertesi gün keskin bir bıçagi pudinglerin kenarlarında gezdirin (gevsemeleri için). her birini teker teker 30-45 sn. boyunca 2cm derinliğindeki sıcak suda tutup hızla tabağa ters çevirerek koyun. Üzerlerini meyvelerle süsleyin.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Sevgiler Günü’nün baslangiç tarihi eski Roma Imparatorlugu zamanina uzaniyor. Eski Roma’da 14 Subat günü bütün Roma halki için önemli bir gündü. Çünkü bu günde Roma tanri ve tanriçalarinin kraliçesi olan Juno’ya duyulan saygidan ötürü tatil yapilirdi. Juno ayrica Roma halki tarafindan kadinlik ve evlilik tanriçasi olarak da biliniyordu. Bu günü takip eden 15 Subat gününde ise Lupercalia Bayrami basliyordu.
Bu bayram halkin genç nüfusu için büyük önem tasiyordu. Bunun nedeni ise yasantilari kesin kurallar ile sinirlandirilmis, bunun dogal sonucu olarak bir birliktelik yasama sansi olmayan bu gençler sadece bu bayram süresince bile olsa birbirlerinin partneri oluyorlardi. Hangi genç bayanin hangi genç erkek ile bir çift olusturacagi eski bir gelenek olan ve Lupercalia Bayrami’nin arife günü yapilan bir çekilis ile belli oluyordu. Romali genç kizlar isimlerini küçük kagit parçalarinin üzerine yazip bir kavanoza koyuyorlardi. Genç Romali erkkeler ise kavanozdan bu kagitlari çekerek üzerinde hangi kizin ismi yaziyorsa o kizla bayram eglenceleri boyunca beraber oluyorlardi. Bu birliktelikler birbirine asik olan çiftler için bayram süresinin disina tasip genellikle evlilikle sonlaniyordu.
Imparator 2. Claudius, Roma’yi kendi kati kurallari ile zalimce yöneten bir hükümdardi. Onun için en büyük problem ordusunda savasacak asker bulamamakti. Ona göre bu durumun tek sebebi Romali erkeklerin asklarini ve ailelerini birakmak istememeleriydi. Iste bu yüzden Roma’daki tüm nisan ve evlilikleri kaldirdi. Aziz Valentine de Claudius’un hükümdarligi zamaninda Roma’da yasayan bir papazdi. Kendisi gibi papaz olan Aziz Marius ile birlikte Claudius’un yasagina ragmen gizlice çiftleri evlendirmeye devam etti. Ancak imparator bu durumu bir süre sonra ögrendi. Aziz Valentine insanlari evlendirmeye devam ettigi için tutuklandi ve yaptiklarinin cezasi olarak sopa ile dövülerek öldürüldü. Milattan sonra 270 yilinin 14 Subati Hristiyan sehitligine gömüldü.
Ayni zamanlarda Roma’daki putperestler, subat ayi içinde kutlanan Lupercalia Bayrami’ni kendi putperest tanrilari için kutluyorlardi. Bayram öncesi yapilan geleneksel çekilisi ise seromoniye bagli kalarak kendileri için uygulamaya basladilar. Hristiyan Kilisesi’nin ilk kuruldugu yillarda hizmet veren papazlar bu törenlerin, özellikle de evlenmemis gençlerin putperestler ile birlikte anilmasindan rahatsiz olduklari için bir çözüm buldular. Bu gençlerin isimlerinin azizlerle birlikte anilmasini istedikleri için Lupercalia Bayrami’nin basladigi günü Aziz Valentine Günü olarak kutlamaya basladilar. O gün bugündür her yilin 14 Subat’I Sevgililer Günü olarak kutlanmaya devam ediyor ve yeryüzünde kadin ve erkek beraber oldugu sürece de kutlanmaya devam edecek gibi.
Sözcükler vardir anlatilamaz. Duygular vardir ifade edilemez. Oysa her sözcügü anlatabilen, her duyguyu ifade eden bir çiçek mutlaka vardir.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Milattan sonra ilk yüzyillardan beri her yil subat ayinin ondördünde kutlanan Sevgililer Günü’nün baslangici ile ilgili o günden günümüze kadar gelmis çesitli efsane ve hikayeler var. Bazi kaynaklara göre bu özel günün kutlanma sebebi Hristiyanligi seçtigi ve bu inancindan vazgeçmedigi için öldürülen Romali Aziz Valentine. 14 Subat 270 yilinda ölen Valentine’nin ölüm günü o günden sonra Sevgililer Günü olarak kutlanmaya baslanmis. Efsanenin baska bir yönü ise Aziz Valentine’nin Imparator Claudius hükümdarligi ile ayni dönemde bir tapinakta papaz olarak hizmet vermesi ile ilgili. Claudius Valentine’i emirlerine uymadigi ve kendisine baskaldirdigi için tutuklatip öldürdü. Bu olaydan 226 yil sonra 496’da Papa Gelasius Aziz Valentine’i onurlandirmak için Subat 14'ü Aziz Valentine Günü olarak belirlemistir.
Yillar geçtikçe yavas yavas Subat 14 sevgililerin, asiklarin birbirlerine ask mesajlari yolladigi bir gün haline geldi. Bununla pararel olarak Aziz Valentine de bütün sevenlerin koruyucu azizi haline gelip böyle anilmaya baslandi. Sevgililer Günü, 1800 yillardan sonra Amerika’da Esther Howland’in ilk Sevgililer Günü kartini yollamasindan bu yana günümüzde daha çok sayida insanin kutladigi toplumsal bir olay haline geldi. Bunun dogal sonucu olarak olayin ticari yönü çok gelisti. Neredeyse herkes her yil 14 Subat’ta sevgililerine veya eslerine bu günün ruhu ile bütünlesen, karsi tarafa sevgilerini anlatan hediyeler veriyor. Bu hediyelerin basinda ise sade ama bir o kadar anlamli çiçekler geliyor. Sevginizi alacaganiz çikolata veya yollayacaginiz bir kart ile de anlatmaniz mümkün. Kisacasi bu özel günde yaninizda gerçekten sevdiginiz birisinin olmasi ve sevginizin karsiliginin oldugunu bilmek herhalde hepsinden çok ama çok daha önemli.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Aşk onun her fiskesinde, birkez daha kanlar icinde uzun uzun can cekişmektir.
Gerçek dostlar yildizlara benzerler, karanlik çökünce ilk onlar gözükürler.
Gerçek dostluklarda yaratilislari bayagi olanlarin hiç bir zaman göremeyecegi bir seviye vardir.
Aşk azaplarin en eşsizi sevinclerin en derinidir.
Elde ettiklerimizle geçinebiliriz ama ancak verici olursak anlamli bir hayat sürdürebiliriz..
Insanlar baslarina gelenler için hep içinde bulunduklari durumu suçlarlar. Ben durumlara inanmam. Bu dünyada basarili olan insanlar istedikleri durumlari
arayan ve bulamadiklari zaman onlari yaratanlardir.
Baska insanlarin hayatlarini aydinlatanlar kendileri de bu isiktan uzak duramazlar.
Insan nereye yelken açtigini bilmedikçe hiçbir rüzgar dogru rüzgar degildir..
Dogru zamanda söylenmis bir özdeyis, acikmis olana ekmek vermek gibidir.
Bir kapi kapandiginda digeri açilir; ama biz genellikle kapanan kapiya öyle uzun süre pismanlikla bakariz ki, hangi kapinin açildigini fark edemeyiz.
Beklenen gün gelecekse çekilen çile kutsaldir.
Dehanin onda biri hayal gücü , onda dokuzu terdir.
Insani az bilmek kadar kuskulandiran hiç bir sey yoktur.
Insan, hayatinin dörtte üçünü yapamayacagi seyleri istemekle geçirir.
Sürekli olarak kendini yönetebilmek, insanin sahip olabilecegi en degerli yeteneklerden birisidir.
Aptal, susarak kazandiklarini konusarak kaybedendir.
Eger kendinizi disipline edemezseniz, baskalari tarafindan disipline edilirsiniz.
Is yasaminda tatminsizlik, gelisme ve büyüme için sarttir.
Ne tarafa gidersen git, gittigin yol rüzgara karsi ve yokustur.
Basarinin sirri detayda gizlidir.
Açikca nefret etmek, asil düsüncesini gizlemekten daha soylu bir davranistir.
Affetmek zaferin zekatidir.
Akilli konusur, çünkü onun söylemek istedikleri vardir. Aptal konusur, çünkü kendisinin bir seyler söylemek zorunda oldugunu sani
Basa gelen cehaletlerden baskalarini sorumlu tutmak cehalet alametidir.
Baskalarini ziyaret ve onlara hediye vermek kalplerin kilidini açan iki altin anahtardir.
Bazi kisiler için baskalarinin kusurlari birer hazinedir. Onlari bulmak için her türlü yola basvururlar.
Bazilari büyük dogar, bazilari büyüklügü kazanir, bazilarina da büyüklük yakistirilir.
Bilgi, insani kuskudan; iyilik, aci çekmekten; kararli olmak, korkudan kurtulmaktir.
Bilginin efendisi olabilmek için, çalismanin esiri olmak gerekir.
Bilgisine göre davranmayan kimse, üzerine kitap yüklenmis hayvandan baska bir sey degildir.
Bilgisizligin üç biçimi vardir; gerekeni bilmemek, kötü bilmek, gereksiz seyi bilmek.
Ask dudaklarda kahkaha degil, gözlerdeki yastir. Maksat sevgi ugrunda ölmek degil, ugrunda ölecek sevgi bulmaktir
Ask bir elma sekeridir. Sekeri yersin sapi kalir
Aski reddetmek; günesin batisini görmekten üzüntü duydugun için, dogusunu izlemeden zevk almayi reddetmek gibidir
.
En büyük felaketler içinde dahi ümidini kaybetme, unutmaki en yumusak ilik en sert kemigin içinden çikar.
Bir silahim olsaydi, bir silahim.. Yoksullugu sakagindan, kaybetmeyi kalbinden, ve sensizligi alninin tam ortasindan vururdum.
Aşklar irmak gibidir, kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde ellerin islanir yalnizca kiminde ruhun yikanir boydan boya.
Daha az seviyorum seni
Giderek daha az
Unutur gibi seviyorum
.
Azala azala
Aramizdaki uzakliğin karanliğinda
Geceler kisalip
gündüzler uzuyor öyle olunca
Daha az seviyorum seni
Kendini iyileştiren bir yara gibi
Daha az
Ve zamanla
Sen geceyi tutuyorsun
ben nöbetini
Uzak dağ kişlalarinda
Görmüyoruz birbirimizi
Usul usul sis iniyor
Kopmuş yollara..
Işiği hafif.. uykusu ağir koğuşlarda üzerini örtüyorum senin
Bir çiğ gibi büyüyorsun rüyalarimda
Sevgilim sevgilim
Yildizlari daha büyüktür bazi gecelerin
Nöbet kadar yalnizken öğreneceksin bunu da
Artik daha az seviyorum seni
Unutur gibi.. ölür gibi daha az
Yeniden ödetiyorum kendime
Onca aşkin öğretemediğini
Kolay değildi
Yalnizca sevgilimi değil evladimida kaybettim ben
Kaç aci birden imtihan etti beni
Bir tek gece vardir insanin hayatinda
Ömür boyu sürer nöbeti
Iyi ol
Sağ ol
Uzak ol
Ama bir daha görme beni
Ferhat degilimki daglari deleyim.
Mecmun degilimki collerde gezeyim.
Kerem degilimki verme olayim.
Bende insan gibi birini seveyim.
Eskiya degilim ki daglara cikayim,
Serseri degilinki Insanlardan kacayim.
Sevgilim yok ki Ona siirler yazayim.
Bende insan gibi birini seveyim.
Namussuz degilimki hapse gireyim.
Kimsem yok ki hasret cekeyim.
Sevgilim yok ki onun icin memleketler gezeyim.
Bende insan gibi birini seveyim.
Murtaza Kalender. 26 Kasim 2002
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
İSTANBUL – Ahmet Kabaklı Hoca ölümünün üçüncü sene-i devriyesinde Eyyüb sırtlarındaki kabri başında anıldı. Makaleleri ile milyonlara ışık tutan ünlü edebiyatçıyı talebeleri ve okurları yalnız bırakmadılar. Kabri başında ona (ve eşi Meşkure Hanıma) Fatihalar okuduktan sonra hep birlikte Eyyüb Sultan Camiine indiler, mevlidi şerif ve Kur’an-ı kerim tilavetiyle ruhlarını arındırdılar. İstanbul’un uzak semtlerinden ve Anadolu’dan gelen ziyaretçilere teşekkür eden Servet Kabaklı özellikle küçük çocukları görünce çok duygulandı. “Sizler de aileden birisiniz. Burada gençleri gördüm ya artık gelecekten ümitsiz değilim. Güzel günler bizi bekliyor” demekten kendini alamadı. Merasime katılan kalem arkadaşları “O Resulullah Efendimizi ve sahabe-i kiram’ı çok severdi. Allahü teâlâ da onu Eyyüb Sultan Hazretlerine komşu yapmakla şereflendirdi. Hoca vatanına bayrağına asla ihanet etmedi. Ahmed Kabaklı hoca için Çarşamba günü kendi kurduğu ocakta (Edebiyat Vakfında) bir sohbet toplantısı yapılacak
Turkiye 9.02.2004
Barış Manço, Türkiye’nin gündemine müzik dünyasından gelmişti. Şarkıları, kıyafetleri, klipleri, el hareketleri ile enterasan bir kişilikti. Ama özgünlüğü sadece “müzik” ile sınırlı kalmadı. Bir gün televizyona program yapmaya başladı. Onun yaptığı programlarla, çocuklarımızı farkettik, yakınımızdaki yaşlıların ellerini öptük. Mahallemizden başka mahallerin olduğunu, ülkemizden başka ülkelerin olduğunu keşfettik. Programlarını seyrettikçe dünyamızı genişlettik. Barış Manço, 10 yıl boyunca yaptığı televizyon programları ile bizi eğlendiren, eğlendirirken eğiten, eğitirken öğreten başarılı bir televizyon programcısıydı.
Haftada bir, saat 21:00 da ekrana gelen ve adını bu formülden alan program farklı konuların işlendiği, ünlü ve ünsüz konuklarının katıldığı bir talk show programıdır. Bu programa Selda Bağcan’dan, Ayşegül Aldinç’e kadar bir çok ünlü sanatçı katıldığı gibi Semra-Turgut Özal da konuk olmuştur. Ayrıca genç rock gruplarının tanıtıldığı programda her hafta özel bir konu işlenmiş, “köy sandığı” adlı bölümünde yardımlaşmayı vurgulamak amacıyla katılan her sanatçıdan her hafta bir köye yardım etmesi istenmiştir.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
İSTANBUL – Sanatçı Cem Karaca, İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti. Bir süredir Acıbadem Hastanesi’nde tedavi gören ünlü müzik adamı Cem Karaca’nın, saat 07.45’te kalp yetmezliğinden dolayı hayatını kaybettiği bildirildi.
Cem Karaca, yarın ikindi vakti Üsküdar’daki Seyit Ahmet Yesevi Camii’nde kılınacak namazın ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Bakırköy Acıbadem Hastanesi’nde basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Karaca’nın oğlu Emrah Karaca, evde kalp krizi geçiren babası için ambulans çağrıldığını, ancak ambulansın 20 dakika gelmemesi üzerine taksiye bindirilerek hastaneye ulaştırıldığını söyledi. Hastanede 40 dakikalık müdahalenin ardından babasının kurtarılamadığını kaydeden Emrah Karaca, ‘’Babam (Beni Karacaahmet Mezarlığı’ndaki babamın yanına, kendi örf ve adetlerime göre gömün) diye vasiyet etmişti. Ben de oğlu olarak, bu görevi yerine getireceğim’’ dedi. Karaca, babası Cem Karaca’nın cenazesinin, yarın ikindi vakti Üsküdar’daki Seyit Ahmet Yesevi Camii’nde kılınacak namazın ardından Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verileceğini bildirdi.
Cem Karaca, 5 Nisan 1945’te İstanbul’da doğdu. Tiyatro sanatçıları Toto-Mehmet Karaca’nın tek çocuğu olarak kulislerde büyüdü. 5 yaşında annesi ve teyzesinin etkisiyle şarkı söylemeye başladı. Cem Karaca’nın sesini ilk keşfeden annesi Toto Karaca oldu. Robert ve Kültür Koleji’nde öğrenim gördü. Müzik hayatına amatör olarak “Dinamikler” ve “Jaguarlar” adlı müzik gruplarında başladı, profesyonel olarak 1967 yılında Mehmet Soyarslan, Tümay Yalçınkaya, Timur Fildişi ve Ahmet Tuzcuoğlu ile birlikte “Apaşlar” grubunu kurdu. Aynı yıl Apaşlar, Altın Mikrofon Yarışması’nda, sözlerin Erzurumlu Emrah’a ait olduğu ve Cem Karaca’nın müziklediği “Emrah” adlı besteyle ikinciliği kazandı. Apaşlar, daha önceki tutkuları olan batı beat müziği ile yeni tutkuları doğu müziğini sentezleyip Anadolu-beat tarzında çalışmalara girişti. “Emrah”la elde edilen büyük başarı, Resimdeki Gözyaşları ve Bu Son Olsun gibi hit’lerle devam etti.
Cem Karaca, 1969 yılında Apaşlar’dan ayrılarak Seyhan Karabay’la birlikte “Cem Karaca- Kardaşlar” topluluğunu kurdu. Cem Karaca-Kardaşlar, yayınladıkları ilk 45’likleri “Dadaloğlu” ile listelerde iyi bir sıraya yerleşti. 1972’de bu gruptan ayrıldı ve Moğollar’a geçti. Namus Belası, Gel Gel, Obur Dünya gibi hit parçalarla büyük başarılara imza attı. Cahit Berkay’ın Moğollar’a uluslararası bir kimlik kazandırmak için Fransa’ya gitmesiyle, Cem Taner Öngür’le birlikte gruptan ayrılarak “Cem Karaca-Dervişan”ı kurdu. Progressive rock yapan bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uğur Dikmen’di. Cem Karaca, toplama olmayan ilk Long Play’ı (LP) “Yoksulluk Kader Olamaz”ı Dervişan ile birlikte çıkardı. Dervişan’ın dağılmasından sonra ise Cem Karaca 70'lerdeki son grubu olan “Edirdahan”ı kurdu. “Cem Karaca- Edirhan”ın yaptığı “Safinaz” isimli LP, Barış Manço’nun 1975 yılında çıkardığı “2023” ile birlikte Türkiye’nin sayılı senfonik rock albümleri arasında yer aldı.
1979 yılında Almanya’ya gitti ve 12 Eylül 1980 sonrası Türk vatandaşlığından çıkartıldı. Yaklaşık 8.5 yıl Almanya’da yaşadıktan sonra 27 Haziran 1987 akşamı Türkiye’ye döndü ve yeniden Türk vatandaşlığına alındı. Bu dönemde eski arkadaşları tarafından “döneklikle” suçlanan Karaca, bu suçlamalara kulak asmadan, yeni dünya görüşünü ortaya koyan eserler yapmaya başladı. Özellikle din konusunda değişen görüşleri çok tartışılmış, Fethullah Gülen’le çekilmiş fotoğrafından dolayı da eleştirilmişti.
DUNYA GAZETESI 08/02/2004
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Adam yorgun argın eve döndüğünde beş yaşındaki oğlunu kapının önünde kendisini beklerken buldu. Çocuk babasına, saatte ne kadar para kazandığını sordu. Zaten yorgun gelen adam, oğluna “Bu senin işin değil” diyerek karşılık verdi. Çocuk dayattı:
- “Babacığım lütfen bilmek istiyorum” dedi.
Adam: “Bu kadar çok bilmek istiyorsan söyleyeyim, saatte 20 dolar kazanıyorum.”
Bunun üzerine çocuk, babasından bir istekte bulundu:
- “Peki babacığım, bana 10 dolar borç verir misin?” dedi.
Adam, daha çok sinirlendi:
- “Benim senin saçma oyuncaklarına ya da benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi derhal odana git ve kapını kapat.”
Çocuk sessizce odasına çıkıp, kapısını kapattıktan sonra, adam sinirli sinirli düşünmeye başladı:
- “Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder?” dedi kendi kedine.
Aradan bir saat geçmiş, adam biraz daha sakinleşmişti. Çocuğuna, parayı neden istediğini bile sormadığı geldi aklına. Yukarıya, çocuğun odasına çıktı ve yatağında uzanan çocuğuna, uyuyup uyumadığını sordu.
- “Hayır uyumuyorum” diye yanıtladı çocuk.
Adam, çocuğundan özür diledi:
- “Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim, yorgundum” dedi.
Ve elindeki parayı uzattı:
- “Al bakalım istediğin 10 doları “Teşekkürler babacığım” dedi.
Ve yastığının altında sakladığı buruşuk paraları çıkardı, elindeki parayla birleştirdi, tümünü tane tane saymaya başladı. Oğlunun yastık altından para çıkarıp saydığını gören adam, yine sinirlendi:
- “Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?” diye bağırdı, “Benim senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak zamanım yok.”
Çocuk, babasının bağırmasına aldırmadı bile:
- “Fakat yeterince pa-ram yoktu ki
Ancak şimdi tamamlayabildim” dedi
Ve elindeki paraların tümünü babasına uzattı.
- “İşte sana 20 dolar babacığım, şimdi bir saatini alabilir miyim?
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
- Prof. univ. dr. Ibram Nuredin -
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Birbiri içine geçmiş, ancak karışmamış, bakışla ayırdedilebilecek şekilde duran renk ve şekillere “EBRU” denir. Sanat olarak EBRU, su üzerine serpiştirilen sıvı boyanın rasgele bezendiği şekillerin ve bu şekillere müdahele edilmesiyle meydana gelen figürlerin kağıda aktarılarak sergilenmesidir. Ebru sanatının diğer bir özelliği de geleneksel Türk el sanatlarından olmasıdır.
Birçok eski eserde süsleme amacıyla kullanılan ebru, geleneksel el sanatlarımızdan olmasına rağmen yakın zamana kadar unutulma tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Dünya çapında çeşitli milletler tarafından sahiplenmeye başlanmış, bazı ülkelerde ebru yapımı sırasında kullanılan malzemeleri üreten firmalar boy göstermişti. Ebru sanatında son devrin piri merhum Mustafa Düzgünman gerek yetiştirdiği öğrencilerle gerek bu sanata kazandırdığı anlayışla manevi hazinelerimizden birinin payidar kalmasında büyük rol oynamıştır.
Ebru yapımına başlamadan önce tekne kitreli su ile doldurulur.
Ebru teknesi basitçe alüminyum bir baklava tepsisi gibidir. Kitre bir bitkinin özü olup baharatçılarda (attarlarda) satılır. Sinme bir avuç veya tepeleme iki çoba kaşığı kitre iki litre kadar su içinde 2, 3 veya 4 gün bekletilerek kitrenin su içinde iyice şişmesi sağlanır. Şişen kitre su içinde el ile yoğurularak suya karışması sağlanır. Kitreli su boza kıvamında veya az seyreği olmalıdır. Hazırlanan sıvı ince bir tülbent ile süzülerek temizlenir. Son haliyle tekneye yavaşça (köpürtmeden) boşaltılır.
Ebru yapımında toprak boya kullanılır.
Değişik renklerde toprak boyalar ayrı ayrı iki cam yüzey (veya seramik, krom) arasında iyice ezilir. Ezilme esnasında hafif su katılır. Ezilme sonrasında meydana gelen çamur benzeri boyaya sığır ödü katılarak 15 gün veya bir ay kadar bekletilir. Boyanın öd asidiyle pişmesi sağlanır. Beklemeden sonra mamül sulandırılarak kullanılır. Boya açılmıyorsa öd katılır. Rengi açmak için su kullanılır.
Bir ebru bir defa yapılabilir.
Hazırlanan boyalar fırça veya metal çubuk yardımıyla daha önce hazırlanmış olan kitreli suyun üst yüzeyine damlatılır. Boyaların açılmasını ve şekillerin yuvarlaklığını kesin olarak bilemeyiz. Ancak fikir sahibi oluruz. Yaptığımız ebrunun tam olarak nasıl olacağını değil neye benzeyeceğini bilebiliriz. Bu yüzden iki defa aynı ebruyu yapmak imkansızdır.
Kağıt tekneye serilir, iş tamamlanır.
Kağıt düzgünce tekne üzerine bırakılır, görüntünün kağıda işlemesi sağlanır. Kağıt temiz bir ortamda kurumaya bırakılır.
Ebru sanatını öğrenmek
Piyasada ebru sanatı hakkında birkaç kitap var. Herhangi birini tercih edebilirsiniz. Zira biri diğerine üstün değil. Pek nadir de olsa gazete ve dergilerde ebru ile ilgili yazılar çıkabiliyor. Bunları takip edin.
Bu sayfada ebru sanatını anlatmaya kalksak 30 sayfa yazı yazsam yine de anlatmak olanaksızdır.. Ebru sanatını öğrenmek usta-çırak ilişkisi ile mümkündür. En iyisi bir ustadan öğrenmektir. İşin püf noktaları kavrandıktan sonra kişi kendi yetenekleriyle eser meydana getirecektir. Öğretenden daha önemlisi kişinin yeteneği ve çalışmasıdır.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
ANKARA/VARŞOVA – Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, 10 Şubat’ta Newyork’ta başlanacak olan Kıbrıs müzakerelerine Türk tarafının iyi niyetle, çözüm için gitiğini söyledi. Gül, dün Polonya Dışişleri Bakanı’nın resmi davetlisi olarak Polonya’ya hareketinden önce Esenboğa Havalimanı’nda gazetecilerin sorularını cevaplandırdı. Gül, hem Türk hem de KKTC heyetinin New York’a iyi niyetle gitmekte olduğunun altını çizdi ve bu iyi niyet çerçevesinde müzakerelerin başlayacağına, 1 Mayıs’tan önce de neticeleneceğine yönelik inancını dile getirdi. Bunun için uzlaşmanın şart olduğunun altını çizen Gül, uzlaşmak için Türk tarafının yaptığı çalışmaları karşı tarafın da yapmış olmasını umut ettiğini kaydetti. Gül, "Bu seferki denemeden inşallah bir netice çıkar ve adaya kalıcı bir barış gelir" ifadesini kullandı.
KKTC heyetinin dün New York’a hareket ettiğini, Türk heyetinin de bugün yola çıkacağını aktaran Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu konuda şüphesiz ki herkesin dikkatli davranması gerekir. Dikkatler sadece Türk tarafından beklenmemeli. BM Genel Sekreteri’nden, Rum tarafından, Yunanistan’dan, ilgili herkes bu sefer bu işin neticeye ulaşması için elinden gelen her türlü katkıyı ve yardımı yapması gerekir."
Gül, “BM’nin Mümtaz Soysal’ı KKTC heyetinde istemediğine” ilişkin haberlerin hatırlatılması üzerine, bu tip şeylerin mümkün olmadığını kaydederek, “Heyetlerin danışmanları vardır, çeşitli lojistik destek sağlayan kişiler vardır. Bunlar ayrıdır. Müzakerelere kimlerin girip, kimlerin girmeyeceği de bellidir” diye konuştu. Türkiye ve KKTC’den heyetlerin New York’a birer mektupla gideceği yönündeki haberlerin sorulması üzerine de Gül, böyle önemli bir toplantı öncesinde, müzakereleri yakından ilgilendiren konularla ilgili detayları açıklamanın mümkün olmadığını söyledi.
Gül, şöyle konuştu: “Böyle önemli bir toplantının arifesinde, böyle bir müzakerenin önünde herhalde müzakereyi yakından ilgilendiren konularla ilgili detayları burada açıklamamız mümkün değil. Bu, ne Türkiye’nin ne de KKTC’nin çıkarınadır. Ama ne yazık ki gördüğümüz şu, sanki olan biten her şey şeffaf bir ortamda cereyan edecekmiş gibi
Tabii ki her şey şeffaf olacaktır, ama diplomasinin de herhalde kapalı yanları vardır, buna da herkesin dikkat etmesi gerekir. Türkiye’nin, KKTC’nin çıkarları söz konusu olduğuna göre, bu ülkedeki herkesin bu konulara dikkat etmesi gerekir.”
Varşova’da yapacağı temaslar hakkında bilgi de veren Gül, uzun yıllardan sonra Türkiye’den Polonya’ya yapılan ilk resmi ziyaret olması açısından, Varşova ziyaretinin önemli olduğunu söyledi. Gül, tarihi ilişkilere sahip iki dost ülke Türkiye ile Polonya arasında hiçbir siyasi sorunun bulunmadığını, ilişkilerin çok iyi düzeyde olduğunu vurguladı.
Buna karşın ekonomik ve ticari ilişkilerin hala geliştirilmeye muhtaç olduğunu kaydeden Gül, bu yönde de çok mesafe alındığını, Polonya’da birçok Türk işadamı ve büyük firmanın iş yaptığını ve Varşova’da 5 bine yakın Türk olduğunu ifade etti.
Tarihi ve kültürel birikimlere sahip Türkiye ve Polonya’nın birbirine benzeyen birçok yanları olduğunu da belirten Gül, bu ülkenin NATO üyesi olduğunu, Mayıs’ta da AB’nin tam üyesi olacağına dikkati çekerek, her iki çatı altında da iki ülkenin çok yakın ilişkilerinin söz konusu olduğunu söyledi. Dışişleri Bakanı Gül, ziyaretinin, Türkiye ile Polonya’nın hem siyasi hem de ticari ilişkilerinin gelişmesine sebebiyet vereceğine ve başarılı bir ziyaret olacağına yönelik inancını da dile getirdi.
Varşova’daki Okeci Askeri Havaalanı’nda Türkiye’nin Varşova Büyükelçisi Candan Azer tarafından karşılanan Dışişleri Bakanı Gül, havaalanından ikametine tahsis edilen otele geçti. Dışişleri Bakanı Gül, daha sonra Varşova Büyükelçisi Candan Azer’in onuruna verdiği yemeğe katıldı. Yemekte, Polonya’da yatırım yapan Türk işadamları da bulundu. Resmi temaslarına bugün başlayacak olan Gül, Polonya Dışişleri Bakanı Wlodzimierz Cimoszewicz ile yapacağı ikili görüşmeden sonra Cumhurbaşkanı Alexander Kwasniewski, Başbakan Leszek Miller ve Meclis Başkan Vekili Tomasz Nalecz tarafından kabul edilecek.
Gül, resmi ziyaretinin ikinci günündeyse Varşova’daki Natolin Avrupa Koleji’nde ‘’Türkiye’nin AB’ye yaklaşımları’’ konulu bir konuşma yapacak ve Türk firmalarınca Varşova’da yürütülen projelerde incelemelerde bulunacak. Abdullah Gül’ün resmi temasları sırasında, Türkiye ile Polonya arasındaki ikili ilişkilerin yanı sıra bölgesel ve uluslararası sorunlar üzerinde görüş alışverişinde bulunulacak. Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Gül, resmi temaslarını tamamladıktan sonra salı günü Türkiye’ye dönecek.
Turkiye 2004.02.09
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
· Sărbătoarea de Aşure are un caracter biblic transferat în perimetrul obiceiurilor şi datinilor etno-religioase.
Este momentul în care personajul biblic, Noe, ajunge cu Arca pe uscat şi pregăteşte prima mâncare din ultimele alimente rămase în Arcă.
În jurul lui s-a ţesut legenda biblică pe care o întâlnim în Tora, Evanghelie şi Coran.
Turcii din Dobrogea, primesc această zi ca pe una în care Omul prin voia lui Allah continuă să trăiască şi să perpetuieze pe pământ.
Ziua este întâmpinată cu cântece ce au caracter laic şi religios, cu slujbe şi cu mâncarea tradiţională, AŞURE.
Această zi este sărbătorită de întreaga comunitate turcă; din România.
Uniunea Democrată Turcă din România, organizaţia de femei, a pregătit cu această ocazie o masă tradiţională de Asure în care s-au făcut rugăciuni pentru bunăstare, sănătate şi pace.
Acest moment a fost filmat şi de postul de televiziune naţional. TVR2.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Değişken, Su Grubu, Negatif
Gezegen: Neptün2004 yılının Balık burcundaki ilk tutulumu 3. evde yani kardeşler, belirsiz işler ve varolan işlerde gelişimelerle ilgili. Güncel gelişmeler dönemsel gelişmelerden daha önemli olacak. Çok planlı ve düzenli olmak gerekiyor, bu burç özgün özelliklerini yeni yılda çok iyi ve tamamiyle kullanmalı. Bu arada yaşam bir bütün olarak düşünülmeli ve güncel kaygılar genele aktarılmamalı. 8. evdeki ikinci tutulum doğrudan haklar ve eşden gelen paralarla ilgili, eşler spot altında olacaklar, her konumda Balıklar eşlerini desteklemeliler. 12. evdeki Neptün bilinçaltına, ideallere ve henüz gerçekleşmemiş hayallere yönelik, burası zaten Neptün’ün doğal evi. Balıklar bazı komplolarla karşılaşabilirler ama pek zarar görmeyecekler. Şu ana kadar iyi sonuç veren ama hala yeterince ve tam olarak uygulanamamış bir iş konusu, bu yıl içinde öncelik alırsa umuladık düzeyde iyi sonuçlar getirecek. Bu olay, yaşamın dönüm noktası olabilir, Pluto Balıklara zirveyi gösteriyor, bazı balıklar için ün ve başarı kapısı aralanabilir, Pluto, Neptün’ün önerdiği iş konusu tam olarak destekliyor. Sorumluluklardan kaçmamalı ve hakedilen alkışlar alınmalı. Yaşam amaçlara uygun olarak yaşanmalı, gereken güç yeterince elde edilecektir. Uranüs’de Neptün’ü izliyor, metafizik konular, Yeni Çağ düşüncesi Balıkları bu yıl yönlendirecek ve etkileyecek, yaratıcılık ve planlamalar genelde başarılı olacaklar. Uranüs, 11 Mart 2003’de sekiz yıllık Kova yolculuğundan sonra Balık burcuna girdi, 16 Eylül’de geri dönerek yine Kova’ya geçti ve 31 Aralık 2003’de tekrar Balık’a yedi yıl için geri dönecek. Uranüs bir hava elementidir, Balık ise su elementi ve beraberleri düşündürücüdür, öncelikle Balığın duygusallığını tetikleyecektir. Balık insanı yeniliklere hızla yönelebilir, yeni bir yaşam, yeni bir ev, çevre ve iş gibi. Geçmişin sorunları halının altına süpürülecek ve yeni ufuklara doğru yola çıkılacaktır. 84 yıldan bu yana ilk kez Uranüs, Balığın birinci evinde olacak ve Balık insanı kendisini çok daha fazla güvencede hissedecek. Kendine daha fazla dönecek, başkalarının işlerine artık karışmak istemeyecek ve sahneden çekilecek ama bu arada kendini değiştirecek; örneğin saçını, giyimini değiştirecek ve olduğu gibi kabul edilmesini isteyecek. Sonbaharda balık eşlerinden önemli maddi kaynaklar gelebilir. Sağlık sorunları genelde migren, siyatik ve safra konularında. Kısacası 2004 yılında Balıklar ya kurban ya da muzaffer olacaklar, herşey kararlarına ve cesaretlerine bağlı.
Ocak ayı sizin için şanslı dönemlerden biri-dir. Burcunuz üzerinde olumsuz etki yapan bir astrolojik oluşum olmadığı için rahatsınız. Bu-nunla beraber, siz genç bir insansanız unutma-manız gereken birşey var. Bu ay karşı cins ilişki-lerinizde bazı gelişmeler olabilir ve umut kestiği-niz şeyler yeniden canlanabilir. Beklenmedik tek-lifler alabilir veya önemli konumlara gelebilirsiniz. Aşırı harcama yapmak dürtülerinizi kontrol altin-da tutmalısınız. Gerekli tasarrufa girmezseniz önümüzdeki günlerde bir hayli zorlanacaksınız. Her konuda, karşınıza çıkacak olan fırsatları değerlendirmekte tereddütünüz olmamalıdır.
Karşı cins ilişkilerinizde anlaşmazlık veya kavga olabilir. Size gelen bir teklifi reddetmeniz de olasıdır. Üzücü bir duruma sadece kendi içgüdülerinizle çözüm bulabilirsiniz. Bir konuyu son derece ustaca idare ederek olası bir sorunu önlemeniz mümkündur. Evinizle ilgili gayretler içinde olabilirsiniz. Evle ilgili tamirat ya da bazı hazırlıklar sizi yorabilir. Kendinize güvenerek girişeceginiz her iş ve her alanda başarılı olmamanız için hiç bir sebep yok.
Doğum ayınızda planlarinızı yaparken zaman faktörünü göz önünde bulundurmalısınız. Şayet siz bir kadınsanız, size bir erkek tarafından verilen sözlerin tutulduğunu görebilirsiniz. Evinizde aşırı yorulmanızı gerektiren bazı durumlar olabilir. Süregelen ilişkilerinizde birlikte olduğunuz kimsenin tutumlarını ihtiyatlı karşılamanızda fayda vardır. Bu dönemde bir aşk olayını sonuçlandırmanız ve bu konuda istediğinizi elde etmeniz de olasıdır.
Size haberler taşıyan kimseye fazla güvenmemelisiniz. Ayrıca yazı veya hesapla ilgili konularda bazı önemli hatalar yapabilirsiniz. İstek ve iddialarınızda diretebilirsiniz. Karşı tarafa boyun eğerseniz bundan sonra durumu düzeltemezsiniz. Bir süredir tereddüt ettiğiniz şeyler için harekete geçmeniz ve isteklerinize ulaşmanız mümkündur. İlişkilerinize dikkat etmediğiniz takdirde ilerde pişmanlık duyacağınız kavgalara sebep olabilirsiniz. Gerçekte, işlerinizin, siz hiç bir şey yapmasanız bile kendiliğinden yürüyebileceği şanslı bir dönemdesiniz.
Kafanızı dinlemeniz, sakin ortamlarda bulunmanız ve fazla ciddi konularla ilgilenmemeniz gerekiyor. Söz verdiğiniz şeyleri yerine getiremezseniz zor durumda kalırsınız. Farkında olun veya olmayın son zamanlarda biraz zayıf düştünüz. Kendinizi toparlamalısınız. Yeni gelişmeleri değerlendirmeli ve ciddi çalışmalara hazırlanmalısınız. Sevdiğiniz kimse ile bütünlük içindesiniz. Aranızda anlaşmazlıklar varsa bunlar ortadan kalkabilir.
Bazı gecikme ve ertelemeler olabilir fakat bunlar sizi sarsacak şeyler değildir. Maddi açıdan varolan sorunlarınızı çözümlemek amacıyla girişimlerinizden zarar görebilirsiniz. İş veya herhangi bir uğraşınızda çevrenin beğenisini kazanacaksınız fakat duygusal ilişkileriniz sizi üzebilir. Size sunulan yardımda ard niyet yoktur. Yapabileceğiniz en etkin şey geri çekilip, başka yollardan gitmeyi denemektir. Yakın akrabalarınız, komşu veya dostlarınızla ilgili bir sevinç yaşamanız mümkündür. Çalıştığınız işin dışındaki alanlarda şansınızı denemeniz gerekiyor.
Üzerinde olduğunuz konudan umut kesip, değişik bağlantılara girerseniz pişman olursunuz. Mutlu ve başarılı zamandasınız. Bu ay özellikle karşı cins ilişkileriyle ilgili mutluluklara açıksınız. Kadınsanız bazı olumsuz ve kasıtlı dedikodular yüzünden canınız sıkılabilir. Duygusal ilişkilerinizle ilgili dedikoduları fazla ciddiye alarak huzursuzlanmanız da olasıdır. Kendi kendinizi pasifize etmektesiniz. Bir maddi zarar olabilir. Kimseye borç vermeyin, geri alamazsınız. İleriye yönelik planlar yaparken işlerin maddi yanlarını da hesaba katmalısınız.
Bu ay daha az uğraştırıcı yollar seçmeniz, çok daha verimli olabilir. Eski bir arkadaşınızla ilgili üzüntüleriniz olabilir. Herhangi bir tatsızlık olmasa bile memnun olmayıp, iş değiştirme planları yapmaya baslamanız olasıdır. Bir konuşma sırasında hakkınızda fazla iyi düşüncelere sahip olmayan birisinin fikirlerini değiştirebilirsiniz. Çevrenizde bulunan ve sizi çekemeyen birisine güzel bir ders verme imkanı bulmanız olasıdır.
Bu ay ilginç ve ummadığınız bir başarı kaza-nabilirsiniz. İçinde olduğunuz durum, gevşekliği kaldıramaz. Önemli bir insanın desteğini sağla-manız ve kendinizi istediğiniz şekilde kabul ettir-meniz mümkündür. Elinizdeki konu herneyse, o konuda elinizdekinden başka ve daha parlak fir-satlar yakalamanız olasıdır. Daha derin düşünürseniz ilk bakışta göremediğiniz bir çok şeyi farke-debilirsiniz. İş yerinizde tüm gözler ve olumsuz tepkiler sizin üzerinize çevrilmiş durumda.
Halletmeniz gereken önemli bir iş veya bir görüşme olabilir. Bunu ihmal etmemelisiniz. Başarıya ulaşmanız, sürtüşme ya da sinir gerilimleri olmadan olamaz. Daha önceleri düşündüğünuz bir konu hakkında cesaretlendirici gelişmeler olabilir. Sağlığınızla ilgilenmeniz gerekli. Kendinizi her konuda gereğinden fazla yoruyor ve harcıyorsunuz. Şayet siz bir erkekseniz neşeli ve sempatik bir kadınla kontağınız olabilir. Kendinizi zorlamaktan ve olumsuz düşünmekten vaz geçmelisiniz.
Tartışmanın size bir yere götürmeyeceğini anlamış bulunmaktasınız. Bu nedenle sakin olmalısınız. Söz, nişan, yeni bir aşk olayı ya da evlilik gibi bir mutluluk yaşamanız olasıdır. Birçok, benzeri şeyi aynı anda elde etmek isterseniz hepsini de kaybedebilirsiniz. Genç bir kadınla ilgili haberler veya gelişmeler olabilir. Paraya gerek duyacağınız bir zamandasınız. Şayet yalnız bir insansanız bu ay karşı cinsle iyi bir beraberlik başlatmanız olasıdır. Gereksiz gösterişler için aşırı harcama yapıyor olabilirsiniz.
Aksilikler konusunda kimseye darılmaya veya kızmaya hakkınız yok. Meydana gelen durum da kaçınılmaz. Elinizdeki imkanları boşa sarfediyorunuz. Çok güzel bir imkanı tepebilirsiniz. Önemli masraflar yapmanızı gerektirecek şeyler olabilir. Farkında olmadan olumsuz şekilde dikkat çekiyorsunuz. Bazı kimseler size birşeyler söylemek istiyorlar fakat yanlış anlamanızdan çekiniyorlar. Olayların üzerine cesaretle gitmeli ve sonuçlara da katlanmalısınız. Gereken konuşmaları yapmaktan çekinmemeniz gerekiyor.
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Konya’da geçen pazartesi günü çöken Zümrüt Apartmanı enkazından 15 yaşındaki bir genç 132 saat sonra dün sağ çıkarıldı.
Onlarca kişiye mezar olan Zümrüt Apartmanı faciasının 6. gününde, enkaz altından 16 yaşındaki Muhammet Saltuk Kalem sağ olarak çıkarıldı. Enkazda oluşan boşluğa sığındığı için burnu dahi kanamayan Muhammet’in ilk sözleri, "Çok acıktım, ekmek istiyorum" oldu.
KONYA’da geçen pazartesi günü çöken ve onlarca kişiye mezar olan Zümrüt apartmanının enkazı altında kalanlardan 15 yaşındaki Muhammet Saltuk Kalem, 132 saat sonra sağ çıkarıldı. Enkazda oluşan boşluğa sığındığı için burnu dahi kanamayan Muhammet’in ilk sözleri, ‘‘Daha önce yanıma kadar geldiniz, sonra bırakıp gittiniz. Çok acıktım, ekmek istiyorum’’ oldu. Bina sallanmaya başladığında üçüncü kattaki evlerinden kaçmaya çalışan ancak felakete ikinci kat merdivenlerinde yakalanan Konya Lisesi birinci sınıf öğrencisi Muhammet, sağlık kontrolu için hastaneye götürülürken "Bugün bayramın kaçıncı günü?" diye sordu.
Enkazda günlerdir arama kurtarma çalışması yapan ve ikinci kata kadar ulaşan ekiplerin dün sabah saat 06.50’de dikkatini bir hortum çekti. Hortumu çeken Afyon Sivil Savunma Ekibi görevlilerinden Ömer Çevikbaş, açılan delikte umutla bakan bir çift gözle karşılaştı. Adının Muhammet Saltuk Kalem olduğunu söyleyen genç, yarasının bulunmadığını ve durumunun iyi olduğunu söyledi. Muhammet’in enkaz altında bulunduğu bölgede ekipler, çevrede sessizliği sağlayıp, yeniden dinleme yaptı.
Muhammet ile konuşmalarını sürdüren görevliler yaklaşık 132 saat sonra Muhammet’i enkaz altından kurtardı. Facianın altıncı gününde yaşama ‘merhaba’ diyen Muhammet Saltuk Talem, görevlilerden su isteyip elini yüzünü yıkadı. Hemen sağlık kontrolu için Numune Hastanesi’ne götürülen Muhammet Saltuk Kalem, sedyede ambülansa taşınırken "Bugün bayramın kaçıncı günü?" diye sordu, ardından da fotoğrafını çeken gazetecilere "Sağlığım yerinde. Beni fazla yormayın. Midem yanıyor" dedi. Oturdukları Zümrüt apartmanının çöktüğü sırada, arkadaşlarına bayram ziyaretine gittiği için dışarda olduğunu söyleyen Ahmet Kalem, "Eşim ve iki oğlum, bina çökerken kaçmaya çalışmış. Onlar merdivendeyken bina üzerlerine çökmüş. Muhammet önden koşuyormuş. Eşim Havva ile 18 yaşındaki diğer oğlum Hasan arkada kalmış. Onlar halen enkaz altında. İnşallah onlar da yaşıyordur" diye konuştu.
Arama-kurtarma çalışmalarını aralıksız sürdüren ekipler, dün 8 cesede daha ulaştı. Dün çıkarılan Kazım Ayçiçek (55), Özlem Emiroğlu (30), Elmas Ayçiçek ile kimliği belirlenemeyen üç kadın ve iki erkek cesediyle ölü sayısı 75’e çıktı. Önceki gün çıkarılan cesetlerin Osman Emrah Merkum (26), Hatice Şifa Ağca (18) ve Kezban Ağca’ya (40) ait olduğu belirlendi.
ZÜMRÜT Apartmanı enkazından 132 saat sonra sağ çıkan Muhammet’in hiçbir şey içmeden 6 gün dayanabilmesinin sırrının uyku olduğu anlaşıldı. Muhammet’in tedavi gördüğü Numune Hastanesi’nin Başhekimi Dr. Rıza Sarıbabıçcı, insanın susuzluğa en fazla 3-4 gün dayanabileceğini belirterek "6 gün enkazda kalan bir insanın bu kadar iyi olması gerçekten bir mucize. Enkaz altında direnmek yerine uyuması, onun yaşamasını sağladı. Bize ‘Nasıl olsa buradayım, uyuyarak zaman geçireyim’ diye düşündüğünü söyledi. Uyuduğu için vücut çok fazla enerji harcamamış. Bu da hayatta kalmasını sağlamış" dedi.
Konya Numune Hastanesi Acil Servis’te gözetim altında tutulan Muhammet Saltuk Kalem’i öğle saatlerinde Prof. Dr. Mehti Yeksan ile birlikte 2 dahiliye uzmanı sağlık kontrolünden geçirdi. Sağlığı yerinde olan Muhammet’e, önlem olarak antibiyotik tedavisi uygulandı, tetanos aşısı yapıldı, serum verildi.
Günler sonra gerçekleşen mucize kurtuluş, enkazda arama kurtarma çalışması yapan görevlileri sevindirdi. Bazı görevliler sevinç gözyaşları dökerken, bazıları da sevinç çığlıkları attı.
Muhammet Saltuk Kalem’in, Konya kent merkezindeki Ahmet Perihan Demirok İlköğretim Okulu’nda matematik öğretmeni olan babası Ahmet Kalem, oğlunun kurtarılışı sırasında sevinç gözyaşları döktü. Ahmet Kalem, "Mezar yerini, kefenini bile hazırlamıştık. Ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Allah onu bana bağışladı. Beni görünce, ‘Baba niye heyecanlanıyorsun. Bak sapa sağlamım’ dedi. Eşim ve diğer oğlum halen enkaz altında. Muhammet’in onlardan haberi yok" dedi.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, Konya’nın Selçuklu İlçesi’nde çöken 11 katlı Zümrüt Apartmanı’nın enkazında incelemelerde bulundu. Dün sabah genç birinin sağ kurtulmasıyla büyük sevinç yaşadıklarını anlatan Arınç, "Kudret sahibi olan Allah’tır. Dilerim ki yine seviniriz" dedi.
Muhammet Saltuk Kalem’i bulan görevli Ömer Çevikbaş, "Enkazda hortum dikatimi çekti. Onu aldığımda delikte bir çift gözle karşılaştım. Bir anda şaşırdım ve ‘Ne yapıyorsun orada?’ diye sordum. O da bana, ‘Ben iyiyim. Adım Muhammet Kalem. Daha önce yanıma kadar geldiniz ancak beni farketmeyip dönüp gittiniz. Çok acıktım, ekmek istiyorum’ dedi. Günler sonra enkazdan bir kişiyi sağ çıkarıdığımız için çok sevinçliyiz" dedi.
ENKAZDA arama çalışması yapan ekipten Dağcılık Federasyonu Arama Kurtarma Sorumlusu Murat Salim Seren, Muhammet Saltuk Kalem’i kaldırıldığı Numune Hastanesi’nde ziyaret ederek enkazın durumuyla ilgili bilgi edinmeye çalıştı. Seren, "Bu mucize kurtuluştan sonra enkaz altındakileri canlı çıkarma umudumuz arttı. Muhammet’ten çalışmalarımızı kolaylaştıracak ipuçları aldık. Kaçıncı katta olduğumuzu öğrendik. İkinci kata gelmişiz. Ciddi bir travma olmadığı için hayatta kalabilmiş. Sağlık durumu gayet iyi. Bizi görünce teşekkür etti" dedi.
132 saat sonra lise öğrencisi Muhammet Saltuk Kalem’in sağ çıkarılmasını değerlendiren AKUT YÖnetim Kurulu üyesi ve Antalya Birim Sorumlusu Yılmaz Sevgül, "Enkaza iş makinaları girdiğinde tepki göstermiştik. Bizi şov yapmakla suçlamışlardı. Bizim ekibimiz bugüne kadar enkaz altından 259 canlı çıkarmıştır. İnsan hayatıyla şov yapılmaz. Bizim burada ogün iş makinalarına neden tepki gösterdiğimiz daha iyi anlaşılıyor" dedi.
HURIYET 9.02.2004
▲ Cuprins ▲ İçindekiler ▲ Contents ▲
Çok eski zamanlarda bir ülkede çok yaşlı bir kral yaşarmış. Bu kralın üç oğlu varmış. Kelın oğullarından ikisi de pek akıllı değilmiş. Ama en küçük oğlu akıllı imiş.
Günlerden bir gün yaşlı kral hastalanmış. Ülkede ne kadar ünlü doktor varsa hepsi kralı iyileştirmeye çalışmışlar, ama boşuna
Kral, iyileşeceği yerde gitgide hastalığı artmış, yatağından çıkamaz olmuş.
O günlerde saraya bilgin bir konuk gelmiş. Krala demiş ki:
„Kaf gağının ardında bir elma ağacı vardır. Bu ağacın elmalarından yersen bütün dertlerden kurtulursun. Çok şifalıdır. Yalnız, oraya gidip gelmek çok güçtür.“
kral, bilginin sözlerini duyunca çok sevinmiş. Hemen oğullarını çağırtıp duyduklarını onlata iletmiş. Ve:
„Bu şifali elmaları hanginiz getirirse onu ülkeme kral yapacağım“ demiş.
Üç kardeş te hemen hazırlıklarını yapıp yola koyulmuşlar. Giderlerken yolda bir yılanla bir kurbağa görmüşler. Yılan, kurbağayı yutmaya çalışıyormuş. İki kardeş yılanla kurbağayı görmeden gelip yollarına devam etmişler. Fakat küçük kardeş yılanı kovup kurbağayı ölümden kurtarmış. İşte o sıra da sizlerin de hayret edeceğiniz birşey olmuş. Kurbağa, bir silkinişte güzeller güzeli bir kız olup meydana çıkmış. Prenslere teşekkür etmiş ve:
„Ben, peri padişahının kızıyım. Dileyin benden ne dilerseniş?“ demiş.
Prenslerden ikisi güzel kıza:
„Bize bir büyü öğret“ demişler.
Küçük prens ise:
„Ben büyü öğrenmeyi istemem. Bana iyi kılıç kullanmayı öğretir, bir de kılıç verirsen çok sevinirim.“ demiş. „Tehlikeli bir yola gidiyoruz, belki lazım olur“.
Peri padişahının kızı iki abiye saçından birer tel vermiş: „Bu saçı koparırsanız dileğiniz yerine gelir. Sadece bir dileğininz yerine geleceği için dikkatli kullanın“ demiş. Küçük kardeşe de kılıç kullanmayı öğretmiş ve bir de kılıç aramağan etmiş.
Böylece üç kardeş tekrar yola koyulmuşlar. Az gitmişler, uz gitmişler. Yolda binbir güçlükle karşılaşmışlar. (Bana bu masalı anlatan; „Onların yolda karşılaştıkları güçlükleri bir anlatsam üç gün üç gece de bitiremem“ dedi. Ben de: „İlle de anlat diye üsteledim. Neme lazım. Her ne ise nerede kalmıştık?“). Eveeet, binbir güçlükle Kaf dağına varmışlar. Ve elma ağacını bulmuşlar. Birde bakmışlar ki elma ağacının tam tepesinde çok güzel bir kuş durmuyor mu? İki abi kuşu çok beğenmişler, en büyüğü: „Ben istesem bu kuşu yakalarım“ demiş. Elindeki saçı kopararak büyü yapmış, kuşu yakalamış. Ortanca kardeş te: „Çok güzel kuş ama küçücük“ demiş. „Ben de istesem bunu dev kadar yapabilirim“. Küçük kardeş: „Aman sakın öyle bir şey yapma, tehlikeli olabilir.“ diye onu uyarmış. İki prens ona gülmüşler. Korkaklığı ile alay etmişler. Ortanca abi saçı koparıp büyüsünü yapmış. Kuş bir deve kadar büyümüş. Sonra da prenslere saldırmış. İki prens kaçıp oradan uzak Prens kılıcını çekip büyük bir hünerle kuşla savaşıp onu öldürmüş. Sonra da elmaları ağaçdan koparıp saraya dönmüş. İki prens te orada imişler.
Kral, elmaları küçük prensin getirdiğini görünce:
„Akıllı insan başarıya ulaşır. Akıullarını iyi kullanamıyanlar ise ellerindeki değerli şeylerin de kıymetini bilmez ve kaybederler“ demiş.